Umutsuz hayaller kurmak

    Geçtiğimiz günlerde çıkardığım dergiyi kanunen savcılığa vermek zorundayız adliyedeyim. Orada tanıdığım ve sevdiğim bir dostumu gördüm severek evlenen çocuklarının boşanma davasını takip ediyormuş. Zorla devam eden bir evlilik yerine ayrılık elbette iyidir. Bu ne kınanır nede çok görülür, çünkü herkesin başına gelebilecek bir hadisedir. Zaten ilimizde boşanmaların üst seviyelerinde olduğu bir ildir. Ama işin başka boyutları var, manevi durumu çok önemli ve yaşamımız ne duruma gelmiş ona bakmak lazım. Sakladığım bir yazı vardı Ayşe Özay’ın çok beğendiğim, sizlere bu yazıyı okutmak için paylaştım yorum sizin.
      Yapılan bir araştırmada aldatan erkeklerin aldatmayanlardan bir hayli fazla olduğu söylenerek çoğunluk yapıyorsa yapmayanlar enayidir zihniyeti beyinlerimize sinsice işlenir. Erkektir yapar, elinin kiri… Ya o kir yıkamakla geçmeyen türdense? Bu ve buna benzer birçok ıvır zıvır… Amaç mı?

      Elbette manevi boyutumuzu körelterek evliliğe verilen değeri zedelemek ve aile kavramına zarar vermek. Nasıl mı? Aile kurumunu zayıflatırsanız toplumu da parçalarsınız. Çünkü mutlu aile=mutlu çocuklar=sağlıklı nesil=sağlam bir toplum demektir. Aşk sandıkları zaaflarının peşinden giderek mantığını devre dışı bırakan gençler at gözlükleriyle oturdukları nikâh masasından adliye koridorlarına transfer olurlar. Sebepler çok çeşitlidir hatta bazıları trajikomiktir; AŞK BİTTİ! Denilir ve boşanma kararı verilir. Adliyeler tıklım tıklımdır. Herkes hem ağlarım hem giderim modundadır ve öfke kusarlar birbirlerine aynı zamanda.

      Bir yastıkta kocama sözleri geçmişte kalmıştır artık. Bu sözlerin yerini bir çırpıda boşanma tanımı almıştır. Hani söz verilmişti hastalıkta, sağlıkta, her koşulda yanındayım diye? Evet, insan unutkan bir mahlûktur ve yeni limanlara yelken açmak için vakit kaybetmez. Hele bir de çocuklar varsa, işte en vahim olanı da budur. Ego savaşlarına alet edilir o masum yürekli yavrular. Hiçbir boşanma olayı yoktur ki içinde travmalar olmasın. Boşanmalar gerçekten geçerli sebeplerdense evlilik gibi boşanma da doğal bir olaydır ve bazı durumlarda şarttır. Benim attığım oklar evliliği zaafları uğruna heba edenlere...

       Adı sıkça anılan ve herkesin aradığı ama nedense bir türlü bulamadığı aşka gelince... Benim bildiğim aşk tenle sınırlı değildi, çabuk tüketilmezdi. Beraber gülebiliyorsanız, görmediğinizde özlüyorsanız, dokunmaya kıyamıyorsanız ve o’nun için endişe ediyorsanız siz aşıksınız demektir. Bu kadar masum, bu kadar duygu yüklü ve tertemizdir aşk. Şimdilerde her şeyin kimyasını değiştiren kesimler aşkı da değiştirdiler demek ki… Anlamını bile unuttuğumuz aşk herkesin özlemle yad ettiği bir duygu artık. Sadece bedeni boyutuyla değil, ruhsal boyutuyla da var olan insan aşkı bulduğunda zaafları ve doyumsuzluklarına yenilerek yerini hevese ve arzulara bırakıyor. Sonuç olarak aşk hüsrana dönüşüyor ve yaşanılabilecek mutluluklar başka biriyle yaşanılır umuduyla erteleniyor. Küçücük çocukların bile sevgilisi! var.

       Biz çıkıyoruz muhabbeti her kesimden insanın diline dolanmış durumda. Her gün farklı şahıslarla görünen kişilerin yaşadıkları ilişkilerin adına AŞK deniyor artık. Başkalarına zararı olmadığı sürece herkes kendi hayatını dilediği gibi yaşar ona sözüm yok ama kavram karmaşası yaparak insanların değerleriyle oynanmasına tahammülüm de yok.
      Evlilik aşkı öldürür diyen ve mantık evliliği tanımını literatürümüze sokan zihniyetler aşk ile mantığı, evlilik ile huzuru birbirinden ayrı düşünmeye ve düşündürmeye devam ettikçe manevi boyutumuz yerini nefsani bir hayata bırakıyor. Nefis asla doymak bilmez ve insanı uçuruma sürükler.
      Kadınlardan sabretmelerini ve iffetli olmalarını bekleyen toplum, erkeğe karşı olağanüstü hoşgörüsünü bırakmadıkça ve aile kavramını zehirlemeye çalışan kesimlere tepki göstermedikçe bu mesele iyice kökleşir, kangren olur ve kangren olan kol da kesilir. Sonuçta ne aile kalır ne huzur… Erkek anneleri oğullarının çapkınlıklarıyla övünerek sırtını sıvazlamamalı, babalar da oğullarına iyi bir model olmalıdır. Kız çocuklarına da baskı yapmak yerine iyi bir anne ve eş olma konusunda sağlıklı yönlendirmeler yapılmalıdır. Kendileri aldatıldığında kıyameti koparan kadınlar, evlatları yaptığında da aynı tepkiyi vermek zorundadırlar. Kişiliğin temeli ailede atılır. En büyük sorumluluk anne baba olmaktır. Mevlana der ki; ‘Vazifesini tam yerine getirmemiş olanın vicdan yarasına ne mazeretin devası ne ilacın şifası deva getirmiş.'' Yıkmak kolaydır önemli olan sahip çıkmaktır. Başkasının yuvasını nefsi uğruna yıkan hemcinslerin de yaşayacağı travma yaşattığı travmadan az olmayacaktır elbette. Kadın kadınlığını erkek de adamlığını koruduğu müddetçe herkes huzurlu olur ve aileler de parçalanmaz.

        Unutulmamalıdır ki adalet her zaman kusursuz işler. Her ayrıntıyı arşivleyen kader, hiçbir detayı atlamaz ve zamanı gelince size iade eder. ‘Nerede o eski bayramlar’ diye feryat eden toplumumuz şimdilerde ‘lale devri çocuklarıyız biz zamanımız geçmiş’ diye maziyi yâd etmekte… Karanlığa küfretmeyi bırakalım da söndürmeyelim ışıklarımızı. Sonradan eyvah diyeceğimiz şeylere başında eyvallah demeyelim. Ruh ikizi diye bir şey yoktur, her şey zıddıyla vardır. Zıtlıkların içindeki uyumu keşfederek aile kurumuna sahip çıkalım. Huzur dolu yarınlara…”

Bu yazı toplam 1634 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.