Sosyal Güvenlik ve Emeklilik
Sosyal Güvenlik, yaşlılık sigortası, sağlık sigortası, yaşlı hasta bakım tesisleri, huzur evleri, çocuk yuvaları, kreş ve gündüz bakımevleri gelişmiş toplumların oluşturduğu sosyal güvenlik ve sosyal tesislerdir.
Ülkemizde sosyo ekonomik gelişmeye paralel olarak bu tesislerde oluşmaya başlamıştır. Ancak; bu değişimin ivmesi yeterli değildir. Kırsal yaşantıdan kentsel yaşama geçilmesi, tarım ekonomisi yerine sanayileşmek ve hizmet, turizm vb değişik iş kolları ile ilgili sektörlerin gelişmesi ata erkil aile yapısının bozulmasına neden olmuştur. Ata erkil aile tipi yerine çekirdek aile düzeni oluşmuştur. Bu bağlamda aile ve insanların ihtiyaçları da gelişmiştir. Çekirdek ailede yetişkin bireylerin yani karı kocanın birlikte çalışması, çocukların bakımı, eğitimi gibi sorunların ortaya çıkması nedeniyle kreş ve gündüz bakımevleri gelişmeye başlamıştır. Ata erkil ailede çok çocuk ve erkek çocuk ailenin sigortası, aynı zamanda iş gücü ve ekonomik değer ifade ederken; günümüzde gelişen toplumlarda bu ihtiyaç, sosyal sigortalar hayat ve bireysel sigortalar vasıtasıyla çözülmeye başlamıştır. Toplum yapısal kabuk değiştirirken; sosyal güvenlik ve diğer müesseseleri aynı paralelde gelişme sağlayamadığı için bu gün birçok konuda sorun yaşanmaktadır.
Ülkemizde sosyal güvenlik sistemi; aktüer sisteme uygun oluşturulamadığı için yani en az 4 çalışan 1 emekliye bakacakken; günümüzde takriben 1,89 çalışan bir emekliye baktığı için toplanan primler sadece sağlık harcamalarını karşılaya bilmekte, her yıl hazineden alınan 60 milyar çıvarındaki işveren sigorta teşvik bedeli ile emeklilerin maaş ödemelerinin önemi bir bölümü hazineden transfer edilerek karşılanmaktadır. Yapılan sübvansiyon işlemi ülkenin mali yapısı üzerinde önemli bir kara delik oluşturmaktadır. Reform olarak çıkarılan 5510 sayılı yasa toplumun katlanmak zorunda olduğu kara deliği büyütmüştür. Nerede ise katlanılamaz, karşılanamaz hale gelmiştir. Diğer taraftan, toplum ve devlet böyle büyük bir yükün altında iken; belirli ve düzenli işi olmayan ya da kurumsallaşmamış firmalarda çalışan insanların emekliliği yakalayabilme şansıda çok azalmıştır. Özellikle, 5510 sayılı yasanın yurürlüğe girmesi ile 60 yaşa ve kademeli olarak 65 yaşa çıkarılan emeklilik nedeniyle, düzenli işi olmayan insanların genel sağlık sigortasında boşluk oluşmaması açısından sigorta yerine yeşil kardan faydalanmayı tercih etmesi, ileride emekli olamama riskini berberinde getirmektedir. Özellikle ssk kapsamındaki isteğe bağlı sigortanın bağ kur kapsamına alınması emekli olmak için zorunlu olan çalışma sürelerini uzatmaktadır. Yaşlanan insanın iş gücü azalacağından kurumlar haliyle genç işçileri tercih etmesi bu kuşaktaki insanların emekliliği için çok ciddi risk oluşturmaktadır.
5510 sayılı yasa ile Genel Sağlık Sigortasının zorunlu hale getirilmesi ile sağlık harcamaları çok fazla artmış, çocuklar acil hastalar, kazalar, prim alınmayacak kadar fakirler vb bir çok kesim bedel ödemeden sağlık yardımından yararlanmaktadır. Devlet, bütçe gelirlerinin önemli bir bölümü ödediği teşviklere ilaveten SGK açıklarını kapamada kullanmaktadır. Yani emeklilerin maaş ödemelerinin önemli bir bölümü hazineden gelmektedir. Sigortalı şemsiyesi artırıldığında, bu kesime yapılan sağlık yardımı azalacaktır. Ayrıca devletin hazineden karşıladığı maaş ödemesi de azalacaktır. Bu nedenle, sigortalı şemsiyesinin büyütülmesi önem arz etmekte ve sorunun odağını oluşturmaktadır. Sigortaya katılım arttıkça sağlık harcamasında devletin üstlendiği pay azalacaktır.
Yukarıda da belirtildiği gibi sosyal güvenlik açıklarından dolayı ülkemizin büyük sıkıntısı yanın- da, toplumda önemli bir kesim de aranan hizmet sürelerini doldurarak emekli olamamakta, dolayısıyla, onlarda sıkıntı içerisindedir. Bu kesim genelde, elinde alet ve anahtarı ile çalışan elektrikçi, sucu, inşaat ustası, boyacı, köylü vatandaşlarımız, engelli, çalışamayacak kadar hasta olanlar, işsizler ve ev hanımlarından vb den oluşmaktadır. Sosyal güvenlik önemli bir hak olduğuna göre, insanların emekliliğe ulaşmasını kolaylaştırmak gerekir. Ancak; bunu yaparken de karşılığını almadan, bedava yapmamak gerekir. Bu kesime 4/a(işci) , 4/b( bağ-kurlu) kapsamında tercihleri doğrultusunda normal isteğe bağlı sigorta şartlarında (bu gün bu rakam aylık 568 TL ) prim ödettirilerek emeklilik yolu açılmalıdır. İnşaatlarda çalışacak işçilerin bir taşeron emrinde çalışması sağlanarak ödenen sigorta primlerinin fiilen çalışan elamana yatırılması, bu sayede günü birlik çalışarak hayatını geçiren insanlar yeşil kart bağımlılığından kurtarılarak sigorta şemsiyesi altına alınması ı sağlanabilir. Bu bağlamda, toplumda çalışamayacak kadar hasta, yetim, sakat vb belirli bir kesim kendi çabaları ile sosyal güvenliğe ve emekliliğe ulaşamayacağı için bunlarında; sosyal güvenliğin, kendi içinde oluşturacağı fonlarla sisteme dâhil edilmesi de toplumsal önemli bir görevdir.
Günümüzde 4/a kapsamında borçlanacaklar fiilen çalışmadıkları halde, işyerlerinde sigortalı çalıştı gösterilerek hizmet tamamlamaya çalışanlar tespit edildiğinde hizmetleri yakılmaktadır( Bu şekildeki sigorta işleminin isteğe bağlı sigorta işleminden ne farkı vardır? Bu gerekçe ile olsa gerek Yargıtay prim ödenen bir hizmet için zarar yoksa ceza da yoktur diyerek hizmet iptalini ve cezalandırma talebini reddetmiştir). Bu kesim part- time yanı kısa süreli çalışma yaparak ayda birkaç gün fiilen çalışarak bir iş yerinde sigorta yaptırdıktan sonra eksik kalan ayın diğer günler için 4/ a kapsamında borçlanarak prim ödemek suretiyle ihtiyaç duydukları primleri ödenmiş hizmet süresine ulaşabilirler.
Günümüzde en fazla işsizlik üniversite mezunlarında görülmektedir. Daha çok da işsizler ordusu, okul bitince belirli bir meslek vermeyen okullardan mezun olanlarda görülmektedir. Bir çok üniversite mezunu 1300 TL asgari ücretle daimi olarak çalışmakta, iş bulamayan bir çok üniversite mezunu da aynı şartlarda çalışamaya can atmaktadır. Bir tarafta üniversite ve fakültelerin kurulması, eğitime açılması ve eğitimin sürdürülmesi için devlet milyarlar harcamakta, keza, ailelerde çocuklarını okutmak için büyük külfete katlanmaktadır. Diğer tarafta, mezunları önemli bir bölümü iş bulamamaktadır. Eğitim sonunda kişi işsiz kalacaksa; eğitimdeki bu külfete, zaman israfına ne gerek var? Bu netice, okulların ülkenin ihtiyacına uygun olarak planlanarak açılmadığını para emek ve çocuklarımızın israf edildiğini açık bir şekilde göstermektedir. Nereden nereye gelinmiştir? Bu durum ekonominin göstergesi değilmidir? Bu cümleden harekete, amaç: her vatandaşın genel sağlık sigortasına tabi kılmak değil, sosyal güvenliğe kavuşmasını sağlayacak şartlarının oluşturulması olmalıdır. İşsizlik sorunu çözülerek sosyal güvenlik oturduğu zaman, genel sağlık sigortası da kendiliğinden çözülecektir. Almadan vermek yaratana has bir meziyet olup, karşılığı olmadan yapılan hizmetler ister istemez bir gün sistemi ve ülkeyi tıkayacaktır. Sosyal güvenlikteki kara delikte bunun göstergesidir. SGK sağlık harcamalarındaki suiistimal ve israfı önlemek için değişik yöntemler kullanarak ciddi gayret göstermekte, hatta bazen bunu yaparken aşırıya bile kaçmaktadır. Ancak; yukarıda özetmeye çalıştığımız sorun; uygulamadan değil, sistemden kaynaklandığından, çığ gibi büyümeğe devam etmekte, ülkenin ufkunu ve geleceğini karartan bir tablo oluşturmaktadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.