Aynı hedefe yürüyenlerin körlüğü!

Nurcuların Dershanelerinde, Süleymancıların yurtlarında, Anadolu Gençlik Dergisinin temsilciliklerinde, Tarikatların kurslarında, Siyasi Partilerin Kadın Kollarında, Milli Eğitim, Kaymakamlık, Müftülük gibi resmi kurumlarda, hatta cezaevlerinde bile konferans veren birisiyim.

İç Anadolu’da bir ilçeye konferans için gitmiştim. İlçe müftüsü, iki akşam programlarımın olmadığını duyunca, “Ben falanca cemaatin şehir sorumlusunu tanıyorum. Bu akşam onlara gidip hem muhabbet edelim hem konuşma yaparsın öğrencilere” dedi. Camianın o şehirde ki temsilcisi yurtlarının müsait olmadığını söyleyerek program tertip etmedi.

Ertesi gün gündüz birkaç program yaptık. Akşam yine programımız yoktu. O akşam boş geçmesin diye, başka bir arkadaş diğer bir cemaatin temsilcisi ile görüşmüş. Onlarda müsait olmadıklarını söylemişler.

Sonra her iki camianın temsilcileri de “Bizim camianın adamı değil Sait bey! Onun için konuşturamayız!” demişler. Bu cümleyi duyduğumda ben sadece güldüm. Ama acı acı güldüm.

Bu olaydan birkaç ay önce benzer bir olaya daha şahit olmuştum. Başka bir şehirde, konferans salonunun yarısı boştu. Konferans çıkışında, beni davet eden sivil toplum kuruluşu başkanı “Bir daha onların programlarına katılmayacağım, hiç kimseyi de yönlendirmeyeceğim!” dedi. Bölgede güçlü olan bir camiadan hiç kimse katılmamış programa. Gerekçe çok bildik; “Programı biz organize etmedik!”

Beni davet eden sivil toplum kuruluşu yetkilisine, “Onlar katılmasa bile siz katılın!” dedim.

Bu olaylar benim içimde kalmıştı. “Ne zaman el-ele verecek, aynı hedefe yürüyen insanlar?” diye içimden geçirdim.

Bugüne kadar beni davet eden hiçbir kuruma “gelmem” demedim. Çünkü bu kurumların hepsi, aynı amaçla kurumsallaşmış yapılar. Yöntemleri farklı, yolları farklı olsa bile, hedefleri aynı.

İki elin sesi var!

Bu olaylardan yaklaşık bir yıl sonra Samsun’dan davet aldım. Birkaç sivil toplum kuruluşu, ilçe yöneticileriyle birlikte programlar organize etmiş.

Türkiye’de adı bilinene neredeyse bütün cemaatlerde, vakıflarda konferans veren birisi olarak, Samsun’da gördüğüm manzara beni umutlandırdı. Samsun Anadolu Gençlik Derneği, Eğitim-Bir Sendikası, Açı Dershanesi ve birkaç ilçe yöneticisi birlikte bir program yapmışlar. Devlet okulları, yurtlar, dershaneler, üniversite hazırlık öğrencileri, üniversite okuyan yurt öğrencileri gibi birçok kurumda, 5 gün içerisinde 16 konferans verdik.

“Bir elin nesi var iki elin sesi var!” diye özetlemiş atalarımızın birlikteliğin gücünü.

Eğitim kurumlarını, siyasetten ve cemaat taassubundan uzak tutabilen yöneticiler, sadece kendi mensuplarına değil, bütün bölge halkına faydalı olabiliyor. Buna şahit olmak beni sevindirdi.

Öyle bir birliktelik yapsalar ki;

Her ay, bir cemaatin / vakfın önderliğinde, bütün cemaatlerin desteğiyle birlikte bir programlar yapıp, aynı salonda ülkemizin geleceği olan gençleri için organizasyonlar yapsalar. Yılda 12 program yapılır ve her programda salonlar ağzına kadar dolar.

“Küçük olsun bizim olsun!” diyenler, küçüle küçüle kaybolacaklar.

Cemaat / Vakıf kardeşliği din kardeşliğinin önüne geçmişse, ya Cemaat / Vakıf yanlış yapıyor, ya da ben ümmet kavramını anlamamışım.

Aynı hedefe gidenlerin at gözlükleri, hedefe ulaşmayı geciktiriyor.

Bu yazı toplam 2400 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.