Abdullah Büyük

Abdullah Büyük

Dikkat Edilecek Önemli Bir Konu

O güzel topraklar üzerinde yürüyen güzel bir insan var. Ve etrafında yetiştirdiği sahabeleri… Uzatır elini ve yeşilliği kaybolmamış iki hurma dalını alır, sırası ile iki tane kabrin üzerine koyar…
- Bu iki kabrin sahibi azap halindeler. Zannetmeyiniz ki sağlıklarında büyük büyük günahlar işleyerek şimdi azap olunuyorlar… Onlardan biri küçük abdestini bozarken idrar sıçramasından korunmuyor, diğeri ise SAĞLIĞINDA LAF TAŞIYORDU…(Buhari)
Gün gelecek söz sultanı aynı mevzu ile alakalı noktayı koyacaktı:
- “Kattat (Söz taşıyan) cennete girmeyecektir.” (Müslim)
Müslüman kulun ruhunu alırken tereddüt ettiği kadar hiç bir şeyde tereddüt etmeyen Yüce Mevla, üzerine tir tir titrediği kulu için:
“Onun dili olurum benimle konuşur, gözü olurum benimle görür, kulağı olurum benimle dinler, ayağı olurum benimle yürür…”(Buhari) buyurmuştu…
İnsan bu işte… Hakkın rotasından çıkınca nereye toslayacağını bilemez. Rabbimizin bizzat kendi kudret elleriyle yarattığı (Sa’d Suresi/75), ruhundan ruh üflediği (Hıcr Suresi/29), yaratılmışların en şereflisi kıldığı (İsra Suresi/70), şeref ve kıyketinin Kâbe’den bile üstün olduğu bu güzel varlık (K.Ummal-Hadis) ayaklarını Allah yolundan ayırmış olmasın, bir kere nereye gideceği, ne yapacağı, ne konuşacağı bilinmez...
Söz karadan aktan değil,
Yazıp okumaktan değil,
Bu yürüyen halktan değil,
Halik avazından gelir.
Söz, imandan gelir… Dil sadece kalbin tercümanlığını yapar. Dil, kalpte ne varsa onu dışarı çıkarır. Dilimiz bir kalem ise tükürüklerimiz bir mürekkep…
Alt ve üst dişler kontrol mekanizması.
“Ne yapıyorsun! Ey Allah’ın Rasulü’nün sevgili Ebubekiri… Dilini eline almış, onu sağa sola büküp duruyorsun?
— Başıma ne geldiyse, işte bunun yüzünden geldi…”
Yemen’e gidiyordu yiğit Sahabi… Sevgilisinden, Peygamberinden son kez bir şey duymak, son nasihatini almak istiyordu dostundan aldı cevabını:
“— Diline sahip ol Ey Muaz…”
Evet, insan diline sahip olmalı ki ona farz ameli güzel yaptırabilsin.
Tüm mevcudatı “Kün” (ol) sözüyle yaratan Rabbimiz buyuruyordu:
Ahzab suresi 75: “Doğru söz söyleyin.” Sadece doğru söz mü?
Nisa suresi 8: “Güzel söz söyleyin,” Güzel söz söylemek yeterli miydi?
Bakara suresi 83: “İnsanlara güzellikle söyleyin” Güzel sözü güzelce söylemek…
İsra suresi 116: “Kullarıma söyle, en güzel söz ne ise onu söylesinler.”
Ne güzel günlerimiz vardı bizlerin. Elimizden, dilimizden, gözümüzden haberli olduğumuz, haberli yaşadığımız günler… Bugün makineleştik mi acaba? Robot mu olduk. Ellerini sofraya doğru uzatan, aldığı lokmaya haram karışmış ise şahadet parmağının üstündeki damarın hızla atmış olduğunu gören Müslümanlar…
Ağzına aldığı lokmaların tespihini, zikrini duymadıkça, o lokmayı yutmayan Müslümanlar…
Cebindeki taşıdığı bıçağı ile kaleminin ucunu sivriltip, küçük abdestini bozacağında aynı bıçağının ucu ile toprağı kazarak, idrarının sıçramasından korunan Müslümanlar…
Bedenine bir hastalık geldiğinde, “acaba şalvarımı (pantolonumu) ayakta mı giydim” diyerek kendisini sorgulayan Müslümanlar…
Hakkı olmayan bakışını yabancı bir kadın için kullandığında, gözlerinde bakış zinası alametleri görülünce ikaz edilen ve boy abdesti alarak Hakkın huzuruna, iman elbiselerini temizlemiş olduğu halde duran Müslümanlar…
Dilini, gözünü, dudağını, elini ayağını ayet olarak gören, her uzvuna Hakkın ölçülerini hâkim kılarak, uzuvlarına farz amellerini yaptıran Müslümanlar…
Hayatlarından çok kısa örnek verdiğimiz bu Müslümanlar, bizler gibiydi. Bir anadan ve bir babadan dünyaya gelmişlerdi. Eti ve kemiği bizdendi. Cesetleri ve dilleri de bizdendi… Peki, aramızdaki bu uçurum niye?
Dillerimizle farz işleyeceğimiz yerde, niçin ona haram işletiyoruz?
O uzuvlarımızın suskunluğuna mı aldanıyoruz? “Bana niçin haram işletiyorsun, beni niçin harama alet ediyorsun?” Demelerini mi bekliyoruz?
“Nihayet oraya vardıklarında, kulakları, gözleri ve derileri, neler yapmışlarsa aleyhlerinde şahitlik eder. Derilerine şöyle derler:
— Niçin aleyhlerimizde şahitlik ettiniz? Derileri şu cevabı verir:
— Bizi, her şeyi söyleten Allah söyletti. Sizi de ilk defa o yarattı. Yine O’na döndürülüyorsunuz.” (Fussilet Suresi/21)
“Evvelce kulaklarınız, gözleriniz ve derileriniz aleyhinize şahitlik eder diye sakınmadınız. Zannetmiştiniz ki Allah yaptıklarınızın birçoğunu bilmez. İşte Rabbinize beslediğiniz o zannınız sizi helake sürükledi de hüsrana düşenlerden oldunuz.” (Fussilet Suresi/22-23)
Efendimiz, yüce örneğimiz, sevgili rehberimiz ne güzel demişti:
“İki çenesi ve iki ayağı arasındakileri bana garanti edene, ben de Allah katında Cenneti garanti ederim.” (Buhari)
Peygamberimiz bizden garanti istiyor. Dilimizle, ağzımızla, gözümüzle, kulağımızla ve tüm uzuvlarımızla Allah’ın talimatına uyacağımıza dair teminat istiyor bizlerden…

Bu yazı toplam 1614 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum