Fatih Uslu

Fatih Uslu

KAKLIK

KAKLIK

 

Seksenli yılların ortalarıydı.

Karlar erimiş, otlar sararmaya başlamıştı.

Bir keklik palazı annesinin himayesinde ilk uçuş hazırlıkları içindeydi.

Güneşe çok yakındık.

Torosların zirvesinde Küpe Yaylası’nın en yüksek noktasındaydık.

Palaz, kaklık yolunda boynunu uzatarak güç almaya çalışıyor, su arıyordu.

Palazın gagası pergel gibi son noktasına kadar açılmış, dili beyaz gaganın ortasında hilalin ortasındaki yıldız kadar belirgin bir biçimde görünür haldeydi.

Çocuklardan kaçmaktan vazgeçmiş, bu kez onlardan yardım istemeye karar vermişti.

En çok sevdiği şeyin karınca yumurtası olduğunu düşündük ve ona taşların altından arayıp bulduğumuz pirinç tanesine benzeyen karınca yumurtalarından ikram ettik, beğenmedi.

Kaklığa yakındık, su içmesi için onu kaklığa götürdük, küçük bir çocuğa ikram edilen dondurmanın ardından, çocuktaki mahcubiyetle mutluluk arasında bir duygu hâkimdi o anda palazda.

Mutluluğu gagasından okunuyordu.

Palaz kaklıktan suyu içtikten sonra kendine geldi ve onu alıp evimize götürdük.

Üç ay sonra rengârenk tüylerle kaplanan palaz artık bizden biri olmuş, çadırın orta direğinde bir kafeste yaşamak onun için zorunlu seçmeli bir hayat biçimi olmuştu.

Biz çocuklar onun sesiyle uyanıyor, onunla oyalanıyor ve onunla mutlu oluyorduk.

Herkes halinden çok memnundu, kafesteki hariç…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatih Uslu Arşivi