Mehmet Emin Parlaktürk

Mehmet Emin Parlaktürk

"Kur-an'ın Öngördüğü Muvahhid İnsan”

İnançların bulandırıldığı, tevhitle şirkin harman edildiği, Allah tasavvurunun değiştirilmeye ve doğru din anlayışından uzaklaştırılmaya çalışıldığı günümüzde, hafta içinde kaybettiğimiz Tefsir Üstadı Prof. Dr. Yusuf IŞICIK Hoca’nın “Kur'an'ın Öngördüğü Muvahhid İnsan” başlıklı tebliğinin bir bölümünü, rahmete vesile olması bakımından sayfama alıyorum.

Merhum Prof. Dr. Yusuf IŞICIK diyor ki:

Kur'an'ın indiği dönem Arap toplumunda yaşayan insanlar, ne ilginçtir ki müşrik olmalarına rağmen dindar kimselerdi. Bundan şu anlaşılmaktadır ki, her inançlı kişi her zaman muvahhid olmamaktadır.

Dolayısıyla, insanlığın en büyük problemi, dinsizlik/ateizm değil, şirk olmuştur! Bunun içindir ki, Kur'an'ın ana konusu; şirki iptal etmek, Allah'ı ve yalnız O’na ibadeti doğru olarak tanımlamak, yani inancı tashih etmek olmuştur.

Umûmun zannettiği gibi Kureyş; kendi putlarını rızık verme, yaratma gibi hususlarda Allah Teâla’ya alternatif güçler olarak görmüyorlardı. Onların da kendileri gibi Allah Teâla’nın mülkiyet ve egemenliği altında olduklarını kabul ediyorlardı.

Nitekim, Kâ'beyi tavaf ederlerken söyledikleri “telbiye”lerinde bunu açıkça ifade ediyorlardı:

"Lebbeyk Allahümme lebbeyk

Lebbeyke la şerike lek,

İlla şeriken huve lek

Temlikühû vema melek"

Yani: "Emret Allahım emret! Senin hiçbir ortağın yok emret! Ancak bir ortağın müstesnâ! Ki o da senin mülkündür. Sen ona da, onun sâhip olduklarına da sahipsin.” (Kurtubi, Ebu Abdillah Muhammed, el-Cami’ li Ahkami’l-Kur’an, Beyrut, 1952, II, 366.)

Görüldüğü üzere müşrikler dindar, hac farîzalarını bile yerine getiren ve tavaf esnasında yukarıdaki ifadesiyle telbiyede bulunan insanlardı. Kur'an'ın muhtelif âyetlerinde açıklandığı üzere müşrikler, Allah'a ortak koştukları putlarını, yalnızca, kendilerini Allah'a yaklaştıran aracılar olarak görüyorlardı.

Esasen müşriklerin putları, Allaha karşı gelmiş zalim kimseleri değil, âbid, zâhid, sâlih insanları temsil ediyorlardı. Çünkü, insanların Allah Teâlâ’ya yaklaşmak için tevessülde bulundukları kimseler, Allah'ın sevdiği kulları olan iyi insanlar veya mükerrem ve mukarreb melekler olmalıydılar. Zira insanlar -yanlış bir inanç eseri olarak- günahlarından dolayı kendilerini yüce Allah'ın huzuruna çıkmaya yüzü olmayan kimseler olarak görüyorlar ve bu yüzden, Allah ile kendi aralarına bu varlıkları aracı, şefaatçi ve yardımcı olarak koyuyorlardı.

Konunun bu genel çerçevesini belirledikten sonra hemen ifade edelim ki, Müslüman her şeyden önce inanç problemini halletmiş olan insandır. Bunun için, Allah c.c. merkezli temiz bir tevhid inancına ulaşmalıdır. Yani, korkularında ve umutlarında tek güç kaynağı Yüce Allah olmalıdır. Sadece O’na ümit bağlamalı, yalnız O’ndan korkmalıdır.

Bu, Kur'an-ı Kerim'in hassasiyetle üzerinde durduğu bir konudur.

Meselâ:

"Mü'minler ancak, Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine Allah'ın âyetleri okunduğunda imanlarını artıran ve yalnız Rablerine dayanan kimselerdir." (8 Enfal 2)

"Hani içinizde iki bölük hezimete uğramağa yüz tutmuştu! Halbuki Allah onların yardımcısıydı! Müminler sadece Allah'a dayansınlar.” (3 Alü İmran 122).

___________________

Yazının devamı var lakin hacmi bu sütuna sığmayacağından bunu bunu yeterli görüyorum. Gördüğünüz gibi, tevhid ile şirk arasındaki ince çizgi ve farklılık, ancak bu kadar güzel anlatılabilir!

Soyadı gibi çevresine IŞIK saçan değerli dostumuz, kardeşimiz, arkadaşımız Yusuf IŞICIK Hocamıza, Allah’tan sonsuz rahmet ve mağfiret niyaz ediyor, yerine hayrü’l-halef’ler lütfetmesi için Rabbimize dua ediyoruz.

Bu yazı toplam 3612 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.