Şükrü Başarıkan

Şükrü Başarıkan

Alimler ve sözleri

Alimler ve sözleri

        İbn-i Abbas (r.a.) buyurdu ki: “Âbidin ibâdeti, ancak evlendiği zaman tamamlanır.”  İhtimal ki, İbn-i Abbas, evlenmeyi ibâdetten saymış ve onun ta­mamlayıcısı kabul etmiştir. Fakat hükmünün zahirine bakıldığında şunları irâde ettiği anlaşılır: Şehvet galip geldiğinde, âbidin kalbi an­cak evlenmekle selâmet bulur. İbâdet de ancak kalbin vesveselerden uzak kaldığı hâlde kemâle erer.

İşte bu sırra binaendir ki, Ahmet, Rebia’dan hasen bir senetle: İbn-i Abbas Hz. İkrime, Küreyb ve başka hizmetkârlarını veya çocuklarını bulûğ çağına vardıkları zaman toplar, onlara: “Eğer evlen­mek istiyorsanız sizi hemen evlendireyim; çünkü kul zina ettiği zaman onun kalbinden  îman çıkıp gider!”derdi.

İmamı Gazali (rh.a) anlatıyor: Ashâb-ı kiramdan biri, her şeyden yüz çevi­rerek sâdece Allah’ın Resûlüne hizmet etmek ve geceleyin ansızın zuhur edecek ihtiyaçlarını gidermek için koşmakta idi. “Allah Resûlü ona, neden evlenmiyorsun?” diye sordu. O da “Ey Allah’ın Resûlü! Ben fakirim ve hiçbir şeyim yoktur. Bir de evlen­diğim takdirde senin hizmetinden ayrılmış olacağım” dedi ve sustu. İkinci bir kere aynı suali soran Resûlüllah'a, o sahabe aynı cevabı verdi. Sonra dü­şündü ve kendi kendine şu hükme vardı: Yemin ederim ki, Allah’ın Resûlü din ve dünyamı ıslah edeni benden daha iyi bilir. Hangi şeyin be­ni Allah’a daha çok yaklaştıracağını benden daha çok bilir.  Onun için bir kere daha sorarsa sözünü tutup derhâl evleneceğim.

Allah  Resûlü üçüncü kere aynı soruyu sorunca “Ey Allah’ın Resûlü o hâlde beni evlendir!” dedi. Bunun üzerine Allah Resûlü (s.a.v.) : “Filân kimseye git ve: Resûlüllah’ın emridir; bana kızınızı vereceksiniz”de. O, “Ey Allah’ın Yüce Resûlü! Benim (mehir verecek) hiçbir şeyim yoktur”dedi.  Bu sözün üzerine  Allah’ın Resûlü derhâl ashabına: “Kardeşinize bir nevat (çekirdek) ağırlığı altın toplayınız” buyurdu. Bu emir üzerine ashabı kiram emredilen altını topladılar. Onu bahsi geçen kimseye götürdüler. Onlar da emre uyarak kızlarını onunla evlendirdiler. Allah  Resûlü ona düğün yemeği vermesini söyledi. Bunun üzerine ashabı kiram (r.anhüm.) hemen aralarında düğün yemeğine yetecek miktarı toplayıp bir koyun aldılar ve bu hâdise böylece neticelendi.

Allah Resûlü’nün tekrar tekrar sorduğu: “Neden evlenmiyorsun?” suâli delalet eder ki, nikâhın bizzât kendisinde büyük bir fazîlet vardır. İhtimal ki, Allah Resûlü onun nikâha olan ihtiyacını hissederek bu kadar üzerine düşmüştür.

İmamı Gazali (rh.a)’in oğluna öğüdü: “Ey oğul insanın hanımı huzur ve sükunet kaynağıdır. Bir kızla evlenmek istediğinde ailesini iyice araştır ve öğren. Çünkü temiz ve asil bir aile tatlı meyveler yetiştirir. Kadınlar parmaklarımız kadar birbirinden farklıdırlar. Sakın şirret ve karaktersiz kadınların dış görünümüne aldanma, öyleleri kocasına karşı kaba ve hırçındır. Kocası kendisine karşı saygılı olduğu zaman bunu bir üstünlük sayar. Hiç bir iyiliğe karşı teşekkür etmesini bilmez ve az şeye de kanaat etmez.”

İbni Mes’ud Hazretleri de eğer “Ömrün­den on gün kaldı” deseler Hak Teâlâ’nın huzûruna bekâr olarak varmayayım, diye evlenmeye gayret ede­rim, diyor.

Hz. Ebu Hüreyre (r.anh) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü! Ben genç bir insanım, günahtan korkuyorum, evlenecek maddi imkân da bulamıyorum, hadımlaşmayayım mı?" dedim.  Resûlüllah, bana cevap vermedi. Ben bir müddet sonra aynı şeyi tekrar söyledim. Yine cevap vermedi. Sonra: "Ey Ebu Hüreyre!  Senin karşılaşacağın şey hususunda artık kalem kurumuştur. Bu durumda ister hadımlaş ister bırak." buyurdu. (Buhârî, Nikâh 8; Nesâî, Nikâh 4, (6, 59).

En önemli unsurlardan biri de, erkeğin kadına alaka duymasıdır. Hz. Âdem (a.s) yaratılırken, bu duygu ile yaratılmıştır. Bu alâkanın fazlalığı şehvettir. Şehvet ise, neslin devam etmesine verilen avans ve ücret demektir. Böyle bir unvan verilmeseydi, hiçbir insan, neslini devam ettirmeyi düşünmezdi. Zira diğerleri sadece angarya kabul edilecek mükellefiyetlerdir. Tek başına çocuk sevgisi de, neslin devamı için yeterli değildir. Onun için Allah (c.c), erkeğin kadına, kadının da erkeğe alâka duyması için şehveti yarattı. İnsan mahiyetinde var olan ve yaratılışla gelen bu duyguyu aşmak mümkün değildir. Mümkün olsaydı, bunu başta Hz. Âdem (a.s) aşardı. Ve işte Efendimiz de bu fıtratı ve fıtrî olanı konuşuyor, anlatıyor ve “Bana kadın sevdirildi” buyuruyordu. O, fıtratla, tabiatla iç içe olduğunu bilen bir Peygamberdi. O’nun getirdiği dinde ruhbanlık yoktu. Kendilerini sadece ibadete vermek ve vakitlerinin bütününü, Allah (c.c)’a kullukta geçirebilmek gayesiyle hadımlaşmak isteyen ashabına O şöyle diyordu: “Allah (c.c)’ı en çok bileniniz ve O’ndan en çok korkanınız benim. Ama ben ibadet ediyorum, hanımlarımla da bulunuyorum. İstirahat ediyorum, gece ibadetini de yapıyorum. Oruç tutuyorum, yemek de yiyorum. Bu, benim yolumdur. Benim yolumdan yüz çeviren ise benden değildir...” O, tam bir denge insanıydı ve objektif prensiplerle gelmişti. O’nun getirdiği din, bir hanifiye-i semha idi ve herkesin rahatlıkla yaşayıp, tatbik edebileceği bir sistemin de adıydı. O, sadece belli bir gruba hitap etmek için gelmemişti. Herkes içindi ve mesajı da herkesi kucaklıyordu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şükrü Başarıkan Arşivi