Abdullah Büyük

Abdullah Büyük

Rabbimize Yakın Olmanın En Tesirli Ameli

Bu basiret ve ferasetinden dolayı derginin tüm emektarlarına teşekkürler, tebrikler ve takdirlerimi sunuyorum.

Tövbe ve istiğfar konusunu idrak etmek için, tövbeye ve istiğfara sebep olan günahlara, hata ve yanlışlara dikkatinizi çekmek istiyorum. Acı bir gerçektir ki din ile devletin birbirinden ayrıldığı ve laikliğin uygulamada olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Allah’ın yanında kul olsak da, devlet bize vatandaş olarak bakıyor. Laikliğe aykırı olan her şey, suç oluyor ve Müslüman kul yargılanıyor. Buna ilave olarak, bir asra yakındır, Müslümanlar, baskı ve dayatma rejimleriyle yönetiliyor. İşte böyle ortamlarda Müslümanlar için günah ortamının devreye konulması kaçınılmazdır.

Evlenme çağına gelmiş kız ve erkek delikanlılara yapılan reklam anonslarına dikkatinize çekerim: “Gençlik bir defa yaşanır, özgürce yaşa… Aşk yap, çocuk yapma… Porno sokakları seni bekliyor…” Büyük çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede oluyor bunlar. İşte bu acı gerçeklerden hareket ederek, baskı ve dayatma rejimleri hâkimiyeti altında yaşayan bir toplumun, hayatına giren beş önemli konuya temas ederek, mesajımı sürdürmeye çalışacağım.

İNSANIN İÇERİSİNDE BULUNDUĞU ŞARTLARIN DAVRANIŞLARINA ETKİSİ. İbni Haldun diyor ki:

“EĞER YÖNETİCİLER, BASKICI OLUR, AĞIR CEZALAR İLE MİLLETİ EZER, GİZLİ TEŞKİLAT V.S YOLLARLA HALKIN AYIPLARINI ARAŞTIRIR, HATALARINI TESBİT ETMEYE ÇALIŞIRSA, HERKESİ KORKU VE ZİLLET SARAR.

İNSANLAR KENDİNİ KURTARABİLMEK İÇİN YALAN, DOLAN VE HİLELERE BAŞVURURLAR.

ARTIK BU KINANMIŞ HALLER ONLAR İÇİN SABİT BİR HUY HALİNE GELİR, BASİRETLERİ KÖRLEŞİR, KARAKTERLERİ BOZULUR”. (İbni Haldun, Mukaddime, s,188)

BASKI ALTINDA YAŞAYAN İNSANLARDA OLUŞAN OLUMSUZLUKLAR :

1.Korku üzere yaşamak 2. İki yüzlülük 3.Yalan konuşmak 4.Sorumsuz olarak yaşama isteği 5. Menfaatçilik.

   Şimdi tarafsız olarak düşünecek olursak bir insanın (erkek veya kadın) böyle bir ortamda ömrünü geçirmesi ve tertemiz kalması oldukça zordur. Ancak bu zoru kuvvetli bir iman ile aşabiliriz. Konunun ciddiyetini kavramak için Peygamberimizin bir hadisine lütfen kulak verelim:

     “ Öyle günler gelecek ki, o günlerde dinin emirlerine uyma hususunda gösterilecek sabır, ateş parçasını elde tutmak gibi zor olacaktır. O günlerde Müslüman olarak yaşamaya çalışanlara bugünkü sizin elli kişinin amelini işleyen kimsenin sevabı kadar sevap yazılacaktır.” Efendimize sordular:

    Ey Allah’ın Resulü! Bizden 50 kişi mi, yoksa onlardan 50 kişinin sevabımı? Peygamberimiz cevabında: “Hayır, sizden 50 kişinin sevabı” buyurdu. (Ebu Davud. K. Melahim.36.Bab/17)

    Said Nursi hazretlerinin konumuzla ilgili tespiti de dikkatimize hayli çekmektedir.

       “ Hücumat-ı Sitte ile kuşatılmış insan: Yani insanı kuşatmış altı konu:

•    Mal ve şöhret düşkünlüğü,

•    Allah’tan başkalarından korkmak,

•    Bir şeyi hırsla istemek,

•    Irkçılık yapmak,

•    Enaniyet-Benlik,

•    Ve Tenperverlik yani rahata düşkünlük hastalığı.” Altı çemberin ortasına sıkışmış olan 21. Asrın günahkâr insanının, tövbe ve istiğfarının da o nispette değerli ve kıymetli olduğuna inanıyorum.

