Kuranı Kerimle kurtulduk

Kuranı Kerimle kurtulduk
Suriyede kaybolan ve 52 gün boyunca kendisinden haber alınamayan gazeteci Adem Özköse, gördüğü manzara karşısında Kur-anı Kerim okuyarak ayakta kalabildiğini söyledi

Dünyanın dört bir yanından aldığı yardımları Gazze’deki yardıma muhtaç insanlara götürmek için yola çıkan ve 31 Mayıs 2010 tarihinde uluslararası sularda İsrail askerlerinin saldırısına uğrayan Mavi Marmara’nın ikinci yıl dönümünde Konya’da Mavi Marmara konulu konferans düzenlendi. Konferans öncesinde Selçuklu Atatürk Lisesi önünde sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ve İHH-AYDER’in organizasyonuyla bir araya gelerek miting düzenledi. Mitingin ardından meydanı dolduran kalabalık, sloganlar atarak Zafer Meydanı ve Adalhan güzergahından konferansın yapılacağı Konya Ticaret Odası (KTO) Konferans Salonu’na gitti. Yürüyüşe Suriye’de kaçırılan ve 52 gün boyunca kendisinden haber alınamayan gazeteci Adem Özköse, Konya Sivil Toplum Kuruluşları İcra Heyeti Başkanı Latif Selvi, İHH-AYDER Konya Şube Başkanı Hidayet Yılmaz, İHH-AYDER Konya yönetim kurulu üyeleri ve Mavi Marmara’ya gönül vermiş binlerce insan katıldı. KTO Konferans Salonu’nun tamamen dolması nedeniyle, salonun önüne bir platform hazırlanarak, dışarıda kalan vatandaşların da konferansı takip etmeleri sağlandı.
DAVASINI SAVUNMAYAN KAYBETMEYE MAHKUMDUR
KTO Konferans Salonu’nda düzenlenen Mavi Marmara’nın 2. Yıl Dönümü etkinliklerinin açış konuşmasını AYDER Yönetim Kurulu Üyesi Hasan Hüseyin Uysal yaptı. Davasını savunmayanların her daim kaybetmeye mahkum olacaklarını söyleyen Uysal, Mavi Marmara’nın ilelebet savunucusu olacaklarını söyledi. Mavi Marmara’yı gündeme taşımanın kendilerini davalarını savunmak adına kamçıladığını ifade eden Uysal, “Mavi Marmara’nın cezası halen kesilemedi. Orada yaşananlar vahşettir. Şu ana kadar yapılanlar, yapılması gerekenlerin sadece küçük bir parçası olmuştur. Biz orada 9 şehit verdik. Düşünün bir kere aynı şartlarda bir Yahudi ölseydi, dünya ayağa kalkmaz mıydı? Müslümanlar olarak bu konuda pasif olamayız” diye konuştu.
MAVİ MARMARA’NIN İZİYLE YAŞIYOR
Mavi Marmara Gemisi’nde yaşananları anlatan Mavi Marmara Gazisi Mustafa Taşkın ise, yükü insanlık olan bu gemiye saldıranların insan olamayacağını ifade etti. Saldırı anında yaşananları aktaran Mustafa Taşkın, “O gün sabah namazının farzını kılıyorduk. Namazın ikinci rekatındayken dışarıdan sesler gelmeye başladı. Kısa bir süre sonra da bomba sesleri gelmeye başladı. Namazlarımızı bozduk. Yukarıya çıktık. Şehitler ve yaralılar vardı. Biz yaralıları aşağıya taşımaya çalışırken, İsrail askerleri de dipçiklerle bize vuruyor, yere düşenleri tekmeliyordu. Ben de yere düşmüştüm, aldığım dipçik darbesi ile çenem kırılmış. Sol gözüm görmüyordu. Kulağıma plastik mermi sıktılar. Bayılmışım, ondan sonrasını hatırlamıyorum. Gözümü açtığımda İsrail’de bir hastanedeydik. Tutsaklıktan kurtulup Türkiye’ye geldiğimde ise vücudumda kısmen geçici felçler vardı. Şimdi çenemde bu olayın izi olan bir demir tabaka var. Allah’a hamdolsun Allah bizi böyle nimetlendirdi” dedi.
SURİYE’DEKİ OLAYLAR ÇARPITILIYOR
Mavi Marmara Gemisi’ne yapılan saldırıları gösteren kısa sinevizyon gösterisinin ardından Suriye’de kaçırılan ve 52 gün boyunca kendisinden haber alınamayan gazeteci Adem Özköse kürsüye gelerek hem Suriye’de yaşanan olayları, hapishanede gördüklerini, kendisine yapılanları ve nasıl çıkıp Türkiye’ye gelebildiğini anlattı. Mavi Marmara saldırısının ardından İsrail’de hapishanede başından geçen bir olayı anlatarak sözlerine başlayan Adem Özköse, “İsrail’de hapishanedeyken namaz kılmamıza izin vermiyorlardı. Ellerimizde plastik kelepçeler vardı. Namaz kıldığımızda da önümüze geçip garip garip hareketler yapıyor, hatta başımıza silah dayıyorlardı. Bir gün başımızda duran askere elimdeki kelepçeyi çözmesini, namaz kılacağımı söyledim. Uzun süre tartıştım ama kelepçeyi açmadı. Plastik kelepçe ben zorladıkça daha çok sıkışıyordu. Başka çarem kalmamıştı ve bu şekilde namazımı kılacaktım. O an bir mucize oldu. Ellerimi tekbir getirmek için kaldırdığımda o zorladıkça sıkışan kelepçe kendiliğinden bir anda çözülüvermişti. O an Allah’ın bizimle birlikte olduğunu anladım ve çok mutlu oldum” diye konuştu.
