Ömer Lütfi Ersöz

Ömer Lütfi Ersöz

Kabir azabı var mıdır?

Geçtiğimiz günlerde kabir azabının olup olmadığının sorulması ve sonucunda kabir azabı yoktur diyenler olduğu için nacizane konuyu aydınlatmak için bu yazımı yazmış bulunuyorum. Kabir azabının var olduğunu izah etmeye çalışacağım. İslam'ın ana kaynakları, edille-i şeriyye dörttür;

1-Kur’an-ı Kerim
2-Sünnet-i Seniyye
3-İcma’ Ümmet
4-Kıyası Fukaha’dır. Kur’an ve Sünnet birbirinin alternatifi değil, İslam hükümlerinin oluşmasında vazgeçilmez ana kaynaklardır.

Son dönemlerde bize Kuran yeter diyerek Sünnete düşman olan, sünneti devre dışı bırakmaya çalışan zavallılar türemiştir.

Kuran-ı Kerim'de 5 vakit namazdan bahsedilmekte olup, kaç rekat ve nasıl kılınacağını ise sünnetten öğrenmekteyiz.

Sünnet, devre dışı olursa, namaz gibi en önemli bir ibadeti bile yerine getirme imkanından Müslümanları mahrum bırakırız. Hatta Zekât, Hac v.b. ibadetlerde sünnete tabi olunmadan yapılamaz. Buna hiç kimsenin hakkı da yetkisi de yoktur. Tabiri caizse, Kuran-ı Kerim İslam’ın anayasasıdır. Sünnette yasaları hükmündedir. Kur’an ile sünnet birlikteliği, tohum ile toprak veya et ile tırnak gibidir. İnsanlık tarihi incelendiğinde hiçbir ilahi Kitap, Peygambersiz gönderilmemiştir. Bundan dolayı, Allah’ın gönderdiği kitabı, insanların arasından seçtiği peygamberinin aracılığına başvurmadan anlamaya çalışmak ya da vahiysiz bir peygamber telakkisi oluşturmak yanlış bir din anlayışının ortaya çıkmasına yol açacaktır. Hadissiz din, Peygambersiz din demektir. Bu da yeni bir din icat etmek anlamına gelir. Müslüman, kesinlikle sünnete düşmanlık edemez, Onu devre dışı bırakamaz. Vahiy denilince ilk akla gelen Kur’an’dır. Ancak; hadisin/sünnetin de vahiy ile önemli bir ilgisinin olduğu da aşikardır. Kısacası, sünnet, dinin insan yaşamına formüle edilmiş biçimidir.

Ayet-i Kerimelerde: “Onlar sabah akşam o ateşe sokulurlar. Kıyametin kopacağı gün de: Firavun ailesini azabın en çetinine sokun (denilecek)!” (Mü’min Suresi ayet:46) Ayrıca; Ali İmran Suresi 169. ve Bakara Suresi 154. ayetlerinde Allah yolunda öldürülenlerin rızıklandırıldığı bildirilmektedir. Hadis-i Şerifte de: Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçedir veya cehennem çukurlarından bir çukurdur.” (Tirmizî, Kıyamet, 26) buyurulmuştur.

Ölüm yokluk değildir. En güzel ebedi alemin kapısıdır. Nasıl ki toprak altına giren bir tohum, çekirdek görünüşte ölüyor, çürüyor ve yok oluyor. Ancak gerçekte en güzel hayata geçiş yapıyor. Çekirdek, tohum hayatından ağaçlık hayatına geçiyor. Aynen bunun gibi ölen bir insan da görünüşte toprağa giriyor, çürüyor ancak gerçekte berzah ve kabir aleminde en mükemmel bir hayata kavuşuyor. Teşbihte hata olmaz. Beden ile ruh ampul ile elektrik gibidir. Ampul kırılınca nasılki elektirik yok olmuyor, varlığı devam ediyor. Biz onu görmesek te biliyor ve inanıyoruz ki elektrik hala mevcuttur. Aynen bunun gibi insan ölünce ruh vücuttan çıkıyor ve var olmaya devam ediyor. Ölmeyen diri olan öz cevher ruhtur. Allah (c.c.) ruh’un yaşamını devam ettiriyor. Ruh; mükafat ve cezayı ölmeyen diri olan özelliği ile görecektir. İnsan rüyada yaşadıklarından etkilenir. Zengin olur sevinir, bazı acıları yaşa üzülür. Evinizde yatağınızda uyuyorsunuz rüya aleminde çok uzaklara kısa sürede gidip geliyorsunuz. Rüyada semaları gezip gelen sıkıntı ve sevinci yaşayan da ruhtur. Ruhun yaşadıkları bedene de tesir etmektedir.
İnsan öldükten sonra kabre konulunca, Münker ve Nekir adında iki melek, kendisine gelerek; ‘Rabbin kimdir, Peygamberin kimdir, dinin nedir?’ diye sorarlar. İman ve güzel amel sahipleri bu gibi sorulara doğru cevap verirler. Bu gibi ölülere cennet kapıları açılır ve Cennet kendilerine gösterilir. Kafir veya münafık olanlar ise bu sorulara doğru cevap veremezler. Onlara da Cehennem kapıları açılır, oradaki azap kendilerine gösterilir. Müminler nimet içerisinde, sıkıntısız ve huzurlu yaşarken, kâfir ve münafıklar ise kabirde azap göreceklerdir (bk. ez-Zebîdî, Tecrîdi Sarih, terc. Kamil Miras, Ankara 1985, IV 496 vd).

Din İşleri Yüksek Kurulu fetvasında konuyu net bir şekilde izah etmiştir: “Duyular ve akıl yürütme vasıtasıyla bilinemeyip vahiy yoluyla sabit olan gaybi konulardan biri de kabir azabıdır. Bu husus bazı ayetlerin işareti (Tövbe, 9/101; Mü’min, 40/46), çeşitli hadislerin de açık beyanlarıyla (Buhari, Cenâiz, 86) bilinmektedir. Bir hadis-i şerifte “Kabir, ahiret duraklarının ilkidir. Bir kimse eğer o duraktan kurtulursa sonraki durakları daha kolay geçer. Kurtulamazsa, sonrakileri geçmek daha zor olacaktır.” (Tirmizi, Zühd, 5) buyrularak ölümle ahiret hayatının başladığı ifade edilmiştir. İnsan öldükten sonra kabre konulunca, Münker ve Nekir adında iki melek kendisine gelerek soru soracaklar, iman ve güzel amel sahipleri bu sorulara doğru cevaplar verecekler ve kendilerine cennet kapıları açılarak cennet gösterilecektir. Kafir ve münafıklar ise bu sorulara doğru cevap veremeyecek, onlara da cehennem kapıları açılacak ve cehennem gösterilecektir. Kafirler ve münafıklar kabirde acı ve sıkıntı içinde azap görürlerken Mü’minler nimetler içerisinde mutlu ve sıkıntısız bir hayat süreceklerdir (Tirmizî, Cenâiz, 71). Bu sebepledir ki Resul-i Ekrem pek çok kez kabir azabından koruması için Allah’a niyazda bulunmuştur (Buhari, Ezan, 149; Müslim, Küsuf, 8, Cenaiz, 85; Ebu Davud, Salât, 155).”

İmtihan edilmek için gönderildiğimiz dünya hayatını İslam’ın hükümlerine uygun yaşayıp tamamlayan, kabirde, ahirette nimetlere gark olacak Müminlerden olmamız duasıyla sıhhat ve afiyetler dilerim.

Bu yazı toplam 449 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.