Necip Fazıl’ın gözyaşlarıyla yazdığı not

Necip Fazıl’ın gözyaşlarıyla yazdığı not

Cinayetten, çete kurmaktan, terör örgütü üyeliğinden yargılanan isimler birer birer tahliye olurken bakın Necip Fazıl nasıl bir mahkumiyet geçirmiş?

Prof. Osman ÖZSOY’un yazısı  
 
Cinayetten, çete kurmaktan, terör örgütü üyeliğinden, domuz bağı işkencesi yapmaktan yargılanan isimler birer birer tahliye olurken, sistemin hiç acımadığı dava adamlarının cezaevi günlükleri geliyor akla:
 
Aralarında cinayetten, çete kurmaktan, terör örgütü üyesi olmaktan, domuz bağı işkencesi yapmaktan yargılanan isimlerin de bulunduğu çok sayıda tutuklunun, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 102. maddesi gereğince cezaevlerinden tahliye edilmeye başlanması kamuoyunda büyük infial yarattı.
 
Tartışmalar hala sürüyor.
 
Konu hakkında yazı yazmak için, ‘cezaevlerinden kimler gelmiş, kimler geçmiş, bırakın cinayetten yargılanmayı, bir hiç uğruna kimler mapushane damlarında heder olmuş gitmiş’ diye araştırma yapma ihtiyacı hissettiğimde, Necip Fazıl’ın cezaevinde tuttuğu günlükler çıktı karşıma.
 
Sözü uzatmadan direk konuya girmek istiyorum. İşte ülkedeki çarpık sistemin binbir türlü bahane ile her fırsatta cezaevine koyduğu Necip Fazıl’ın, 59 sene önce bugünlerde hapishanede tuttuğu günlüklerden birkaç satır:
 
1 Ocak 1952 Perşembe: “İbadet, ibadet, gözyaşı, ibadet, Allah’ı düşünmek... Başka işim yok, yahut ben öyle zannediyorum.”
 
4 Ocak 1952 Cumartesi: “Soylu fikir adamı için, bu kâinatın mutlaka îzahı lâzımdır.”
 
6 Ocak 1952 Pazar: “Kur’an’a, İnşirah sûresine kapanmış ağlıyorum.”
 
15 Aralık 1952 Pazartesi: “Kalem odasına çekilip yattım ve yorgana sarılıp duaya yapıştım.”
 
16 Aralık 1952 Salı: “Dayanabilirsem, kendimi murada ermiş sayabilirim.”
 
17 Aralık 1952 Çarşamba: “Öyle ya; hapsedilen, edilebilen maddemizdir, ruhumuz değil ki... Burada maddemizle beraber ıstırap çeken ruhumuz, vücudumuza taallûkundan, ona mahkûmiyetinden çekiyor bu acıyı... Fakat uyku basınca, ruh da basıp gidiyor. Sen burada istediğin kadar pinekle; o, ne kilit dinliyor, ne duvar, ne zincir... Bir de uyanınca: eyvah; maddenin bütün sefaleti ve onun üstünde tükenmeye memur ruhun bütün acısı meydana çıkıyor.”
 
18 Aralık 1952 Perşembe: “Sükût, devamlı sükût.”
 
19 Aralık 1952 Cuma: “Tek noktaya dalmış, içimin mahşer gürültüsünü dinliyorum.”
 
21 Aralık 1952 Pazar: “Beynim o kadar parazit dolu ki, ruhumun sesini alamıyorum.”
 
22 Aralık 1952 Pazartesi: “Benim gayemden tiksinenler için, eroinci, hırsız, katil de kim? Onlar hep masum, hep temiz, hep zararsız...”
 
23 Aralık1952 Salı: “Yalnızlık, yalnızlık... Şu dakikada sen benim için, bir pansuman, bir konfor, bir âb-ı hayat gibisin.”
 
25 Aralık 1952 Perşembe: “Bu bir fırın hayatıdır... Kendisine dâvâ adamıyım diyen bir insan dâvâsı çapında pişmeye borçlu değil mi?”
 
28 Aralık 1952 Pazar: “Yarabbi; nezdinde kendimi, en aşağı mü’minlik mertebesinin ancak ayak tozlarını silmeye memur bir dereceye bile lâyık görmeyerek böyle bir iddiadan bile kemiklerim ürpererek kaydediyorum: sadece senin dininden, hak olan yolundan, tek olan kapından nefret ettikleri için nefret edilmek, bana muazzam payedir.”
 
Necip Fazıl, 18 Ocak 1952’da günlüğüne, “yalnız namaz kılan ve yalnız ağlayan”, kırk günlük bir çilenin sonunda “Yalnızlık yırttı benim ruhumu Allahım; kendimi sana teslim ediyorum” şeklinde not düşer ve günlük tutmaya ara verir.
 
47 gün Üsküdar Toptaşı ve Paşakapısı Hapishaneleri’nde kaldıktan sonra; 28 Ocak 1953’de saat 10.10 treni ile Haydarpaşa’dan Malatya Cezaevine gönderilir. Çileli günler orada devam eder.
 
Ramazanda tanıdığı bir tüccarın gönderdiği günlük iftar yemekleri ile orucunu açar. Onu asıl memnun eden hediye ise, yaşlı ve tanımadığı bir mü’minin “Allah rızası için” gönderdiği karpuz olur. Bu karpuzla ilgili olarak: “Hayatımın en güzel hediyesi...” der.
 
Caniye, katile, teröriste bir ölçüde müsamaha gösteren, yeri geldiğinde af çıkaran çarpık sistem, bugünlerde “Hür Adam” filmi ile gündeme gelen Bediuzzaman’a, daha sonraki yıllarda ise Muhsin Yazıcıoğlu’na ve burada isimlerini yazmakla bitiremeyeceğimiz çok sayıda vatanper isme bu kadar merhametli yaklaşmaz.
 
Cezaevlerinin kapılarının ardına kadar açıldığı bugünlerde bunlar geldi aklıma...
 
Çile, bu ülkenin sevdalıları için sürüp gidiyor...
 
Not: 5 Ocak çarşamba akşamı saat 19.00’da, seçim yılı olan 2011’de Türkiye’yi nelerin beklediğini analiz etmek üzere, Prof. Dr. Mahir Kaynak ile karşılıklı bir sohbetimiz olacak. Konuya ilgi duyan okuyucularımızı, Ümraniye Belediyesi Kültür ve Sanat Merkezi’ne bekliyoruz. (0216 443 56 00) Davetlimizsiniz efendim...
 
HABER 7

Bu haber toplam 2395 defa okunmuştur

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Kültür ve Sanat