Abdullah İnaltekin

Abdullah İnaltekin

DİNLEME

Çok değil bundan 15-20 yıl önce ülkede değil dinlemek güçlü radyo frekansı kullanan cihazların bile yasak olduğu, haberleşme telsizlerinin  telefonlarının izinle kullanıldığı bir ortamdan en üst düzeydeki insanların ‘ruhu bile duymadan’ dinlenir hale gelmesi ilginç, ilginç olduğu kadar da ‘anlamlı’ bir durumdur.
Küçük bir analiz durumuna gidersek dinleme olayının mazereti gelişen iletişim teknolojisi döneminde sıradanlaşmış bir iş olarak önümüze sürülmektedir. Ancak gerçek bu mazeretin çok ötesinde bir durumdur.
Önce Ortadoğu’daki son gelişmelere bakmak gerekir. Daha bir yıl öncesine diktatörlük ve  baskıcı bir yönetimden çok fazla şikayeti olmayan veya şikayetleri bir mücadeleye dökülme gücü bulamamış halklar birden bire ‘demokrasi’ arayışına girip ülkelerini yerle bir etme durumuna girdiler. Önce halk isyanı olarak başlayan olaylar daha sonra ‘durum gereği’  Birleşmiş Milletler konusu içine girip NATO gücü kullanılmasına kadar alevlendirilmiştir. Öyleki ülkesinde demokrasi arayan halk kendi bayrağını yırtıp işgalci yabancı güçlerin bayrağını öperek zaferini kutlamaktadır. Dünya kamuoyuna bir kurtuluş mücadelesi olarak sunulan bu görüntüler bir çelişki yumağıdır. Daha düne kadar ajanlığı büyük bir suç sayan dünya hukuku  ajanlık faaliyetine bile gerek kalmadan açıktan işgal güçlerine , para ve lojistik destek sağlamaktadır. Bu ülkelerin işgalindeki amaca değil yetişkinler çocuklar bile inanmamaktadır. Dünya sömürgesi modern yüzüyle yeniden hortlamaktadır.
Bu ülkelerin işgal edilmesinde iki temel dinamik kullanılmaktadır.
1) Halkı galyana getirecek sahaların kullanılması. Bu sahaların belirgin aktörü genç nüfustur. Genç nüfusun beklentilerine uygun hareket ederek çözülmeyi hızlandırmak temel amaçtır. Gençlere para dağıtmak, mevki ve iş vermek, uyuşturucu vermek ve onların sosyal paylaşım ağlarını kullanarak kitleleri örgütlemek. Çünkü her ülkenin meşru bir emniyet gücü olduğu için amacın sekteye uğramaması için gelişen teknolojik imkanları kullanmak en iyi çözümdür.
2) Ülkenin savunma gücünü zayıflatmak. Hedefteki ülkenin içinden bir isyan bir fitne yada bir nifak oluşturulacaksa bunun çabucak bastırılmaması için savunma gücünü , yönetime bağlılığı ve halkın desteğini kırmak bir başka temel amaçtır. Kısaca sıcak savaşın biçim değiştirdiği günümüzde kaleyi içten fethetmek en pratik yol olmaktadır. Nitekim  düne kadar Arap dünyasındaki ‘Arap-İsrail Savaşları’, ‘Irak-İran Savaşı’, ‘İsrail-Filistin’ savaşı’, ‘ABD-Libya savaşı’ gibi pek çok savaş ve harekatta sonuç alamayan  güç ve güçler günümüzde yap-boz oyunu gibi yukarıdaki yöntemlerle bir kaç ayda devlettler yıkıp bir kaç ayda yeni devletler kurmaktadır. Bu güçlerin hedefleri sadece bazı ülkelerin yönetimini ele geçirmek değil, benzer ülkelerin yönetimini de kendi beklentilerine göre şekillendirerek geleceğe zemin hazırlamaktır.
Türkiye’de dinleme olayların temelide budur. Hangi çevreden olursa olsun eli CIA’a  kadar uzanan herkes Türkiye’de hedeflediği herhangi bir kurum, kuruluş yada kişinin takibi ve dinlenilmesi sağlayabilmektedir. Son bir yılda ‘bir şekilde’ internet ortamına servis edilen dinlemelerin menşeine bakıldığında hükümete muhalif kurum, kuruluş ve kişilerin dinlenmesi olduğunu rahatlıkla görmekteyiz. Zaten bu kayıtların hızlı bir şekilde yayılması ve yayınlanmasını misyon edinmiş tv ve gazetelere bakmamız yeterlidir. Örneğin ‘ Darbe girişimi’ ile ilgili onlarca ses kayıtının belirli bir sürede servis edilmesi, seçim sürecinde bir partiye ait görüntülerin verilmesi, bir parti liderinin özel görüntüleri  sahneden uzaklaştırılması ve özellikle yargı ve ordunun içindeki bazı kimselerin ses kayıtlarının servis edilmesi ve yayınlanmasındaki  ortak durum ‘muhalif’ bir kimlik taşımalarıdır. Onlarca üst düzey yönetici, devletin en üst kurumlarındaki kişiler, muhalif siyasiler dinlenip servis edilirken yönetimdeki hiç bir siyasininin bu dinlemelere alet olmaması nasıl bir sürecin yaşandığını zaten anlatmakatdır. Örneğin yeni servis edilmiş önceki Org. Işık Koşaner’e ait olduğu söylenen ses kayıtının da istifanın hemen arkasından sunulması anlamlıdır. Bir ülkede orgeneralin özel konuşmalarının ne olduğu değil nasıl kayıt altına alındığı daha çok önemli olması gerekirken komutanların askerlerine ‘kurşun sıkan el’ ithamları vurgusu öne çıkarılmaktadır.  