Cepteki tosbağa
Önceleri kendisi gibi küçük olan kuzuları otlatırken, sonra ki yıllar koyunları otlatmaya başladı. Harman zamanı yaylaya göç ederlerdi. Bilmeyenler yayla deyince yanılmasın. Düm düz bir yer. Tüm yaylada toplam iki ağaç var. Ama ekinleri vardı ya. Birçok aile gibi yazın yaylaya, kışın Eskil’e göç ederlerdi.
Daha harman zamanı gelmemişti. Otlatma işi Eskil’de idi. Hani bilenler bilir. Tenekeli’nin çardağını. O tarafa doğru hayvanları otlatmaya götürmüşlerdi. Yanında kendinden 4-5 yaş küçük yeğeni, yine kendinden 10 yaş kadar küçük kardeşi vardı. Salmışlardı koyunları sazlığın içine her taraf cayır cayır ot. (Yanlış anlaşılmasın çok anlamında). Üçü aralarında sohbet ediyorlardı.
Gezerken yerde bir tosbağa yavrusu görür. Bebeğin avuç içi büyüklüğünde bir şeydir. Diğerlerine çaktırmadan eline alır. Yavaşça yeğeninin cebine koyar. Zavallı tosbağa gittikçe yuvasından uzaklaşmaktadır. Neyse konudan uzaklaşmamak gerekir.
Yeğeni bir ara cebinden bir şey almaya kalkar. Pantolonun cebine elini sokması ile çıkarması bir olur. Tatlı, minik, sevimli tosbağa eline gelmiştir. Artık eline sert kabuğu mu, tırtıklı ayağı mı, yırtık şeyden çıkar gibi görünen çıkan başımı gelmiştir bilemez. Bildiği kısmına gelince “anne” çığlığı ile birlikte tosbağanın “yüksek” ve “uzun” atlamayı birlikte gerçekleştirdiğini görür. Tosbağa kanatlanmış adeta uçuştadır.
Tosbağanın önce düşme şokunu atlatması gerekmektedir. O minik haliyle nasıl atlattığı Eskil çöl tarihinin gizemli sayfalarında kalmıştır. Artık tosbağa evinden çok uzakta, yapayalnız kendine yeni bir yaşantı kurmak zorundadır.
Yanlarında yiyecek getirmişlerdir. Şimdi ziyafet zamanıdır. Ama yeğeni tosbağa ile yakın temastan rahatsız olmuştur. Yeğeni yemek yemez. Buna üzülür. Bir kez olmuştur. Kardeşi ile karınlarını bir güzel doyururlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.