Halı satıp dergi çıkardılar

Halı satıp dergi çıkardılar
Cumhuriyet gazetesi yazarı Ülkü Tamer, şair Cemal Süreya’nın dergiciliğini kaleme aldı.

İşte “Cemal’in Öteki Yanı” başlıklı o yazı:

“Cemal Süreya’nın bir ölüm yıldönümü daha. Kaç yıl oldu, hatırlamak bile istemiyorum. Onun şairliğiyle, yazarlığıyla ilgili yazılar yayımlanacak bu hafta. Ben onun bir başka yanından, dergiciliğinden söz edeyim.
Bir anımı anlatayım önce. Cemal’in ikinci Papirüs dönemi. İlk dönemde yaprak biçiminde çıkarmıştı dergiyi; bir süre sonra da yayınına ara vermişti. Şimdi İstanbul’da daha kalın, daha doyurucu bir dergi hazırlığındaydı. Birlikte kolları sıvadık. Cağaloğlu’nda Eser Han’da küçük bir oda tuttuk. Evlerden getirilen bir-iki eşyayla döşedik. Yazılar hazırlandı. Dizgiye verilecek. Toplam basım gideri 1500 lira. Ceplerde 50 lira ya var ya yok.
Bir gün Edip (Cansever) geldi. Çıkarken yerdeki ufacık, eski püskü bir halıya ilişti gözü. “Bu iyi bir şeye benziyor” dedi. Kapalıçarşı’da ortağı Jak’la bir antikacı dükkânı vardı. Halı da satıyorlardı. “Jak’a söyleyeyim, gelip baksın” dedi.
Yarım saat sonra Jak damladı. Halıya baktı. “Siz bunun üstüne basıyor musunuz?” diye sordu şaşkınlıkla. Halıyı katladı, aldı gitti. Biraz sonra da yardımcıları Hakkı geldi. Elinde 2000 lira. Uzattı: “Halının parası.”
Hayır, ilk sayının parası!
Cemal, “Halıya teşekkür ilanı koyalım dergiye” dedi.
O hafta kolları daha da sıvadık coşkuyla. İlk sayının yazıları basımevine verildi. Bir hafta boyunca gece gündüz çalıştık. Cumartesi akşamı ayakta duracak halimiz yoktu artık.
“Yarın pazar” dedim Cemal’e. “Han kapalı. Akşama kadar yatıp uyuyacağım. Sen de keyfine bak. Pazartesi görüşürüz.”
Ertesi sabah evde gözümü açınca, başucuma annemin bıraktığı Cumhuriyet gazetesini aldım elime. İlk sayfanın altında bir haber: “Cağaloğlu’nda yangın. Eser Han kül oldu.”
Cemal’i aradım hemen. Biraz sonra harap olmuş eşyaların, itfaiye suyuyla şişmiş kitapların arasından yazı dosyalarını ayırmaya çalışıyorduk.
Aydınlık Han’da bir oda bulup oraya taşındık. İkinci Papirüs dönemi, sonuna kadar orada yaşandı.

***

Cemal’in şairliği dergiciliğini ne kadar beslediyse, dergiciliği de “düzyazıcılığı”nı o kadar besledi.
Bir kere, her sayıya bir şairi anlatan temel yazıyı yazması gerekiyordu. Savran bölümüne imzalı-imzasız değinmeler çiziktirmesi gerekiyordu. Bunların “yarına” ertelenmeden hemen gerçekleştirilmesi gerekiyordu.
Bu “gerekiyordu”lar onun “erteleme alışkanlığı”nın önünü kesti. Bir bakıma o alışkanlığı ortadan kaldırdı. Cemal, yazacağı yazılardan söz ederdi daha önce, ama onların çoğunu kâğıda dökmezdi. Papirüs’le birlikte derginin hem başöğretmeni, hem en çalışkan öğrencisi oldu. Özgün yorumlarıyla, onlarca şairi anlatan, şiirlerini irdeleyen önemli yazılar yazdı. Savran bölümündeki canlı notlarıyla günün edebiyat gündemini kovaladı, bazen oluşturdu.

***

Evet, dergicilik Cemal için bir sevda işiydi, bir tutkuydu.
Dergi kapandıktan yıllar sonra, yayınevi yöneticiliği yaptığım dönemde Cemal’i buldum.
“Gel” dedim, “Papirüs’ü yeniden çıkar. Bütün giderleri biz karşılayacağız. Baskıyı, dağıtımı biz sağlayacağız. Derginin hakları yine sende olacak. Kimse hiçbir şeye karışmayacak. Dilediğini yap. Yazılardan sayfa düzenine kadar, ne istiyorsan...”
Kabul etmedi. Çünkü Papirüs’ü kimseyle paylaşmak istemiyordu.
Onu herkesten, her şeyden sakınıyordu.”

Odatv.com

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.