Kenger Sakızı

 İledin düğülü çiğnemek zevk vermiyor, yalının katı da olsa kenger kesmek istiyorduk.

Ayağımdaki yamalı pantolonun sağ ön köprüsüne mavi bir çamaşır ipi ile bağlı çoban bıçağımla ilk kengerimi kesmiş, kenger otundan çıkan süte hayretle bakıp, onu kurumaya terk etmiştim.

Bin bir zahmetle kestiğim kengeri, beni izleyen başka bir çoban bir süre sonra ben gelmeden alıp uzaklaşmış olmalıydı. Kenger sanki kurumuş gibi hiç süt vermemişti.

Kenger olsun, düğül olsun sakız çiğnemek biz erkeklere yakıştırılmazdı obada, kadın işi olarak görülürdü.

Marketlerde satılan sakıza ‘satı sakız’ denilirdi.

Ladin ağacının sakızları düğül ve emzik de bir süre sonra çiğnenemez hale gelir, “Bu sakız da gocadı.” denir, yere tükürülürdü.

Kengere kimsenin diyeceği yoktu.

“Her nimetin bir külfeti olur.” derler. Kenger sakızının külfeti biraz fazlacaydı. Bir tür ot olduğundan, onu keçi sürülerinin uğrayabildiği yerlerde bulmak imkânsızdı. Çünkü keçilerin de severek yediği bir ot türüydü.

Yaylaya ilk çıkıldığı zamanlarda -henüz keçiler onları yemeden- ulaşmak daha kolay olur, sonralarıysa ancak keçilerin ulaşamadığı sarp bölgelerde bulunabilirdi.

Bu tehlikeli kayalıklara hem kengeri keserken, hem de sakızını bir bıçak yardımı ile alırken inmek gerektiğinden, zor ve riskli bir tecrübeydi kenger sakızını elde etmek.

Bir keresinde, Hopurdum diye bir dağda çobanın birinin kenger sakızı almaya çalışırken yardan düşerek hayatını kaybettiğini duymuştuk.


Bu yazı toplam 2524 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.