Eskil’in Kaybolan Ruhuna Mektup: Dün ve Bugün

Eskil’in Kaybolan Ruhuna Mektup: Dün ve Bugün
İsmini açıklanmasını istemeyen bir okurumuzun kaleminden....

Eskil… Bir zamanlar sadece coğrafyasıyla değil, insanıyla, ahlakıyla, gönül zenginliğiyle anılan kadim bir yerdi. Tuz Gölü’nün kıyısında, uçsuz bucaksız çölüyle sessiz ama onurlu bir hayata ev sahipliği yapardı. Kuşların, göçmen kuşların uğrak noktasıydı. Sanki sadece suları ve havası değil; insanı, toprağı ve ahlakıyla da bu topraklar davetkârdı.

Eskil’in çocukları vardı bir zamanlar…
Doğruluk, dürüstlük, kul hakkı gibi kavramlar daha küçük yaşlarda “kırmızı çizgi” olarak öğretilirdi. Çocuklar; söze değil örneğe bakarak büyürdü. Ahlak, sadece bir ders konusu değil, hayatın ta kendisiydi.

Eskil’in yiğitleri vardı…
Sıcacık ağustos güneşinin altında ter döker, çölden süpürge toplar, kıyak direr, kerpiç keser, tezek toplayarak ailesine katkı sağlardı.
Kuru ekmeğim olsun, helal olsun derlerdi.
Kredi mi? Haram diye elini sürmezlerdi.
11 çocuğu ve iki dönüm tarlasıyla, elindekine şükreder, yetimin hakkını gözetir, Rabbine sığınırdı bu insanlar.

Onlar zengin değildi ama gönül zenginiydiler.
Umreye, hacca gitme fırsatları belki hiç olmazdı; ama şunu bilirlerdi:
“Gönlünü Kâbe yapmadıktan sonra bin defa gitmişsin ne yazar.”

Bu insanlar dindarlığı gösterişte değil, yaşantılarında taşırdı.
Kimseyi zengin-fakir diye ayırmaz, cenazeye, taziyeye, düğüne gönülden katılırlardı.
Garibanı bulup elinden tutmak, onları utandırmadan destek olmak en büyük özellikleriydi.
Kurnazlık, yalan, dolan onlara uğramazdı.
İlmi sadece sözde değil, davranışta yaşarlardı.
Sözüm ona “hoca” olanların bile eline su dökemeyeceği bir vakar ve tevazuyla yaşarlardı.

Ama şimdi bir Eskil var, bir de “şimdi”nin Eskillisi”…

Bugün Eskil’in suları 300 metre yerin altına çekilmiş.
Eskil’in çölü, bereketli toprakları, çeşit çeşit hayvanı artık toz toprak içinde kaybolmuş.
Emek hor görülür olmuş; kazanç, alın teriyle değil, yalanla dolanla elde edilir hâle gelmiş.
Gariban olan değil, kurnaz olan baş tacı edilir olmuş.

Eskil’in bugünkü hali;
– Garibanı dışlayan,
– Ahlaklı genci iftirayla toplum dışına iten,
– Kurnazlıkla ailelerin düzenini bozan,
– Kardeşinin malını üç kuruşa kapatma derdinde olan,
– Devleti nasıl dolandırırım, bankadan nasıl kredi çekerim de ödemem hesabı yapan bir zihniyete evrilmiş.

Bugünün Eskillisi, garibanın duasını değil, sosyal medyada umre pozu paylaşmayı şeref bilmiş.
Her sene iki üç defa umreye gitse de, yakınındaki ihtiyaç sahibini görmezden gelir olmuş.
Helalleşmek yerine iftira atmayı, hakkını yediği insanın cenazesinde en ön safta saf tutup “ben öyle biri değilim” iması yapmayı tercih eder olmuş.

Komşuluk, artık "komşunun kuyusunu kazmak"la anılır hâle gelmiş.
Mahalledeki traktör sayısı arttıkça, şükür azalmış.
11 çocuk ve 2 dönümle şükredenler gitmiş, 5 çocuk ve 100 dönümle hâlâ “yetmiyor” diyenler gelmiş.
Eskil’in çölü kadar, vicdanlar da kurumuş.

Eskiden;
Tezek toplayarak, kerpiç keserek, süpürge yaparak, çölden zahmetle malzeme getirerek aile bütçesine katkı sağlanırdı.
Bugün ise emek değil, kolay kazanç, kısa yol, kısa vade konuşuluyor.

Evet… Şimdi bir Eskil var ki:

Mahsun, ağlamaklı, doğruluğa ve dürüstlüğe susamış bir Eskil…

Bu hüzünlü Eskil; suyunu çekmiş tabanlara küsmüş,
Bu hüzünlü Eskil; yağmura, kara, kuşa, börtüye, böceğe hasret kalmış…
Bu hüzünlü Eskil; artık eski Eskillileri özlüyor…
Yeni Eskillilerden ise ızdırap duyuyor…

"Kula bela gelmez, Hâk yazmadıkça;
Hâk bela yazmaz, kul azmadıkça…"

Eskil’in yeniden dirilişi; toprağın değil, ahlakın, dürüstlüğün ve samimiyetin yeniden yeşermesiyle mümkün olacak.
O zaman çöl yeniden canlanacak, kuşlar yine konacak, Eskil yeniden bereketle anılacak.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.