İnsanoğlunun onurlu bir yaşam arayışı, tarih boyunca değişmedi. Ancak ne gariptir ki, çağımızda arayış çok ama yönsüzlük daha da fazla. Tam da burada, İslam’ın iki temel ilkesi bizlere pusula oluyor: Takva ve hevâ-hevesi terk etmek.
Takva, Kur’an’ın sıklıkla vurguladığı bir kavram. Allah’a karşı duyulan derin saygı, sorumluluk ve itaatin adıdır. Takva sahibi bir insan:
Allah’ın yasakladıklarından uzak durur,
Kulluk bilinciyle yaşar,
Sevgisinden mahrum kalma korkusuyla hareket eder,
Günahların hesabını düşünür,
Her daim O’nun huzurunda olduğunun farkındadır.
Bu bilinç, kişiyi hem dünyada hem ahirette izzetli ve vakarlı bir yaşama taşır. Takva, gerçekten de insanı insan yapan en büyük değerdir.
Hevâ-heves, nefsin ölçüsüz arzularına boyun eğmektir. Bu; boş işlerle oyalanmak, hayvani zevklerin peşinde koşmak, içi boş heveslerle ömür tüketmektir. Zamanı anlamsız eğlencelerle harcayan bir insan, ne yazık ki öz benliğini de yitirir.
Hevâya teslim olmak; asalakça, üretmeyen, sadece tüketen bir hayatın tercih edilmesidir. Oysa hevâ-hevesi terk eden kişi; irade sahibi olur, çevresine örnek olur, saygınlık kazanır.
Bugünün yönünü kaybetmiş insanı; senin gibi bir sisteme, bir rehbere, bir rahmete muhtaç Ey İslâm! Ne var ki, bu aziz değerlerin sahibi olan bizler, bu değerlerden ne kadar da uzak kaldık!
Tıpkı suyun kıymetini bilmeyen balık misali, içinde yaşadığımız bu inanç sisteminin güzelliklerinden habersiz bir halde sürükleniyoruz.
Allah’ım!
Bize dünyada da, ahirette de güzellikler ver.
Bizi cehennem azabından ve Senin gazabından koru.
Bizi, annemizi, babamızı ve tüm müminleri bağışla.
O büyük hesap gününde yüzümüzü kara çıkarma.
Sen, merhametlilerin en merhametlisisin…
Bize merhamet et, Allah’ım!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.