Liselerde Evlilik Dersi

 Ancak ben Milli Eğitim Bakanlığı’nın müfredatına, “Evlilik, Aile ve Çocuk Eğitimi” konusunun, mutlaka ders olarak girmesi gerektiğini savunuyorum. Medya’da izledikleri dizilerde ki aşk ve evlilik hikayelerini gören çocuklar / gençler, evliliği de öyle bir şey sanıyor. Bilmiyorlar ki hayat, dizilerin bittiği yerde başlıyor.

Dizilerde aşk ve evlilik hikayeleri, sevgililer kavuşunca, dizi final yapar. Gençlerde “mutlu son” ile duygulanır. “Asıl film, o günden sonra başlıyor!” gerçeğini kim anlatacak gençlere?

Biz gençlere evlilik, aile ve çocuk eğitiminin önemini anlatmazsak, bugünün gençleri, İnternette evlenip, Twitter’de kavga edip, Facebook’ta boşanıyor!”

Bu cümleleri, ‘Doğurmak Annelik Doyurmak Babalık Değildir’ adıyla yayınladığım kitap çalışmamın, giriş bölümünde yazmıştım. Konferanslarımda sürekli dillendirmeye çalışıyorum bu konuyu. Çünkü ‘keşke yıllar önce bilseydik bunları’ diyen, birçok anne babaya şahit oldum.

İnsan eğitmek bir sanattır. Çocuk yetiştirmek, çocukları hayata hazırlamak, bir anne babanın en büyük sorumluluğudur. Öyle bir sorumluluk ki, bu sorumluk ihmal edilince, bedelini bütün toplum ödüyor.

Hayatın Bilgisi

Eğitim, insanlara sadece bilgi yüklemek değildir. Sözel ve sayısal derslerle bilgi yükleyip, edindikleri bilgiler ile değerlendirdiğimiz gençlere, hayata dair bilgiler vermek zorundayız. Evlilik, çocuk eğitimi, iletişim, zorluklarla mücadele, para kazanma ve harcama gibi, sosyal hayatın içinde lazım olacak bilgileri, ders olarak işlemek zorunda olduğumuz bir dönemi yaşıyoruz.

Cehennem çukuru

Çocuklar için ‘cennet bahçesi’ olması gereken birçok ev, ‘cehennem çukuru’ gibi acı veriyor gençlere. Bu cehennem çukurunun ateşini, düşmanlar değil, anne ve baba yakıyor. Birçoğu ne yaptığının farkında bile değil. Sorsanız ‘anne baba’ olduklarını iddia edecekler.

Dizileri takip ettiği kadar, evlatlarıyla ilgilenmeyen anne babalar, ilgisizlik ateşiyle yanan bir neslin, ilgi uyandırmak için nasıl sapıttığını anlayamıyor bile.

Analı babalı yetimler

‘Analı babalı yetimler’ tabiri, yaşadığımız çağın çocuklarını anlatıyor. Bu bir iddia değil, maalesef gerçek. Annesi babası sokağa attığı için, yetimhanelerde büyüyen çocuklar vardır. Bu çocukların çok farklı bir ruh hali olur. Doyamadıkları sevgiyi ararlar hep. Sevgi ve ilgiye aç oldukları davranışlarından bellidir.

Analı babalı yetimler ise, anne babasıyla aynı evde yaşadıkları halde ilgisiz anne baba yüzünden sevgiye aç yetişen çocuklardır. ‘Ben çocuklarımla yeterince ilgileniyorum!’ diyen ailelere, dizi karşısında geçirdikleri vakitler ile çocuklarıyla geçirdikleri vakitleri kıyaslamalarını öneririm.

Problem çok, art niyet yok!

Yaşanan problemler saymakla bitmez. Ancak bütün problemlerin kaynağı aynı; Cehalet! Anne babalar kötü niyetli olmadıkları halde kötülük yapıyorlar. İnsan evladına bilerek eziyet etmez. Okullarda gençlere, evliliğin meyvesi olan, çocukların eğitimi, ders olarak konulmalı.

Kan grubu

Evlenecek olan çiftlerin kan grubu tahlili yapılıyor. Doğacak çocuklar sakat olmasın diye tedbir alınıyor. Bedensel özürlü çocukların doğmaması için tedbir alan devlet, ruhsal travmalar yaşayarak büyüyecek nesillere karşı da tedbir almalı.

Ruhunu kaybetmiş bir gençle, Emniyet güçleri baş edemediği için ‘suça bulaşan çocuklar’ her yıl daha çok artıyor. Çocuk mahkumlara her gittiğimde bu utancı yaşarım. Bu çocuklar bizim eserimiz!

Diplomaya değil pilava bakarlar!

Okullarda böyle bir derse gerek yok! Evde aileler vermeli bu eğitimi’ diyenler katılıyorum. Ancak şu gerçeği de hatırlatmak zorundayım. Devletin varlık sebebi, ailelerin ihmal ettiklerini tamamlamaktır. Aile bu eğitimi bu kadar ihmal ediyorsa, devlet bu boşluğu doldurmalı.

Anne babalar evlatlarının ‘diploma’ alması için uğraşıyor. Ancak, elin oğlu sizin kızınızın diplomasına değil, mutfakta pişirdiği pilava bakacak. Elin kızı oğlunuzun diplomasına değil, mutfağın ihtiyaçlarını karşılayıp karşılayamadığına bakacak.

Evlilik parfüm değil, ter kokusu çekmektir!

Görsel algının bu kadar yoğun olduğu bir dönem, bilinen insanlık tarihinde, hiç yaşanmadı. Bugünün gençleri her şeyin görseline alışarak büyüyorlar. Makyajlı, süslü, gördükleri insanlar, yanlarından geçerken parfüm kokuyor. Evliliğin, parfüm kokusu değil ter kokusu çekmek olduğunu bilmiyorlar.

Makyajla evlenen, kavgayla boşanır!

Makyajın insan yüzünü ne kadar değiştirdiğini, meşhur insanların makyajsız görüntülerini görünce anlıyor birçok insan. Makyajlı gördüğü kıza aşık olup, onu tanımaya çalışmadan evlenen birçok genç, kendi hayatları kadar, karşılarında ki insanın da hayatını mahvediyorlar. Bu gerçeği fark eden gençler arasında ‘yıkamadan almayın!’ esprisi meşhurdur.

Evlenme problemi

Türkiye’de boşanma oranları artıyor’ diye istatistikler yayınlanıyor. Boşanmaların arttığı gerçeğini, ‘boşanma problemi’ olarak tarif etmek, sorunu görmektir. Çözüm için sorunları tespit etmek elbette önemlidir. Ancak doğru yerden başlamazsanız, sadece sorunu konuşmuş olursunuz. Türkiye’de ‘boşanma’ değil, evlenme problemi var.

Sevmeyi, aşık olmayı, evlenmeyi dizilerden öğrenen gençler, hayatın dizi filmlerde ki gibi bir oyun olmadığını çok geç fark ediyorlar. Milli Eğitim bu gerçeği erken görüp erken tedbir almalı.

Öğrencileri sınavlara hazırlarken, hayata hazırlamayı ihmal etmenin bedelini ödüyoruz.

Bu yazı toplam 3482 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum