Bünyamin Aksoy

Bünyamin Aksoy

Toprak

Az ötede küçük bir tepecikten esen rüzgar, yaprakları hışırdatmaya yetiyordu. Boş tarlaların ortasında iki sıra halinde uzanan ağaçların tam ortasından usulca akan küçük bir kaynak suyu vardı. Suyun hemen kıyısında naneler çiçek açmış, esen rüzgarla boş tarlalara güzel kokular saçıyordu. Küçük, rengarenk kelebekler zikzak çizerek çiçeklere konuyordu. Yol çok uzaktı ve rüzgar araba seslerini bastırdığından, arabalar sessiz bir film gibi geçiyordu tozlu yoldan. Tepelerde başı boş gezen köpeklerin sesi de belli belirsiz geliyordu; rüzgar, sesleri taşımaktan yorgundu.

 

Burası, bir ölümlünün ölümünü düşleyeceği, gittiği yerde fazla yabancılık çekmemek için uyum saatlerini geçirebileceği bir konaklama yeri gibiydi. Burada, insan ve toprak iç içe geçmişti. Şehrin kaldırımlarında, kalabalık caddelerinde yürürken korku saçan toprak altı yalnızlığı, burada özlem, heyecan, sevgi, sarılma hissi uyandırıyordu; daha yakınına gitmek, dokunmak, bağrına basmak istiyordu insan toprağı. Böcekler sevimli, su serin, rüzgar ahenkliydi. Ölüm ile yaşam arasındaki çizgi, aşınmış, neredeyse kaybolmuştu.

 

* * *

 

Şehrin tam ortasındaki mezarlığa, hemen annesinin yanına gömdüler, huzur içinde yatsınlar diye. Oysa onlar, hayatlarının son otuz yılında birbirlerine bir tek kelime etmemiş, birbirlerini -yakın evlerine rağmen- bir kez olsun görmemişlerdi. Belki toprakta dağılan bedenleriyle birlikte öfkeleri de çözülecek, toprağa karışacaktı; belki de bu erteledikleri zorunlu birlikteliğin son bulması için böceklerden ve topraktan yardım isteyeceklerdi.

 

* * *

 

Yıllar geçti, dayanamadım yine gittim oraya.

 

Sahiplerinin ölümüne yas tutan, onların mezarında yatan köpekleri duymuştum ama giderek sahibine benzeyen ağaçları görmek ürküntü verdi. Sahipleri ile birlikte etlerinden sıyrılmış, kuru bir iskelete dönüşmüş bedenlerini rüzgara ve toprağa sunmuşlardı. Ağaçlar yeşilken gölgelerinde şımaran otlar kurumuş, kelebekler kaybolmuştu. Bir zamanlar kaynak suyunun aktığı yerde çatlamış toprak, içinde de aceleci karıncalar vardı.

 

Ayrılırken, kurumuş ağaçların dalları rüzgarda paslı bir kapı gibi gıcırdadı ardımdan. Bir şeyler söylemek ister gibiydiler, dönüp baktım, bir süre bekledim, sustular. Uzun süre kimsenin ziyaretine gelmeyeceğini, tenine rüzgardan başka dokunanın olmayacağını bilmelerine rağmen sustular.

 

Ertesi günün akşamında şehrin kaldırımlarına mevsimin ilk yağmuru düştü fakat toprak kokmadı.

 

Bu yazı toplam 1194 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.