SURİYE’DEKİ OLAYLAR NASIL GELİŞTİ?
Suriye’de yaşanan olayları ve Suriye’deki 52 günlük hapishane hayatını da anlatan gazeteci Adem Özköse, “Suriye olayları ilk olarak Dera’da başladı. Bu olayları başlatan ise geçmişte babaları, amcaları, yakınları Suriye yönetimi tarafından alınmış ve kaybolmuş insanların evlatlarıydı. Suriye şimdi ikiye bölündü. Sanıldığı gibi Suriye’deki olayların arkasında İsrail ve ABD yok. Bir doktor Hüsnü Mübarek devrildikten sonra Mısır’da bir arkadaşı ile telefon görüşmesi yapıyor. Telefonda Suriye’deki doktor darısı bizim de başımıza diyor. Fakat bu telefonlar dinleniyor. Telefonu dinlenen bu şahıs tutuklanıyor. O tutuklandıktan sonra büyük bir öfke oluyor Dera’da. Çocuklar ve gençler ayaklanıyor, ayaklanan çocuklar da tutuklanıyor. Dera’daki alimler çocukları istihbaratın elinden almak için gidiyor. Bunlara o çocukları unutun, başka çocuklar yapın diyorlar. Alimler öfkeleniyor, tekrar gençleri sokaklara davet ediyor. İlk gün yaklaşık 100 kişi sokağa çıkıyor. Bunlara ateş ediliyor, onlarca şehit veriliyor. Şehit sayısı arttıkça, dördüncü gün yaklaşık 6 bin kişi sokaklara dökülüyor. Şehit sayısı arttıkça, sokaktaki göstericilerin sayısı 20 bini aşıyor. Hareket büyüyünce Şam, Humus, Laskiye’de de ayaklanmalar başlıyor” diye konuştu.
SURİYE’DE KUR-AN’A SIĞINARAK DİK DURDUK
Belgesel çekmek için Suriye’ye gittiklerini söyleyen Adem Özköse, Suriye’de yolda ilerlerken, 30 kişilik bir silahlı grup gördük. Yolumuzu çevirdik. Geri döndüğümüzde etraftaki araçlara ateş açmaya başladılar. Önümüzü de kapatmışlardı. Adeta silahlı çatışmanın ortasındaydık. Sonra silahlı bir kişi şoförümüzü arkaya atarak kendisi direksiyon koltuğuna bindi. Bizi bir köye götürdüler. Aralarında konuşuyorlardı, bunları bir tarlaya götürelim, öldürelim diyorlardı. Ben de işin ciddi olduğunu anlayınca namaz kıldım. Açıkçası burada bunların başıma geleceğini hiç tahmin etmemiştim. En kolay belgesel çekimim olacaktı diye düşünüyordum. Sonra kulağıma birisi ‘sizi öldürmeyeceğiz, pazarlık için kullanacağız’ dedi. Burada bir süre kaldıktan sonra bizi cezaevine götürdüler. Bunları yapanlar Baas rejiminin askerleriydi” dedi.
Hapishanede daha önce hiç karşılaşmadığı şeylerle karşılaştığını söyleyen Özköse, “İnsanlara aşırı derecede işkence yapıyorlardı. İnsanları bir hafta çırılçıplak ayakta beklettiler. Tuvaletlerine dahi izin vermediler. Üstüne tuvaletini yapanları da dövdüler. Benim kaldığım hücre 2 metrelik bir hücreydi. Sürekli burada namaz kılıyor, Kur-an okuyordum. Bana görevliler geliyor ve diyorlardı ki, ‘Davutoğlu seni soruyor. Seni kaybedeceğiz. Burada kaybolan bir daha bulunmaz. Seni döve döve öldüreceğiz’ diyorlardı. Ben 2 metrelik hücrede 15 gün namazlarımı hep son namazım diye kıldım. Çünkü ne olacağım belli değildi. İlk defa bu kadar korkmuştum. Kur-an’ı Kerim okuyarak rahatlıyor, korkumu yeniyordum. Ayetler bana moral veriyordu. En son özgür olacağımız anladık. Hapishanenin müdürü beni yanına çağırdı. Sürekli olarak üstüme başıma parfüm sıkıyorlardı. Müdürün odasına vardım, müdür de sıktı. Bana İHH Genel Merkezi’nin nerede olduğunu sordu. Ben de Fatih’te olduğunu söyledim. O an çok tedirgin oldum. Benim üzerimden İHH’yı kötüleyecekler sandım. Müdür dışarı çıktı. Ben içimden, İHH’yla hiçbir ilgim yok demeyi düşünürken, 5 dakika sonra İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım kapıdan girdi. Sonra bizi alıp Türkiye’ye getirdiler” ifadelerini kullandı.
İBRAHİM ÇİÇEKÇİ merhaba

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.