Zira bir devletin istihbarat biriminin nasıl bir yapıda ve ne şekil olduğunu da ortaya koymaya yeterlidir. Bugün Türkiye devletinin istihbarat dokunulmazlığı ve arşivi kalmamıştır. Fotoroman okur gibi Türk insanı günlük dinleme kayıtlarını izlemekte ve dinlemektedir. Orgenrali de hayretler içinde bırakan dinleme olaylarının uzaklardan nasıl şekillendiğini artık bilmeyen kalmamıştır. CHP liderinin istifa açıklamasında o ana kadar düşüncelerde hiç yer etmeyen bir adres vermesi de bu nedenledir.
Sonuç itibariyle servis edilen tüm konuşmalar devletin her kademesindeki her kişinin her zaman olabilirliliği muhtemel durumlar iken bunu halkın önüne bir karşı güç olarak sunulmasındaki kasıt bu kurum ve organları zayıflatmaktır. Örneğin, Bülent Ecevit ile Cumhurbaşkanı’nın arasındaki ülke genelinde de krize taşıyan durumu bir ‘dinleme’ süzgecinden bakılmış olsa birbirleri hakkında neler konuştukları tahmin bile edilemez. Wikileaks belgelerinde dünya liderlerinin birbirlerinin arkasından neler konuştuklarını, nasıl hakaret ettiklerini sağır sultan duymuştur ama Türkiye’deki  gibi hergün bir vahamet unsuru olarak servis edilmemektedir. Çünkü üstteki insanlarda tıpkı halk gibi bir takım reaksiyonlar içinde olabilmekte ve tepki verebilmektedir buda olağan karşılanmaktadır. Hatta yayınlanan belgeler  o ülkenin diplomasi kahramanlarının yüzlerini kızartacak olsa bile.
Ülkemizde CIA nın şekil verdiği bu dinleme faaliyetlere halkın kendinden bildiği ve  güven duyduğu bir takım güçler destek verilmektedir. CIA nın halkın güvenini kazanmış bu güçleri kullanmasıda işini kolaylaştırmakta ve örtüyü sağlamlaştırmaktadır. Bugün Türk halkı teröristbaşına verilen tavizlerden, verilen şehitlerden, doğudaki ağaların meclise taşınmasından, son günlerdeki şehit sayısından duyulan rahatsızlıktan bir çırpıda en üst komutanın ‘kendi askerini öldürmekle itham edilmesine’ yönlendirilebilmektedir. Kendi askerine kurşun sıkan komutanların varlığını ispat telaşından kime hizmet edildiği ve kimin ne kazandığı ortadadır. Toplantı oturumundaki hıyararşik yapının değiştirilmesi, düne kadar 30 Ağustos Zafer bayramının bir sembolik kutlama kabulünü Orgeneral yerine Cumhurbaşkanının yapacak olması, başbakan yardımcısının ‘kabuklarına çekilecekler’  ifadesi acaba Türkiye’nin demokratikleşme sürecine  ‘çok sesliliğin yok edilmesinin’ yanında nasıl bir katkı sağlamaktadır?  Halkın orduya bakışı başlangıçta kırgın sonra öfkeye dönüştürülmeye mi çabalanmaktadır? Bugün artık ülkeyi yönetelenlerin yanlışları hiç bir şekilde konuşulmamaktadır.  Yasada ağır suç kabul edilen özel durumların kayıt altına alınmasının önüne geçmek yerine servis edilerek halkın meyilinin değiştirilmesine çabalamak, güvenirliliği ile ayakta kalması elzem olan devlet kurumlarını farklı tanımlamalarla yıpratılmasına destek olmak bugün farkında olunmasa bile  devlete nasıl bir kötülük edildiğini zaman gösterecektir.  Ecevıt  başbakanlığındakı 2001 krizinin üzerinden  belirli bir zaman sonra  ‘bir başbakan üstteki sorunu topluma yansıtıp 30 milyar doların buhar edilmesine seyirci kalmamalıydı belki yine bir kriz eşiği vardı ama bunu çoğaltmak halka ve devlete kötülük olmuştur’ gerçeğini  dün acı tecrübelerle zaman bize nasıl öğretmiş ise,  bugün de kurumları mal bulmuş mağribi gibi sabah akşam park edilmiş araçlarla dinleyip karalamak yerine ülke bütünlüğü ve milletin huzuru için
‘kol kırılıp yen içinde kalması’ gerektiğini de yarın bize zaman yine  ‘faturasıyla’ öğretecektir.

 

Bu yazı toplam 1534 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum