Ömer Lütfi Ersöz

Ömer Lütfi Ersöz

Vallahi, Nuşirevan'dan Daha Adilim!

     Adalet; her hak sahibine hakkını vermektir. Adaletin olmadığı yerde ise haksızlık ve zulüm vardır. Ayet-î Kerimede;  “Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi  emreder. Çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.”(Nahl Sûresi âyet:90) Allah Teala bu ayette, dünya nizamını sağlayan üç esası emrediyor; buna karşılık üç çirkin davranışı da yasaklıyor. Emrettiği esaslar: Adalet başta olmak üzere ihsan ve akrabaya yardım. Yasakları ise fuhuş, münkir ve zulümdür.

     Kur’an-ı Kerim’i en iyi anlayıp uygulayan Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.), adalete büyük önem vermiştir. Hayatı boyunca adaletten bir an bile olsun ayrılmamıştır. Hatta kızı Fatıma-tüz Zehra’ya “Ey kızım Fatıma, vallahi babanın Peygamberliğine güvenme, yanlışı ve haksızlığı yapan sen olma! Şayet hırsızlığı yapan sen olsan bile, kolunu kesmekten çekinmem” diyerek en yakınına bile, adaleti uygulamaktan geri durmayacağı gerçeğini ifade buyurmuşlardır. İnsanların bir çokları günümüzde, çok basit dünya menfaatleri ve çıkarları için yalan, iftira v.b. olumsuzluklara batmakta, adaleti önemsemeden, zulüm ve haksızlık yapabilmektedirler. Zalimin yöntemini kullanan kim olursa olsun karşı konulmalıdır. Zalimin yöntemi kullanıldığı zaman zalim değişir ama zulüm değişmez.Ama şu unutulmamalıdır. “Zulüm ile abad olanın, ahiri berbat olur.” İnsanların inancına, ırkına, rengine, cinsiyetine, bakmadan adaletin uygulanması gerekir. Bu konuda ekte anlatacağım gerçek yaşanmış bir olay bu konuyu çok güzel anlamamıza vesile olacaktır diye düşünüyorum:

     Hz. Ömer (r.a.)’ın halifeliği döneminde Şam Valisi olan  ve Sad b. Ebi Vakkas (r.a.), Şam’daki bir Camiyi büyütmek ister. Bu düşüncesini gerçekleştirmek için de caminin civarındaki arsaları kamulaştırır. Ancak bir Yahudi, camiye bitişik olan arsasını satmak istemez. Vali, arsasının değerini fazlasıyla verse de, Yahudi, arsasının kamulaştırılmasına rıza göstermez. Rıza gösterilmemesine rağmen değerinden daha fazla bedel ödeyerek Vali arsaya el koyar. Arsasını kaybeden Yahudi, komşusu olan bir Müslüman’a derdini anlatır. Bana zulmedildi diyerek sızlanır. Müslüman kişide kendisine, Medine’ye git, orada Halife Hz. Ömer (r.a.) vardır.Derdini O’na anlat. O son derece adildir, elbette seni dinler ve çözüm üretir der.Bunun üzerine Yahudi Medine’nin yolunu tutar.Yorucu ve zahmetli bir yolculuktan sonra Medine’ye ulaşır. Halife Hz. Ömer (r.a.)’ı sorar. Sorduğu kişiler bir hurma ağacının gölgesinde dinlenen halifeyi gösterirler. Yahudi Hz. Ömer (r.a.)’ın yanına gider ve derdini anlatır. Hz. Ömer (r.a.) adamı dinledikten sonra bulduğu bir kemik veya deri parçasının üzerine “Vallahi, Nuşirevan’dan daha adilim” yazar ve adama verir. Yahudi bu yazıyı alıp oradan ayrılır. Yahudi kişi Şam’a geri dönerken kendi kendine şöyle konuşur: “Şam’daki idarecilerin giyim, kuşam ve oturdukları yerdeki ihtişam ve debdebe nerede, Medine’deki halifede bulunan tevazu nerede diye düşünüp, Şam’dakilerin halifeyi ciddiye almayacaklarını düşünür. Şam’a döndüğü zaman sonuç alamayacağı düşüncesiyle Valiye gitmek istemez.Sonradan fikir değiştirir, mademki yorulup Medine’ye gittim geldim halifenin yazdığı cümleyi vereyim diyerek valinin huzuruna çıkar ve halifenin yazdığını verir.Vali, halife Hz. Ömer (r.a.)’ın yazdığını okuyunca, sapsarı kesilir, uzunca bir süre başını kaldıramaz. Sonra endişe içinde, başını kaldırıp şöyle der; arsanız size geri verilmiştir.

     Yahudi kişi hayretler içindedir ve çok şaşırır.Bir tek cümlenin valiyi bu kadar sarsacağını hiç düşünmemiştir.Merak ve dehşet içinde bana bu cümlenin sizi bu kadar neden dehşete düşürdüğünü anlatır mısınız der. Şam valisi Hz. Sad b. Ebi Vakkas (r.a.), sana bu cümlenin hikayesini anlatayım. O zaman benim neden bu kadar ürperdiğimi çok iyi anlarsın:

   İslamiyet’ten önceki dönemde ben ve halife Hz. Ömer (r.a.) İran taraflarına ticaret için yanımıza da 200(iki yüz) deve alarak gitmiştik. Orada cirit oynayan gençleri seyrederken, develerimize zorla el koydular.Çok kalabalık bir çete grubu olduğu için de hiçbir şey yapamadık.Yanımızda hiç parada kalmadı.Üzgün bir şekilde dolaşırken geceleyebileceğimiz eski bir han bulduk. Han’ın sahibi nede sıkıntımızı anlattık.Hancı iyi bir insanmış bize yardım etmek için gidip kral’a durumunuzu anlatın, o adil bir adamdır, mutlaka size yardım eder dedi.Bunun üzerine bizde sabah Kral’ın huzuruna çıkıp durumu anlattık. Şikayetimizi bir mütercim vesilesiyle ilettik. Kral Nuşirevan dikkatle dinledikten sonra her birimize birer kese altın verdi ve olayı inceleteceğini söyleyerek bize de memleketimize dönmemizi söyledi. Biz de tekrar han’a döndük. Ama doğrusu sonuçtan da pek memnun olmamıştık.Hancı sonucu öğrenince son derece üzüldü ve burada bir hata var dedi.Gelin kral’a beraber gidelim ve ben size tercümanlık yapayım teklifinde bulundu.Bizde kabul edip beraberce gidip huzura çıktık. Hancı durumu Nuşirevan’a anlattı.Develerimize el koyan kişilerin kıyafetini, halini ve olayın geçtiği yeri anlattı. Dikkat ettik, o sırada, Nuşirevan’ın yüzü sapsarı kesildi.Bir gün önceki mütercimi çağırttı.Ona sorular sordu. Sonra ayağa kalktı ve her birimize 2 (iki) şer kese altın verdi ve akşama kadar develeriniz gelecek, develerinizi alın ve sabahleyin memleketinize dönün dedi. Ancak giderken biriniz doğu kapısından, diğerinizde batı kapısından çıkın diyerek talimat verdi.Bizlerde bir şey anlamadan huzurdan çıktık. Akşamleyin 200 (iki yüz) devemiz kapıya geldi. Durumu anlamak için hancıya neler oluyor diye sorduk ve hancı şöyle dedi: sizin develerinize el koyan kişi Nulşirevan’ın büyük oğlu ile veziridir. Bunlar bir çete kurmuşlar ve garibanların mallarına el koyuyorlar.Siz ilk gittiğinizde, mütercim bunu anlamış ve Nuşirevan’a sözlerinizi yanlış tercüme etmiş. Böylece kral’ın oğlu ve  veziri korunmuş.Ben sizinle gidip durumu anlatınca Nuşirevan bu oyunu anladı.Ama neden ayrı kapılardan gidin dedi onu bende anlayamadım.Hele yarın olsun anlarız dedi.

     Hz. Sad b. Ebi Vakkas (r.a.) anlatmaya devam ediyor: Ertesi gün ben doğu kapısından çıktım. Kapının çıkışında iki kişinin darağacına asılı olduğunu gördüm. Halk toplanmış seyrediyordu.Bunlar kim ve suçları ne diye sorunca, dediler ki, bunlardan biri Nuşirevan’ın büyük oğlu, diğeri de veziridir. Bunlar ticaret için buraya gelen iki Arap’ı soymuşlar. Ceza olarak da Nuşirevan, ikisini de astırarak idam ettirmiştir.Yani anlayacağın, Nuşirevan kendi öz oğlunu da idam ettirmiştir. Hz. Ömer (r.a.)’ın çıktığı kapıda ise şikayetlerimizi yanlış tercüme ederek Kralın oğlunu korumaya çalışan kişi idam edilmiştir.

     Hz. Ömer (r.a.)’ın senin eline verdiği “Vallahi, Nuşirevan’dan daha adilim”  sözüyle bana bunu hatırlatıyor. Yani açıkça halkına zulmedersen seni darağacına çekerim diyor. Senin gözyaşlarına bakmam, tıpkı Nuşirevan’ın öz oğlunun göz yaşlarına bakmadığı gibi. Şimdi anladın mı neden benzim sarardı? Bu hadiseyi birebir yaşayan Yahudi kişi, İslâm’ın adalete verdiği önemi çok güzel öğrenmiş olduğu için kendi hür iradesiyle Müslüman olmuş ve arsasını da cami için hibe etmiştir.

     Başta kendi nefsim olmak üzere her birimiz bu güzel hadiseden  dersler çıkarmalı, hiçbir zaman adaletten ayrılmamalı, hiç kimseye haksızlık, zulüm yapmamalıyız. Fazla söze gerek yoktur. Söz söylemekten daha ziyade uygulamalarımızla güzel örnek olmamız gerekmektedir. Rabbimiz, her birimize hesabi değil hasbi davranışlarımızla gönüllere dokunup İslâm’ı en iyi yaşayan Mü’minlerden olmayı lütfeylesin! (Âmin)

Bu yazı toplam 1122 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.