İhtiyar Simitçi'ye ziyaret
Günün ağarmasıyla birlikte tezgâhını açan bu ihtiyar adamın tezgâhında birkaç simit veya birkaç maydanoz bulunur hep. Bense oradan geçerken her defasında adamı tepeden tırnağa süzüyor, bir başka şey arıyordum; meğer adam ne sivil polis ne istihbaratçıymış, o yaşlı adam bildiğimiz Anadolu insanıymış; sahi hiç kimseye bir şey sormuş değilim, kanımca böyle olmalı.
İhtiyar simitçiyi hafızama kaydetmiştim; tüm mimikleri gözümün önünde, ayağındaki kahverengi ayakkabının cırt cırtının bozuk olmasını bile unutmuş değilim, bir de kazağının altından beliren gömleğinin yaka düğmesinin hep vurulu olmasını…
Gelip geçerken bir defa olsun simit dahi almadım, sesini duymuşluğum da yok hani, niye bu kadar merak ediyorum ki! Adamın tezgâhı yaklaşık üç ay bir zincirle bağlı olarak kestanecinin tezgâhının yanı başında durup durdu öylece, sanırım ondan.
Gelip geçtikçe ‘hadi artık yeter, hastaysan iyileş, çorun çocuğun evlenecekse biran evvel ever de gel’ diye geçiriyorum içimden, nafile. Gelecektir elbet, yoksa eşi mi öldü adamcağızın bu yüzden mi tezgâhına uğramaz oldu acaba? Yoksa adamın eşi öleli yıllar olmuş, eşinin yokluğunu unutmak için mi çıkmış kalabalık yalnızlıklara? İyice kafam karıştı, sahi bu adam nerede kaldı?
…derken bir gün oradan geçerken bu duygularla gözümün ucuyla baktım tezgâha, bir de ne göreyim zincirlerle sarılı olan tezgâh ve üzerinde konulu duran pembe banyo iskemlesi de yok.
Sonunda yine kendimce bir karar aldım, memleketini, evini barkını hatta adını bile bilmediğim, bir kerecik konuşmuşluğum dahi olmayan bu yaşlı adamı araştırıp, eğer sağsa evinde ziyaret etmek suretiyle kafamdaki tüm sorulara cevap bulmak istedim.
Bunu da yapmış değilim henüz…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.