Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Sağını solunu ayrıt etmeye başladığında çocuğa namazı emredin.”[11]
Aileler, çocuklarına namaz kılmayı, Kur’ân okumayı ve dinlemeyi teşvik etmeli, salih insanların örnek hayatlarından bahsetmeli. Yemeğe besmele ile başlanacağını, sağ elle yeneceğini, çabuk yenmeyeceğini öğretmeli, onlara kanaatkâr olma alışkanlığı kazandırmalı, yalan söylemeye ve kovuculuğa alıştırmamalı, çok konuşmanın zararları anlatılmalı, kötü kimselerle konuşmasına mâni olunmalı, ilim ve irfan sahîbi yapmalı, ata binmeyi, araba sürmeyi yüzmeyi, silâh atmayı öğretmelidir.
Hasılı çocuklarımız ahlaksız olursa kendimizi hesâba çekip hataları kendimizde aramalı, bilerek veya bilmeyerek başkalarının çocukları hakkında kötü sözler söyleyip büyük konuşmuş olabiliriz. Çocuklarımızın düzelmesi için özellikle hatalarımıza Tövbe etmeli, onların ıslah olmaları için Allah Teâlâ Hazretlerine dua etmeliyiz. İmam-ı Şa'bi’nin rivâyetinde, Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Allah Teâlâ, evladının sözünden çıkmamasına yardım eden babaya rahmet etsin.”[12] buyurmuşlardır.
Said İbnu'l-Âs (r. anh) anlatıyor: Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdu ki: "Bir baba çocuğuna güzel ahlâktan daha üstün bir miras bırakamaz"[13]
Bir Hikaye
Kıymetli bir hocaefendinin biraz yaramazca oğlu varmış. Komşuların su taşıdıkları deri tulumları deler kaçarmış. Belde halkı da bundan muzdarip kalmış ve bu durumu hocaefendiye namaz çıkışından sonra arz etmişler. Hocaefendi duruma çok üzüldüğünü söyleyerek oradan ayrılmış. Evine doğru giderken yol üzerinde oğluyla beraber bulunan çocuklara selam verip geçmiş. Bu durumu görünce kendi aralarında şikayetlerinin işe yaramadığı konusunda konuşmuşlar. Çünkü onların hocaefendiden beklentisi, çocuğu döverek terbiye etmesiydi. “Yalnız hocaefendinin yapmak istediği onların beklentilerinden farklı olup meseleyi kökünden halletmekti.” Hocaefendi evine varınca durumu hanımıyla istişare eder. Çocuğun yapmış olduğu hatanın kendileriyle ilgili olabileceğini söyler. Hanımda bu duruma ziyadesiyle üzülerek; o halde ikimizde düşünelim kendimizi bir hesaba çekelim der. Düşünmeye başlarlar. Kadın bir müddet sonra “sebebini buldum, buldum!” demiş: Bir gün komşuya misafirler gelmişti, onlar evde olmayınca bize uğradılar, yanlarında da meyve getirmişler, bunu komşuya vermemi istemişlerdi. “Bu çocuğa hamileydim” o meyveler nefsime çok cazip geldi dayanamadım. O sırada yorganların yüzünü çekiyordum. Elimdeki yorgan iğnesiyle meyvenin birine batırıp suyunu sorarak nefsimi teskin ettim. İşte çocuğumuzun yaramazlığı olsa olsa bundan olabilir. Başka bir kusur bulamadım. Hasılı kalkmışlar komşuya gitmişler. Durumu anlatıp helallik dilemişler. Komşuda gönülden helal etmiş. Çocuk daha sonra bu hatasından vazgeçmiş.
Daha sonraki gün çocuğun düşünceli bir şekilde oturduğunu gören komşuları, onun bu düşünceli halini görünce; evladım önceden su kaplarını delerdin şimdi ne oldu demişler? Çocuk da bende bilmiyorum amca! Aniden içime bir şeyler oldu, bırakın su kaplarını delmeyi, sizlerin yüzüne bile bakamıyorum der. “Anlaşılıyor ki, çocuğun su tulumlarına batırdığı iğne, o meyveye batırılan iğne imiş.”
Âyet ve hadisi şeriflerden anlaşılıyor ki, hatalara düşmemek için anne – babalar olarak sorumluluklarımızı yerine getire bilmemiz için Kur’an ve sünnet ölçüleri üzere yaşamalıyız. Velev ki, gaflete düşerek günah işlemiş olsak bile, yukarıdaki hikayeden de anlaşılıyor ki, bu işlemiş olduğumuz günah ve kusurları kendimizde arayıp bulmalıyız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.