Yola Devam Lakin: “Durun bir dakika!”
Seçim demokrasilerin elbette olmazsa olmazı. Lakin seçimlerin artık karalama-suçlama kampanyaları üzerinden değil, projeler üzerinden yürütülmesi gerektiği de yadsınamaz bir gerçek.
Aylardır bizi oyalayan dershaneler, paralel yapı, 17 Aralık Operasyonundan oluşan gündem hem iktidarı hem de kamuoyunu sosyolojik ve psikolojik olarak yıprattı. Evet biz yıprandık fakat inanın birileri bu kavgadan karlı çıktı. Bu soğuk savaş esnasında acaba ne gibi kararlar meclisten geçti, bilmiyoruz. Gündem oluşturma ve değiştirme servisi yapılırken bu defa kimlerin ekmeğine yağ sürüldü acaba?
Mesela İsrail yıllardan beri inat ettiği tazminatı şimdi neden ödemeye karar verdi? Cezayı şantaja çevirip kullanan şımarık bir çocukla karşı karşıyayız. Biz burada “Paralel Yapııı” diye birbirimizi yerken, “Vardır, yoktur” diye tartışırken, birileri doğuda “Kürdistan” adı altında bir devleti seçimlerin hemen arkasından fiili olarak kuracaklarını ilan ediyor. Hiç kimse de rahatsızlık hissetmiyor. Bir zamanlar düşüncesi bile ürpertirken, yıllardır nasıl alıştırıldık bu doğudaki devlet meselesine? Hayret etmemek elde değil. Seçim rüzgarının sarhoşluğuna tutulmuş siyasilerimizden nedense hiçbir cevap gelmiyor: “Kardeşim sen böyle bir şeyi nasıl söylüyorsun? Türkiye Cumhuriyeti naylon kanunlarla yönetilen prefabrik bir devlet mi ki, bir elin cebindeyken diğer elinle rahatlıkla devlet kurabileceğini haykırıyorsun?” diye sormalı değil mi?
Merak ediyorum, acaba İsrail’in bu tazminat ödeme isteğiyle Selahattin Demirtaş’ın “özerklik” söylemleri arasında bir bağlantı var mı? Acaba “Paralel Yapı, Operasyonlar, Dershane” çığlıklarını atarken bizler, “gölgeler” neler yapıyordu ve hala neler yapılıyor? İnternete düşen ses kayıtları, sosyal medya savaşları vs. bir oyalama senaryosu mu?
Demirtaş, “Biz seçimlerden sonra ne fuar ne de kültür merkezi açacağız, yapacağımız ilk şey özerklik ilan etmek” derken acaba nereden güç alıyor, hangi dağlara güveniyor da bu kadar rahat devlet kuracaklarını söylüyor diye merak edeniniz yok mu? Biz birbirimizi yiyip, kardeşliğimizi düşmanlığa dönüştürürken, birileri de ülkeyi kaosa sürükleyip, Kürt-Türk savaşı tezgahlayıp geleceğimizi paramparça etmeye mi çalışıyor?
Bilemiyorum! Bildiğim tek şey feraset ve basiretli olmak gerektiği.
Başbakanımızın, ‘Paralel yapı’ya karşı gösterdiği “dik duruş”u Demirtaş’ın sözlerine karşı da göstermesini bekliyoruz. Önümüze gelen yenilir yutulur olmayan laf öbeklerinden oluşan lokmaları içselleştirmemiz mümkün değil çünkü.
Devlet kurmak isteyenler, seçimde başarılı olmak isteyenler, muhalefet olmak isteyenler… Bu ülkenin yeni kaoslara ve iç savaşlara asla takati yok. Bir Kurtuluş Savaşı’na da… Ya da Türkiye’yi Suriye’ye çevirmekse amaç; “one minute” lütfen. Felaket tellalcısı olmak değil maksadım lakin başınızı ellerinizin arasına alıp tekrar düşünün derim. Hatırlatmakta fayda var: Suriye’nin gidecek bir Türkiye’si vardı fakat, Türkiye’nin gideceği ikinci bir Türkiye’si yok!
Rabia Kısaalioğlu