Ezilmişlik Sendromu
Aslında bu durum bir sonun başlangıcıydı. Nitekim 1839 yılına kadar osmanlı çok yenilgi görecek, çok toprak kaybedecektir. 1839 yılında da kurtuluşu Avrupalılar gibi olmak da arayan aydınlar tanzimat Fermanı ile devletin acizliğini resmileştireceklerdir. Daha sonraki 1876 1. Meşrutiyet ve 1908 tarihli 2. Meşrutiyet Millet ve devlet olarak demokratikleşme adı altında kendine güven duygusu yok edilecektir. Nitekim 1918 tarihinden itibaren Osmanlı devletinin son parçası Anadolu dörtbir yandan işgal edilecektir.
1699 yılını biz ‘Türk insanının ezilmişlik sendromu’nun bir başlangıcı olarak alabiliriz. Yani 312 yıl devam eden bir acizlik sendromu.
Nedir bu acizlik sendromu? Kendini değersiz başkalarını yüce görme saplantısı..
Cumhuriyetin ilk yıllarındaki milli yapılanmayı saymazsak ülkenin kalkınmasının, ilerlemesinin ana faktörünü dışarda arayan bir millet olarak tanımlanırız. Mesala ülkeye fikir ve bilim alanında hizmet veren ‘aydınlar’ın önceleri Fransa eğitim almaları bir ayrıcalık görülürken günümüzde Amerika okulları rüyalarımızı süslemektedir. Tarımda makinalaşma, haş haş ekimi, güvenlik, finans konuları gibi temel konularımızda her zaman ABD i yanımızda olmasını isteriz. Rivayete göre ABD bu ülkede ikitara getirdiği gibi ikitadardan da indirebilmektedir.
Dün, sol kesimin alman bayraklı parkalarla emperyalizm karşı gösteriler yapılmasında da bugün işyerlerini albenisini yükselttiğini sanarak ‘İngilizce’ isim verilmesinin temelindede yok edilmemiş ezilmişlik sendromu yatmaktadır.
Türk yapmışsa bir eksik vardır, bizden adam olmaz, onun daha dününü bilirim gibi yaklaşımlarla mahallede başlayan ezilmişlik ülkeyi ithal ürün cenneti, insanımızı başka ülkelerde hamal yaptırmayı doğal bulacak kadar normalleştirmiştir. Artık düne kadar kutlanan yerli malı haftası nostaljik olmuştur.
Şereflikoçhisar-Ankara arası çalışan otobüs şirketlerinden biririnin ‘Tuzgölü’ ismiyle yöre halkının kurduğu bir şirket olmasına rağmen seferleri engellenmiş, onun yerine Niğde menşeeli ‘Çelik Seyahat’ 15 yıldan fazla bu ulaşımı sağlamıştır. Daha önceleri de uzun süre bu hizmeti sunan Mersin menşeeli ‘Hakikii Koç’ olmuştur. Malatyalı Mehmet, Nevşehirliler, Bor’lu Ali Şereflikoçhisar’ın en bilinen esnaflarıdır. Buna mukabil binlerce insanın çalıştığı Yatılı bölge Okulu, Exstaş, Tuzmak ezilmişlik sendromu uğruna yok edilmiştir. Bugün Şereflikoçhisar’ın hali ortadadır. Ülkenin her yeri bu örenklerle doludur.
Bozulan ekonomiyi düzeltmek adına ABD den Kemal Derviş’in gelmesini medet uman ‘büyüklerimizin’ anlayışına bakıldığında Anadolu’nun ruhen ve bedenen çorak kalması ve çökmesine çok da şaşırmamak gerekir. Her ne kadar şifreli şifresiz sınavlardan geçip dirsek çürüten milyonlarca insanımız olsada dün olduğu gibi bugünde ülkenin yönetiminde imkan bulup dışarda tahsil alanlara imkan verilmektedir.
Alman halkının evinde Arçelik markasını göremezsiniz ama Anadolu’nun köyünde BOSCH markasını görebilirsiniz. Yedigün içen bırakın bir Avrupalıyı bulmak, içeceğimizin ismini çoğu insanımız bile bilmez ama PEPSI, COCO-COLA mezralarımıza kadar gelmiştir. Dünya tekstil konusunda bize hayran olur, ürettiğimiz yüzlerce markayı almayız giymeyiz. Tam tersi Avrupa markası giyeriz. Konyada TÜMOSAN fabrikamız vardır ama Türk köylüsü JOHN DEER, NEW HOLLAND ıthal traktör kullanır.
Avrupa insanı bugün ilköğretime giden çocuğuna halen mümkün olduğunca dışardan yiyecek aldırmaz evde hazırlar verir. Yerli ürün giydirir, kendi ressamının resimlerini sergilettirir, kendi yanlışını eleştirir yabancıya fırsat vermez kendini düzeltir. Örneğin Viyana’da kendi halkı ithal yoğurt süt kullanmaz. Kendi pastasını kendi sevmiş dünyaya açmıştır. Kendi yetistirdiği insanının isimlerini kaldırım taşlarına yazdırıp başka insanların görmesini de sağlar. Kendi siyatçisinine destek olur. Aynı partideki iki lideri aynı şekilde sahiplenir. Kısaca Avrupa insanı önce kendi insanına inanır. Ve derler ki ‘Alman halkından herkes, kendi halkından en az bir kere destek görmeye hakkı vardır.’ Aynı düsünceyi İsrail, ABD ve çoğu ülkelerde görmek de mümkündür
Dün Martin Luther King’in ABD de siyahların ezilmelerine baş kaldırarak yaptığı mücale bunun içindi.Yani 1963 yılında ‘Bir rüyam var’ isimli uzun konuşmasında bu ezilmişlik sendromundan sıyrılarak ABD halkının siyahlarla iç içe yaşayabileceğine ve birgün ABD i bir siyahın yönetebileceğine inanıyordu.
Bu rüya 46 yıl sonra gerçek oldu. İlginçtir Barak Obama’nın seçim sloganı da King’e ‘inandık yaptık’ düşüncesini vurgulayan ‘Evet, yapabiliriz’ olmuştu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.