Ela Gözlüm

Ekim ayının ortalarıydı, mahallede hummalı bir çalışma vardı. Köylüler baharda budadıkları bağ çubuklarını kazanların altına yığıp ateşlemişler kazanların içindeki üzüm şıraları yavaş  yavaş  pekmeze dönüşüyordu. Kaynayan pekmezin hoş kokusu mahalleyi sarmıştı.

Öğle arasıydı karşıda kaynayan pekmez kazanlarının yanından kulağıma hoş bir ses geliyordu. ’’Ela Gözlüm Ben Bu Elden Gidersem’’ diye başlayan türküyü söylüyordu birisi. Sesin tonundan türküyü söyleyenin çocuk olduğu anlaşılıyordu. O tarafa yöneldim. Üzüm kazanının yanında çocuklar vardı. Ses, ben varırken kesildi.

Yanlarına vardı. Türküyü kimin söylediğini sordum. Çocuklar bana, kara kuru bir kız çocuğunu işaret ederek;

 Özgül, öğretmenim dediler.

Böyle tanışmıştım Özgül ile.  Zaten göz aşinalığımda vardı.  Zayıf, sessiz, mahcup beşinci sınıfa giden bir öğrenciydi. Öğretmeniyle konuştum: Ailenin en küçük çocuğuymuş, derslerinde de başarılıymış.

Özgül’ü öğretmenler odasına çağırdım. Aynı türküyü bir kez daha söylettim. Sesi gerçekten çok güzeldi. Çocuk sesiyle bir türkü ancak bu kadar duygulu söylenebilirdi. O söylerken,gözlerimde anılar film şeridi gibi akıyor bu türkü beni çok eskilere götürüyordu…

Özgül hep yanımızdaydı artık. Öğretmenler odasında, okul bahçesinde…  Bize güzel türküler söylüyor sonuna da mutlaka  ‘’Ela Gözlüm’’ü ekliyordu.  Kızın adı  ELA GÖZLÜM kalmıştı.

Ailesiyle tanışmak istedim. Bir gün okul çıkışı evlerine gittim. Babası evde yokmuş, annesi bizi avlu kapısında  kapsında karşıladı. Orta yaşlı, epey çekingen beli biraz kamburlaşmış güler yüzlü bir kadındı.

Sohbetimiz esnasında; romatizmalarından, alamadığı ilaçlarından ve kocasından dert yandı…

Özgül ile ilgili düşüncelerimi açtım: Özgül’ün mutlaka okuması gerektiğini, böylece hem kendini hem de onları kurtaracağını söyledim.

Kendisi de, Özgül’ün okumasını çok istediğini ama babasının ilkokula bile gönülsüz gönderdiğini, orta okula hiç göndermeyeceğini söyledi.

Ben, babasını ikna edebileceğimi söyledim. Bu arada özgül çay demlemiş, çayımı içtim ve kadının kullandığı romatizma ilaçlarının isimlerini alarak oradan ayrıldım.

Kahvehanenin önünde babasını buldum. Kendisiyle tanıştım. Biraz sohbetten sonra konuyu açtım. ’’Özgül’ün okuması gerektiğini,benim de bir köylü çocuğu olduğumu okumakla hem kendini hem de onları kurtaracağını’’uzun uzun anlattım durdum …

Adamın beni gönülsüz dinlediğini gözlerinden ve tavrından anlıyordum. ’’Konuşmasını bitirse de gitse’’ der gibiydi. Sırf dinlemiş olmak için, ara sıra ağzından;

-Evet, sözcüğü çıkıyordu.

Ama, bu evetler öylesine zor çıkıyordu ki, içinden geçenleri okumak mümkündü. Lafı döndürüp dolaştırıp, ’’okul masraflarına’’ getirdi. Ben de ;

-Bu konuda endişeniz olmasın bütün masrafları ben karşılayacağım dedim.

-Tamam dedi.

Sevinçle adamın yanından ayrıldım.

Ertesi sabah okula geldiğimde, Özgül’ün annesini bahçe kapısında  elinde bir çıkınla beni beklediğini gördüm. Özgül’de yanındaydı, gözlerinin içi gülüyordu. Kadın bana teşekkür etti.

-Hocam, eşim biraz kızdı, ’’ben hiçbir masrafa karışmam,ne haliniz varsa görün’’  dedi.

Ben de;

-Tamam, karışma; her şeyini öğretmen bey alacak dedim, dedi.

Ben, kendisine;

-Siz hiç endişelenmeyin, Özgül’ün bütün masraflarını ben karşılayacağım, dedim.  (devam edecek ..)

Bu yazı toplam 2861 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.