Kanıma dokunuyor...

Buradaki kriter şu:
"AİHM'nin tesbit ettiği ihlâl kararı,
Mevzuattan kaynaklı ise mesele yok.. ancak
Takdir hakkından kaynaklı ise terfiide dikkate alınacak..
Amaç, "AİHM mahkumiyetlerinin önüne geçmek"..
Şayet hâkimin verdiği karar nedeniyle
AİHM'ce ülkemiz mahkum edilmiş ya da
İddianame AİHM içtihadı ile örtüşmüyorsa,
Kararı veren savcının sicili olumsuz etkilenecek,
Duruma göre terfi edemeyecekler..
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu-HSYK-
Geçtiğimiz ay böyle bir karar aldı..
Hatta bu kapsamda olmak üzere,
12 Mart Pazartesi günü başlayacak seminere
Bir İtalyan savcı bile konuşmacı(?) olarak davet edildi..

Önce bir tesbiti yapmakta yarar var..
AİHM'in bugüne değin verdiği kararların
İstisnasız tamamında takip ettiği bir çizgi var..
O da şu:
AİHM önüne gelen bütün davalarda,
AB çıkarlarıyla örtüşüyorsa hukukî kararlar veriyor..
AB çıkarlarına aykırılık oluşturduğu takdirde
Hak-hukuk-adalet kavramları bir kenara itiliyor ve
"Her olay kendine özgüdür, takdir hakkımızı kullanıyoruz"
Diyerek siyasî kararlar veriyor..
Sonuçta verilen kararların istisnasız tamamı
AB çıkarlarına hizmet ediyor.. diğer ifadeyle,
AİHM, bir yargı organı gibi değil de
AB'nin çıkarlarına hizmet eden organ gibi hareket ediyor..

Çünkü,
Bir yargı organının tek amacı, tek görevi vardır..
O da, hakkı sahibine teslim ve adaletin tesisidir..
Uhdesinde kurulduğu devlet veya
Birliğin çıkarı veya amaçları gibi
Başkaca bir kaygu ve amaç gütmez, güdemez..
Güdüyorsa yargı organı değil,
Yargıç cübbesi giydirilmiş özel amaçlı bir organıdır..

Şimdi,
"Ülkemiz AİHM'de mahkum olmasın amacıyla"
Takdir haklarını kullanan hâkim ve savcılarımız
Terfiileri ile AİHM kararları arasında sıkıştırılıyor ise
Esasen hak ve adalet kavramları değil
Başkaca kaygular öne çıkarılıyor demektir..
Burada,
Kendine, değerlerine, ilkelerine, birikimine güven değil,
Hâkim/savcısına güven değil.. başkalarına güven ile
AB amacı ve çıkarlarına hizmetle yükümlü
AİHM gibi bir organın siyasî kayguları öne çıkar ki,
Böylesi bir durumda,
Hâkim/savcılarımız takdir haklarını kullanılırken
AB amacı ve çıkarları doğrultusunda kullanmış olacak..
Orta ve uzun vadede hak ve adalete değil
AB çıkarlarına hizmet edilmiş olacaktır ki ortada
Çok ama çok vahim bir durum var demektir..
Bu durumda yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı kavramları
Ağır derecede yara almış olacak.. keza,
Hakkâniyet, adalet duygusu, vicdan geriye itilmiş,
Şahsî ikbal endişeleri öne çıkarılmış olacak..
Bu endişeler kararları şekillendirmiş olacak ki,
Ortada ne hak kavramı kalır, ne de adalet..
Takdir hakkının keyfî veya kötüye kullanımının
Önüne geçebilmenin yolu bu değildir..
Özellikle de
Tek istisnası bulunmayan yukarıdaki tesbitimizle,
AB çıkarına hizmetle yükümlü AİHM'e güvenilerek
Bu sorunu aşabilmek hiç mümkün değil..

AİHM kararları bilgi vermesi açısından dikkate alınır..
Gerekli yerlerde esinlenilir.. ancak
Terfileri belirleyici kritere dönüştürülürse
Vahim bir yanlışa imza atılır..

Bu kriter derhal gözden geçirilmeli, düzeltilmeli..
Yerine takdir hakkının keyfî veya kötüye kullanıldığı konusunda
Somut ve objektif verileri dikkate alan
Millî, yargısal ve idarî denetim yöntemleri seçilmeli..
Esasen Yargıtay ve HSYK'nın
Aslî görevlerinden biri de bu değil mi?

GÜNÜN SÖZÜ:

Bir zamanlar,
Dünyaya adalet dağıtanların,
Dünyadan adalet dersi almaları,
Yargı mensubu olarak kanıma dokunuyor..

Bu yazı toplam 1810 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.