Ömer Lütfi Ersöz

Ömer Lütfi Ersöz

Hiç Kimse Müslüman Olması İçin Zorlanamaz Ancak Kendi Tercihi İle Müslüman Olanlar Zorlanır

Değerli okuyucularım, bu gün sizlere zaman zaman çok yanlış olarak değerlendirilen dinde zorlama yoktur hakikatini çok net anlaşılır olarak izah edeceğim. Hiç kimse İslam dinini tercih etmesi, Müslüman olması için zorlanamaz ancak kişi kendi hür iradesiyle, İslam dinini seçip Müslüman olduktan sonra durum değişmektedir. Bu anlamda görevlerini yapmayan Müslüman zorlanır.

Biz Müslümanlar, herkesin kutsalına "Sizin dininiz size, benim dinim de banadır." (Kafirun Sûresi âyet:6) diyerek yaklaşım sergileriz. Bizler, kendi inancımıza göre yapılması gerekenlerle, kaçınılması gerekenleri yazıp İslâm’ı kendi hür iradesi ile seçen, Müslüman Kardeşlerimizin bilgisine sunmaktayız.

"Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. O halde kim tağutu reddedip Allah'a inanırsa, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Allah işitir ve bilir." (Bakara Sûresi âyet:256)

Tâğut, Allah’tan başka tapılan her şey demektir. Biz Müslümanlar, bütün Tâğutları reddediyoruz. Sadece ve sadece, Âlemlerin, her şeyin sahibi, ezeli, ebedi, hiçbir şeye muhtaç olmayan, aksine her şeyin kendisine muhtaç olduğu, Rahman ve Rahim, Allah’ın varlığına ve birliğine inanıyoruz. İnsan; nefsi emare yani kötü arzuları, şeytanın vesveselerle saptırma girişimlerine kanıp yanlış yapma durumu söz konusudur. Ancak aynı zamanda akıl nimetini vahiyle buluşturanları kötülüklerden, yanlıştan uzak duruk, doğruluk, hak, hakikate erme durumu da söz konusudur. Burada kişinin iradesi gereği yaptığı tercihler sorumlu olmasını zorunlu kılmaktadır. Nefs-i emaresine uymayan, akli melekesini vahiyle buluşturan İmanlı kişi kolay kolay günah işlemez. Aslında dinin koyduğu kaidelere uymamıza mâni olan, içimizdeki kötü arzulardır. Nefsini eğitmek suretiyle insan kendini kötülüklerden koruyabilir. İslâm, insanlara din duygularını uyandırmak ve akıllarını doğru yönde işletmek suretiyle kendisine davet etmektedir. Kur’an’ın açıklamalarıyla doğru eğriden ayırt edilir hale gelmiştir. Bu irşadın ışığında İslâm’a ilk adımı atmak, hür iradeleriyle insanlara aittir.

Son dönemlerde gerek İmam-Hatipler, gerek din adamları vb üzerinden İslam’a saldırıların yoğunlaştığını görmekteyiz. Sanattan yoksun bazı sanatçılar, siyasetin amacını kavrayamamış bazı siyasetçiler, bazı satılık kalemlerin doğrudan İslam dinine saldıramadıkları için kendilerinde açıkça aleni bir şekilde var olan sapıklıklarını, ahlaksızlıklarını sağlam karakterli Müslümanlara iftira atarak toplumumuzun huzur ve refahını bozmaya gayret etmektedirler. Bu iftiralar, alçaklıklar, yalanlar söyleyen gafilleri arzu ettikleri sonuca götürmeyecek ancak kendilerinin çukurlaşmalarını derinleştirecektir. Gündeme gelmek isteyen bu şarlatanlara, hukuk aracılığı ile gerekli tepkilerimizi koymalı, onlara asla prim verilmesine fırsat vermemeliyiz.

Biz Müslümanlar, inancımız gereği herkesin neye inanıp inanmayacağına karışmadığımız gibi, bu konuda herhangi bir baskı da yapmaz ve yapamayız da... İslâm zorla kabul ettirilemez, ettirilse de bir değeri olmaz. Cebir ve şiddet kesinlikle uygulanamaz. Kim neye inanıyorsa, o’nun gereklerini özgürce yerine getirir.

İslam dinini kendi hür iradesiyle tercih eden bir Müslüman, başka inançlara sahip olanlara baskı yapmaz ve yapılmasına da izin vermez. Dinde zorlama yoktur. Hiç bir insan zorla Müslüman yapılamaz ancak kişi kendi isteğiyle Müslüman olmuşsa o zaman da İslam’ın gereklerini yapmak zorundadır. Bu konuyu dünyevi görevlerimiz üzerinden daha anlaşılır şekilde izah edelim: Şöyle ki; diyelim ki bir kişi kendi isteğiyle öğretmen, polis v.b. devlet memuru oldu. Devlet Memuru olan Öğretmen, Polis mesaiye uymam, derslere girmek istemiyorum kafama göre gelirim veya gelmem deme şansı var mı? Elbette böyle bir hakkı yok. Öğretmen veya polis olmayı kendi tercih edip kabul ettiğinden verilen görevleri zamanında yapmak zorundadır. Verilen görevine bir gün, iki gün, üç gün gitmezse, durumuna göre uyarma, kınama, kademe durdurulması, maaştan kesme cezası verilir. Hatta memur mazeretsiz, izinsiz olarak on gün göreve gitmezse görevine son verilir Müstafi yani istifa etmiş sayılır. Ama kişi, Öğretmenliği, Polisliği kabul etmese, devlet memuru olmazsa kimse ona göreve geleceksin diye baskı yapmaz ve yapamaz. Bu örnekte olduğu gibi kendi hür iradesiyle İslam’ı tercih edenlerin namazı kılması gerekir. Müslüman, namazı kılmıyorsa Hanefi mezhebine göre uyarılır yine de kılmıyorsa kılıncaya kadar hapsedilir fetvası söz konusudur. Bazı mezheplerde farklı görüşler olmakla beraber genel kabul bu şekildedir. Dünyalık bir görevi kabul edince o görevin gereklerini yapmayanlara caza, yaptırım uygulanmaktadır. Bu anlamda Müslüman olanların da görevlerini yapmaları, yapmayanlara da bazı yaptırımların uygulanmasının ne kadar haklı olduğu hakikatini anlamaktayız.

Dinimiz İslam’ı en iyi, en doğru bir şekilde anlayıp örnek bir hayatı yaşayan, güzel ahlak sahibi müminlerden olmamız duası ile sıhhat ve âfiyetler dilerim

Bu yazı toplam 946 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.