Fatih Uslu

Fatih Uslu

Boz Armut

Boz Armut

 

Güneşin şavkı gözüme vururken, zamanın ilerlediğini, karnımın guruldadığını hissettim; Acıkmaya başlamış olmalıydım.

Bölgede boğmak ya da yazma diye tabir edilen başörtüsüne sarılan azık, güneşin toprağı ısıtmasıyla birlikte açılır, komşu çobanla birlikte nasipte ne varsa ortaklaşa yenilirdi.

Komşu çobana haber vermeden azığı kontrol etmeyi düşündüm o gün. Belimdeki azığımı çözdüm, açıp baktım.

Erkenden kalkıp azığımı hazırlayan anam, o gün tercihini toz şekerli tahin sürdüğü yufka ekmekten yana kullanmıştı.

Çok sevinmiştim, köpüklü helvadan bıkmıştım zira. Gülbüç dediğimiz beyaz bidonlardaki iki kiloluk köpük helva ilk başta büyük heyecan uyandırmıştı bizlerde, sonraları ise “Nasıl yemişiz bu tadı tuzu olmayan ak helvayı?” der olmuştuk.

Şekerli tahin en sevdiğim azıktı. Bu azığın tek sıkıntılı yanı tahinin boğazda düğümlenmesiydi. Durak köyünden Ahmet Ali’nin yaptırdığı çeşmenin yakınlarındaydım. Azığımı serip, boğazımda düğümlenmeden tam yiyecekken, oğlak sürüsünün yeni dikilmiş servi ağaçlarına doğru koşuşturduğunu gördüm.

Mal, ziyana girmemeliydi.

Elime bir çomaç yapıp, o tarafa doğru koştum. Su içme şansı bulamamıştım.

Tahinli ekmek boğazıma takılmadan bir hamlede geçmişti Allahtan.

Oradan oğlakları önüme katıp, Böğülönü mevkiinde bulunan çadırımıza doğru yol alıyordum. Hayal meyal hatırlıyorum.

Yaşım yedi miydi bilemiyorum, belki de sekiz...

Yolda gözüme bir boz armut ilişmiş, yaban hayata alışık olmamın verdiği rahatlıkla hemencecik armut ağacına çıkıvermiştim. Ayağıma batıp da yıllar sonra beş santim yukardan çıkan kör armut dikenini unutmamıştım henüz. Gerçi o zaman ağaca tırmanırken batmamıştı diken, dere kenarında koşarken kurumaya yüz tutmuş bir armut çalısına çarpmıştım. Diken ayağıma çok fena batmış ve oracıkta kopuvermişti.

Doktora gitmeyi akıl edememiştik ya da bir diken için doktora gidilmesi yadırganırdı, bilemiyorum. Çok uğraş vermiştik fakat diken ayağımda kalmış ve aylar sonra girdiği noktadan en az beş santim yukardan kendiliğinden çıkıvermişti. Olgunlaşan dikeni sıkmanın tadı başka oluyor, “pıt”diye çıkıverip rahatlatıyordu insanı.

Ağaca çıkmış ve boz armutlardan yemeye başlamıştım bile.

Boz armut erik büyüklüğünde olup, siyah lekeleri yeşile çalan, komando elbisesi gibi kamufle olmuş bir renkte, çekirdekleri elma çekirdeği büyüklüğünde, fakat biraz yuvarlak olur ve ortalama üç metre yüksekliğindeki ağaçlarda bulunurdu. Tek hamlede rahatlıkla yenilebilirdi.

Tek sorunumuz tahinli ekmekte olduğu gibi boğazda düğümlenmesi ve yoğun yutkunmalar sonucunda ancak mideye inebilmesiydi.

O gün tahinli ekmekten yırtmış, fakat boz armuda takılmıştım.

Yoğun yutkunmalar bir süre sonra hıçkırıklara neden olmuş, yakınlarda çeşme olmayınca kendimi çadıra zor atmıştım.

Elime geçen ilk su bidonunu kafama dikmiş, birkaç yudumda bitirmiştim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Fatih Uslu Arşivi