Üşüdüm anne
Haber sonrası, toplananlar arasında tartışmalar oluyor, tartışmalara da son noktayı dayım koyuyordu. Dayım, gün görmüş kültürlü bir insandı. Bütün karşı çıkanları etkilemesini biliyordu. Köyde ilkokul diploması olan birkaç kişiden biriydi. Kadınların hiç birisinin okuma-yazması yoktu. Erkeklerden çoğu da askerde ’’Ali Okulu’’ denen kurslarda okuma-yazma öğrenmişlerdi. Köyümüzde okul yoktu. En yakın okul, 10 kilometre uzaktaki komşu köydeydi.
Geçen yıl, bizden birkaç yaş büyük olan Mustafa isimli arkadaşımız bu köyde okula başlamış, yürüyerek gidip geliyordu O yıl kuzu çobanlığı yaparken Mustafa ile sözleştik, ben de okula başlayacaktım. Köyden akranımız olan; Mevlüt, Kenan ve Sami’yi de ikna ettik, beraber başlayacaktık.
Eylül ayı yaklaşmış, otlattığımız kuzular büyümüş, yazın sürüden ayırdığımız koçlar da tekrar sürüye katılmışlardı. Annem, kasnaklarla şekil verdiği ve yaz sıcağında iyice kuruttuğu tezekleri ahıra çekmeye başlamıştı.
Büyük bir telaşla, koyun yününden eğirdiği iplerle çoraplar örüyordu. Kalın iplerden babama kaba çorap, beş milden bana ve kardeşlerime ince çorap, gelecek misafirlere vermek için de ince tiftikten kalçın örüyordu. Bayramda giymem için de bana ala koyunun yününden kırçıllı kalçın öreceğini söylüyordu.
Bir gün Mustafa;
-Yarın okullar açılıyor. Dedi.
İçimi büyük bir heyecan kaplamıştı. Hemen anneme koştum. Annem, naylon gübre çuvalından çanta yaptı, etrafını da kalın nakışlarla süsledi. Servet’in bakkaldan bir defterle bir kalem aldı. Dayımın eski kara gömleğinden önlük, beyaz yastık yüzünden kocaman bir yaka dikti, kenarlarını da yine çantam gibi oyalandırdı.
Ertesi günü sabaha kadar uyuyamadım heyecanımdan. Şafak vakti bile olmadan uyanmıştım. Bizim güdük horoz, ancak ben uyandıktan çok sonra ötmeye başlamıştı. Annem azığımı hazırlamıştı; bir mayalı ekmek yanına da kuru küflü peynir. Çantamı kaparak köyün içine doğru koştum. Arkadaşlarla çıngıraklı kuyunun yanında buluştuk ve yola koyulduk. Hepimiz çok sevinçliydik, komşu köye varana kadar bildiğimiz bütün türküleri söyledik. Okulu ve öğretmenimi çok sevmiştim. Sevinçten havalara uçuyordum. Akşam eve geldiğimde, yorgunluktan oturduğum yere uyuyakalmışım. Kolay değildi, on kilometre gidiş on kilometre de geliş. Körpe ve cılız bedenim halsiz düşmüştü.
Sevinçliydim ama içimde bir korku da yok değildi. Okula başladığımdan babamın haberi yoktu. Babam çölde çobanlık yapıyor, birkaç ayda bir eve geliyordu. Bir akşam üzeri koyun sürüsünü evin önünde görünce korka-korka eve geldim. Babam içeri de oturuyor suratı da asıktı. Korktuğum başıma gelmişti.
Babam;
-Yarın okul-mokul yok ,okuyup da başıma memur mu olacaksın, bundan sonra sürünün yanına benim azığımı taşıyacaksın. Dedi.
Dünyam karardı; bir gözüm babamda bir gözüm de duvarda asılı naylon çantadaydı. Oysabu gün yapacağım ev ödevim vardı: Öğretmenimiz bize ’’Baba Bana Bal Al’’ fişini vermiş, evde de bir sayfa yazmamızı istemişti. Babam, bana balı almıştı…
Sabah yine erkenden uyandım. Gözüm duvarda asılı çantayı aradı. Çanta yoktu, annem çantayı saklamıştı.
Annem;
-Babanın azığını hazırladım, onu götüreceksin. Dedi.
Çaresizdim, boynumu büktüm. Annem, heybenin gözüne azığı koydu eşeğe yükledi. Beni de üzerine bindirdi. Sürünün olduğu yere doğru yola koyuldum. Gözüm sürüde, aklım okuldaydı. O gün akşama kadar ağladım. Bir kaç gün bu şekilde devam ettim…
Bir akşam anneme;
-Komşunun oğlunda alfabe varmış, onu bana al; diye yalvardım. (devam edecek..)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.