Eskil Ulu Camii'de zemin, fizik ve tarihsel denge üzerine bir değerlendirme
Geçtiğimiz haftalarda sevdiğim ve saygı duyduğum Dr. Ercan Kara hocam, Ulu Camii'deki çatlaklar hakkında bir paylaşım yaparak, bu çatlakların fizik kuralları çerçevesinde incelenmesi gerektiğini belirtmiş ve çözüm konusunda da önerilerde bulunmuştu. Bugün Ulu Camii’yi yerinde, uzaktan da olsa inceledim ve hocamın tespitlerinin ne kadar isabetli olduğunu bir kez daha gördüm. Aynı gün uzmanlar da camide çeşitli incelemelerde bulunmuş. Keşke Ercan Kara hocam da davet edilseydi ve görüşlerine başvurulsaydı.
Bana göre de Ulu Camii’deki çatlakların asıl sebebi, hemen yanına yapılan yüzlerce ton ağırlığındaki Kur’an kursu binasının oluşturduğu zeminsel baskıdır. Bu konuyla ilgili olarak yapay zekaya çeşitli sorular sordum ve aşağıdaki teknik ve bilimsel açıklamaları aldım.
Tarihi Bir Yapının Bilimsel Gerçeklerle Sınavı
Eskil’in en eski yapılarından biri olan Ulu Camii, son zamanlarda oluşan derin duvar çatlakları nedeniyle ibadete kapatıldı. Ancak bu durum sadece bir yapı sorunu değil; aynı zamanda zemin-yapı ilişkisi, fiziksel denge ve çevresel etkilerin karmaşık bir sonucu olarak değerlendirilmelidir.
Ulu Camii ile hemen yanındaki Kur’an kursu binası arasında yaklaşık 20 metrelik bir mesafe bulunuyor. Her ne kadar bu mesafe azımsanmayacak gibi görünse de, zemine iletilen kuvvetlerin yayılımı açısından bu uzaklık bir garanti oluşturmaz. Burada devreye fizik kuralları ve mühendislik prensipleri giriyor.
1. Zemin Üzerinde Kuvvet Dağılımı
(Basınç ve Diferansiyel Oturma)
Her yapı, ağırlığı oranında zemine bir basınç uygular. Bu fiziksel etki "gerilme" (stress) olarak tanımlanır ve aşağıdaki formülle hesaplanır:
σ=FA\sigma = \frac{F}{A}σ=AF
Burada F = yapı ağırlığı (kuvvet), A = temas yüzeyi alanıdır.
Yeni yapılan bir yapı (örneğin Kur’an kursu binası) daha derin temellere sahip ve ağır betonarme elemanlar kullanılarak inşa edildiyse, zemine uyguladığı basınç çok daha yüksek olur. Bu durum, hemen yanında bulunan ve çok daha hafif, taş temelli bir yapı olan Ulu Camii gibi yapılarda diferansiyel oturmaya neden olabilir. Bu farklı oturma, taş yapılarda çatlakların oluşmasında başlıca etkendir.
2. Titreşim ve Dalga Yayılımı
(Mekanik Dalgaların Tarihi Yapılara Etkisi)
Modern inşaatlarda kullanılan kazık çakma, kazı çalışmaları ve ağır iş makineleri ciddi miktarda titreşim üretir. Bu titreşimler, zeminde mekanik dalgalar olarak yayılır ve tarihi yapılarda mikroskobik yıpranmalara neden olabilir.
Taş yapıların harçları, bu tür dinamik gerilimlere karşı modern yapılara göre çok daha dayanıksızdır. Dolayısıyla, inşaat sürecindeki bu tür titreşimler bile zamanla yapının çatlamasına veya dengesinin bozulmasına yol açabilir.
3. Isı ve Su Dengesi
(Termal Genleşme ve Su Seviyesi Etkisi)
Fizik bilimi bize gösteriyor ki, sıcaklık arttıkça maddeler genleşir, azaldıkça büzüşür. Bu etki taş yapılar için de geçerlidir. Ayrıca, yer altı su seviyesindeki değişimler de yapının temelinde fiziksel stres oluşturur.
Eskil gibi tarımın yoğun olduğu bir bölgede yer altı sularının çekilmesi ya da aniden yükselmesi, özellikle temelleri eski olan yapılar için ciddi bir tehdit oluşturur. Temeldeki bu ani değişimler, taşların hareketine ve yapı bütünlüğünün bozulmasına neden olabilir.
4. Farklı Yapı Dirençleri
(Elastikiyet ve Deprem Dayanımı Farkı)
Kur’an kursu gibi modern yapılar, mühendislik hesaplarıyla ve depreme dayanıklı sistemlerle inşa edilir. Oysa Ulu Camii gibi tarihi yapılar, dönemin mimari ve malzeme olanaklarına göre yapılmıştır. Bu nedenle aynı zemini paylaşsalar bile bu iki yapı arasında elastisite modülü farkı vardır.
Bu farklılık, küçük bir zemin hareketinde bile bir yapının esneyip sağlam kalmasına, diğerinin ise çatlamasına neden olabilir. Bu durum, yapıların zeminle olan ilişkisini değerlendirirken mutlaka dikkate alınmalıdır.
Sonuç
Ulu Camii’nin ibadete kapatılması yalnızca birkaç çatlağın ortaya çıkmasıyla açıklanamaz. Bu durum, bilimin ve mühendisliğin uyarısını içeren karmaşık bir olaydır. Eğer bu tarihi mirası gelecek kuşaklara aktarmak istiyorsak, yalnızca duvarları değil, onu ayakta tutan bilimsel gerçeklikleri de onarmalıyız.
Aksi halde, tarih yalnızca taşlarda değil, çatlaklarda da kaybolur. haberfark.net
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.