Gürhan Gürses

Gürhan Gürses

Depresyondayız

                                                         

 

Okulda öğrenci… Çarşıda esnaf… İşte baba… Bir haleti ruhiye ki bütün neferleri sarmış aleni… Bir vaziyet ki sarmış bir ahtapot gibi âlemi…

            Kadın evde otomata bağlamış yemeği işi gücü çamaşırı. Meşguliyet sıfırın da altında… Nasılsa çamaşır makinesi var tertemiz ediyor atılan her şeyi. Bir düğmelik emek istiyor. Bulaşık makinesi hakeza… Zahmet bile etmiyor hanımefendi… Süpürge makinesi zaten halının canını alıyor bir kez vurdun mu tamamdır; toz korkudan bir daha uğramak istemez halıya… Mutfak robotu, katı meyve sıkacağı, derin dondurucusu vesaire… Say say bitmez lakin nasıl sorunlu tipler haline geliyoruz ona işaret ediyorum. Her şey bir düğme kadar basit lakin o düğme canımızı o kadar sıkıyor ki bunu idrak edemiyoruz. Galiba teknoloji başa bela… Hazıra alıştık. Kilolarımız arttı… Strese girdik habire… Meşguliyetimiz yok. Canımız sıkılıyor çabucak… Zaten kitap okuma hak getire yazmak o da neyin nesi?

            Depresyondayız toplum olarak. Evde anne… Mahallede Ayşe teyze… Bakkal amca…

Okulda öğrenci… Çarşıda esnaf… İşte baba… Bir haleti ruhiye ki bütün neferleri sarmış aleni… Bir vaziyet ki sarmış bir ahtapot gibi âlemi…

            Açık hava cezaevine döndü cemiyet.

Bu ne keyfiyet!

            Suç işleyen işleyene… Vuran vurana, kıran kırana… İntihar eden edene… Din iman hak getire… Saygı sevgi ara ki bulasın. Herkes tek tabanca takılıyor. Verilmiş olan canın bir ehemmiyeti yok âdemde… Sunulmuş olan ihsanın bir itibarı yok zannımca… Şükür rafta, inkâr gözde… Kollarını çizen çizene, canını doğrayan doğrayana… Sanki atılan her çizik statüsünü daha bir artırıyor, cakasına daha bir caka katıyor. Yok öyle bir şey… Kendine acımayan hiçbir kimseye acımaz!

            Ayşe teyze raporunu tutuyor mahallenin. Kim kiminle, kim ne yer ne içer, kim ne halt karıştırır… Camdan bakar yandan çakar! Dedikodunun hasını ortaya koyar, başka mahallelerin transfer listesinde ilk sıradadır. “Ayaklı gaste” tabiri bundan sonra çıkmıştır diye bir efsane vardır.

            Bakkal amca darasına günahını katar öyle tartar. Hakkın terazisine nasılsa daha çok var. Çürümüş sebzeyi meyveyi günahlarının artmasına vesile olsun diye satar, tarihi geçmiş malı vebalini boynuna sararak verir müşterisine… Kara kaplı borç defterlerinde isimler ve onların hanelerinde paranın miktarı arttıkça bizim Bakkal amcanın kara kaplı defteri de o

oranda artmaktadır hakkın huzurunda…

            Kredi kartı hikâyesi, telefon meselesi, internet derdi, günümüz insanının en büyük efsanesi haline geldi. Çek babam çek, konuş babam konuş, gir babam gir…

            Baba kumarda, meyhanede zevk ü sefada zamanı çarçur ederken, oğul manasız ucubelerin peşinde sürüklenirken, kızcağız günün moda akımlarının en uç kısmında seyrederken, öğrenci öğretmene ve değerlerine kafa tutmanın hesabı ile mağrurlanırken bu memleket nasıl bu hale geldi diye düşünmeden duramıyorum. Mevlana’yı bilmeyen lise talebimiz var, esef olsun!

            Herkesin masasında NLP'cilerin kişisel gelişim kitaplarından ikişer üçer bulunurdu mutlaka. Son zamanlarda benim de masamda Kur'an duruyordu. Soranlara, kişisel gelişim kitabım diyordum. (Tarık Tufan)” İşte depresyonda çıkmanız için bir yol. Hemen her evde en güzel kılıflar içerisinde ve en yüksek yerde muhafaza edilen kutsal kitabımız. Kaç kişi okumuş acaba? Kaç kişi anlamaya çalışmış? Hastalık belli, ilaç belli…

            Facede gruplar kurup sanal âlemde sohbetin cılkını çıkartırken yan yana oturup iki üç kelimenin belini harbiden kırmanın zevki rafa kalktı günümüzde… Toplumun depresyonda olmasının bir sebebi de bu anlatıcı kısmının muhabbet ehli sınıfının gerçekten ortadan kalkması ve sanal âleme taşınmasıdır. Her akşam mahallede sokak lambası altında, konu komşuda, evin önünde, balkonda veya bahçede oluşturulan gruplar ve orada ortaya konan anlatılar artık hayal oldu. Herkes canlı olarak anlatılanları dinler, büyüklerin davranışlarını takip eder ve kaç saatlikte olsa belli ve bilinen bir yerde sabit durmanın faydası ile bir şeyler öğrenir ve yaşamına uygulardı.

            Şimdi ilkokul çağındaki çocuğunu dahi ara arayabilirsen, bul bulabilirsen.

            Depresyondayız çünkü bu toplum anlatıcılarını kaybetti.

            En büyük anlatıcı televizyon ve bilgisayardır bugün.

            Kumanda elinizde idare edebilirseniz edin bakalım. Yoksa kumanda mı sizleri idare ediyor çaktırmadan?

            Depresyondayız toplum olarak. Evde anne… Mahallede Ayşe teyze… Bakkal amca…

Okulda öğrenci… Çarşıda esnaf… İşte baba… Bir haleti ruhiye ki bütün neferleri sarmış aleni… Bir vaziyet ki sarmış bir ahtapot gibi âlemi…

            Cep telefonları elde, hat üstüne hat, kontör üstüne kontör… Bu kadar bonkörünü kimse bulamaz! Cemiyet iş peşinde koşacağına ince iş peşinde koşuyor. Acayip bir kirlilik var gsm operatörlerinden saçılan. Cızırtılı bir yaşamın tehlike sinyali veren bir devresinde sinirlerin bozulmaması mümkün müdür?

            İstediğiniz yere kısa sürede varıyorsunuz. Zamanı bol ama çabuk geçen bir âlemdeyiz. Nasıl geçti anlayamadık hikâyesi aslında fani dünyanın gerçeğine de işaret değil midir? Bugün varız yarın yoğuz. Ha varız ha yoğuz değil midir?

Yogadan hayır umanlara bakın ki yogileşen bir inanç sistemi… Kendisine hayrı olsa yogi olur muydu? Bunalımda olanın sığınacağı tek liman aslında 24 saat açıktır. Lakin bu limana demir atmak neden en son tercih olarak ön plana çıkıyor fehmedemiyorum.

Anne rahatta, çocuk oynaşta, baba işte, çevre takipte, toplum morfinde; mana yokta, maddiyat cepte, kriz kapıda, sinir uçta, öfke hadde bir toplum tasavvur edin.

Üstad’a kulak verin bir de:

“Üç katlı ahşap evin her katı ayrı âlem!
Üst kat: Elinde tesbih, ağlıyor babaannem,
Orta kat: (Mavs) oynayan annem ve âşıkları,
Alt kat: Kız kardeşimin (Tamtam) da çığlıkları.
Bir kurtlu peynir gibi, ortasından kestiğim;
Buyrun ve maktaından seyredin, işte evim!
Bu ne hazin ağaçtır, bütün ufkumu tutmuş!
Kökü iffet, dalları taklit, meyvesi fuhuş...

Rahminde cemiyetin, ben doğum sancısıyım!

Mukaddes emanetin dönmez davacısıyım”

            Cep kulakta, kulak emanette… Göz ekranda ekran beyinde… Ruh sanal iklimde sörf yaparken hayal meyal hakikat gözlerimizin önünde… Dilimizde her türlü ucube kelime itibar görürken ve sakız olurken “Rabbim” demek ancak zorda kaldığında hatıra gelir.

            Tanrımıza hamd olsun derken üst,

Allahımıza hamd olsun der ast!

İşte bütün mesele bu!

            Zihnimiz yalan olanla demleşirken hakikat bir yıldız gibi ağıp gidiyor gönlümüzden. Kalbimiz sahte ve sanal sevgililerin peşinde hercümerç olurken şifa olacak sevgili ilahi bir kanalda bizlerin el açıp dua etmesini istemektedir.

            Depresyondayız toplum olarak.

Hak ile irtibatı kesen hatsız kalır.

Hak ile irtibatı kesmek istemiyorsanız hattınıza ahrette lazım olacak ve sizleri kurtaracak olan kontörden yükleyiniz lütfen.

 

Bu yazı toplam 2334 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum