Nilgün Güney

Nilgün Güney

Allah'ın kürsüsü her yerdedir

Allah'ın kürsüsü her yerdedir

Kalben inanan insanlar ile taklidi imanı yaşayan insanlar arasındaki en önemli fark, samimi inanların her koşulda güzel ahlak göstermeleri, buna karşın taklidi imanı yaşayanların ise menfaatlerine ters düşen bir durumda din ahlakından taviz verebilmeleridir. Örneğin, zayıf imanlı kişi bolluk içinde yaşarken Rabbine şükür içinde olurken, Rabbi imtihanı için nimetleri azalttığında hemen isyankar bir tavır içine girebilir. Yine zor durumda kaldığında rüşvet alabilir, sadece “Ne iyi insan’’ desinler diye fakirlere yardım edebilir. Kamil iman sahibi müminin ise güzel ahlakta sabırlı olmasının asıl nedeni, Allah’a kesin bilgiyle inanmış olmasıdır.

Kesin bilgiyle iman etmek demek; kişinin etrafındaki deliller üzerinde derin tefekkür edip Rabbini gerçek manada tanıması, O’ndan korkması, O’nu herkesten ve herşeyden çok sevmesi, sadece Allah’ın rızası için yaşaması demektir.

“Allah O'dur ki, gökleri dayanak olmaksızın yükseltti; onları görmektesiniz. Sonra arşa istiva etti ve güneş ile aya boyun eğdirdi, her biri adı konulmuş bir süreye kadar akıp gitmektedirler. Her işi evirip düzenler, ayetleri birer birer açıklar. Umulur ki, Rabbinize kavuşacağınıza kesin bilgiyle inanırsınız.’’ (Ra'd Suresi, 2)

Kesin bilgiyle iman eden kişi her zaman tavrını vicdanından yana koyar. Zayıf imanlı kişi ise rahat olan bir ortamda vicdanına uyabilirken, dünyevi isteklerini kabartacağı bir ortamda “birazcık nefsine uymaktan bir şey olmaz’’ düşüncesiyle Allah’ın sınırlarını göz ardı edebilir.

İnsan, gökleri ve yeri kim yarattı, nefes almanızdan, konuşmanıza, yemek yemenizden, konuşmanıza, neşelenip, gülmenize kadar sizi kim kontrol ediyor şeklindeki bir soruya Allah diye cevap verecektir. O halde insan nefes aldığı her an yanında olan, aklından geçirdiği düşünceyi dahi bilen Rabbinden neyi saklamayı planlamaktadır?

“Andolsun, onlara: ‘Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı kim emre amade kıldı?’ diye soracak olursan, şüphesiz: ‘Allah’ diyecekler. Şu halde nasıl oluyor da çevriliyorlar?’’ (Ankebut Suresi, 61)

Rabbimiz her yerdedir. Hiçbir şey O’na uzakta ve saklı kalmaz. O, afrikadaki bir karıncanın yemesinden, içmesine, yürümesinden, yuvasını yapmasına kadar herşeyi ile ilgilenirken, kuzey kutbundaki bir fok balığının doğmasından, yaşamanı sürdüreceği yerlerden, yiyeceği yemeğine kadar ilgilenmektedir. Allah’ın kürsüsü heryeri kuşatmıştır. Allah göklerdeki yaklaşık 300 milyar yıldızı kontrol de etmekte, aynı zamanda dünyamızın tüm fiziksel dengelerini de kontrol etmektedir.

“Allah... O'ndan başka İlah yoktur. Diridir, Kaimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun Katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiçbir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. O, pek Yücedir, pek büyüktür.’’ (Bakara Suresi, 255)

Şu halde insanın Rabbine tam bir teslimiyetle teslim olması, her işinde O’na yönelmesi, sadece O’ndan korkup, O’ndan yardım dilemesi gerekmektedir. Berrak bir akla ve vicdana sahip olan, önyargısız her insan Rabbine kulluk etmesi gerektiğinin bilicine çok kolay varır. Rabbimiz bizler için zorluk yaratmamıştır. Tam tersine iman etmek çok kolay, insanı huzura kavuşturan bir nimettir.

“…Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez…’’ (Bakara Suresi, 185)

“Kim iman eder ve salih amellerde bulunursa, onun için güzel bir karşılık vardır. Ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz." (Kehf Suresi, 88)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nilgün Güney Arşivi