  Görülüyor ki günahkâr kulun tövbe ve istiğfarı sıradan bir konu değildir. İnsanın Rabbine kalbi yaklaşımına vesile olan tövbe ve istiğfar, kulun önem verdiği en ciddi amellerinden biridir.

   Konumuzla alakalı dikkatimizi çeken İmam Gazali’den şu sözü Müslüman toplum olarak sıcak gündemimize almamız  gerekiyor. Diyor ki İmam Gazali: “Yeryüzünde işlenen tüm kötülüklerin, günahların üç sebebi vardır. Onlar:

1.   Haksız kazanç,

2.   Haksız yere harcama yapmak,

3.   Ve halklı yere harcama yapmamak.”

Tüm bu belgeler, vesikalar ve örneklerden hareket ederek “Devlet ve milletlerin yıkılışında günahların rolü” isimli 140 sahifelik eser, konuyu geniş çaplı olarak ele almış ve Hz. Âdem’den günümüze kadar ki yaşanan olumsuz olayları, günahları bir bir dile getirmiştir.

              Şimdi sıra geldi konumuzla ilgili mesajımıza

   Allah’a iman eden bir insan için, Rabbine itaat üzere ölmek, O’na isyan ederek yaşamaktan hayırlıdır. Ülkemizde son çeyrek asırda çok şeyler olumlu yönde değişti. Onlardan biri de, daraltılmış kulluktan, genişletilmiş kulluğa geçiştir. Bir taraftan sorumluluğumuz artarken, diğer taraftan uygulamalarımızdaki hatalar, yanlışlıklar ve günahlar da artmaktadır.

    Geçmişimizden gelen kültür mirasımızı anlamakta pek zorlanmadık. Ancak yönetimden, idareden gelen mirasımızı yorumlamada, illet ve gayesini, maksadını anlamada hayli zorlandık. Zorlanmanın yanında kasıtsız hatalar da oluştu. Birçoğuna günahlar bulaştı.

   Hatırlayacağımız şu gerçek, bu ülkede genişletilmiş kulluk alanının şerefli insanları içindir: “ Gitmek kolaydır ve kaçıştır. Kalmak zordur ve kavgadır.” Zoru seçen müminler, istemeyerek bazı hatalara, günahlara bulaştı. Hata ediyorsam Rabbimiz affetsin. Peygamberimizden bir hadisi takdim ediyor ve yanan, kavrulan gönüllere su serpeceğine inanıyorum:

“Canımı kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, siz hiç günah işlemeseydiniz, Allah sizi yok eder, yerinize, günah işledikten sonra Allah’tan af dileyecek bir kavim getirir ve onları affederdi.” (Müslim, “Tövbe”,11)

     Neticeye gelelim...

    Günahlar cennete girme engeli olurken, pişmanlık duygusu ile yapılan tövbeler-istiğfarlar cehennemden korunma barikatlarıdır. Tövbelerimiz, dini ölçülere riayet etmeyerek yapılan günahlar içindir. İstiğfarlar ise Rabbimizden af dilemek, bir nevi özür dilemek içindir.

   Bu ülkenin namuslu, iffetli, şuurlu ve inançlı her insanı, tövbe ve istiğfar vazifelerini belki farkında olmayarak ifa etmektedir. Belki eylem halinde olan tövbe ve istiğfarını dillendirmede hata etmiş olabilir.

 “Allah’a kaçın-firar edin” (Zariyat, 51/50) ayeti, bu ülkede milyonlarca Müslümanın gündemine girmiş ve kıyamete kadar da çıkmayacaktır. Sahte tanrılardan, nefsin kötü arzularından, cehaletin ve baskıların oluşturduğu hapishaneden kaçıp, Allah’a sığınmak, O’na firar etmek fiili bir tövbenin tavanıdır.

  Cahili sistemlerin oluşturduğu hapishanenin dört duvarı, şirk, cehalet, ahlaksızlık ve zulümden oluşur. İşte bunları terk edip, Allah’a firar etmek, O’na kaçmak, kulluğun zirvesidir. Bu firarda, bu kaçışta kasıtlı olmayan hatalar, yanlışlıklar olmuştur. Tövbe ve istiğfarın kalitesini korumak da işte bu şuur ve bilinç ile mümkündür.  Yoksa ezbere, alışılmış şekliyle tövbe ve istiğfarı kalbe inmeyen dudaklara sıkıştırırsak, böyle tövbe ve istiğfarlara da ayrı bir tövbe ve istiğfar gerekir.

   “ Sür çıkar ağyarı dilden ta tecelli ede hakk,

   Padişah konmaz saraya hane mamur olmadan.”

Bu yazı toplam 2136 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.