Değerini bilemediğimiz hayati nimet
Dünyadaki su kaynakları sınırlıdır. Bu sebeple bu sınırlı kaynakları en iyi şekilde kullanmamız gerekmektedir. BM’nin raporlarında, dünyadaki su kaynaklarının hızla azaldığı belirtilmektedir. Buna; yetersiz yağışlar, aşırı buharlaşma, mevcut su kaynaklarının aşırı tüketimi ve kirletilmesi en önemli nedenler olarak gösterilmektedir. 1.2 milyar kişinin sağlıklı içme suyunu bulamadığı günümüzde, su yetersizliği ve kirli sulardan kaptığı hastalıklardan dolayı, her yıl dört milyonu çocuk olmak üzere toplam 5 milyon civarında insan ölmektedir. Yine BM’nin raporlarına göre 2025 yılında dünya 8.5 milyar nüfusa ulaşacak, susuzluk sorunu yaşayacak ülke sayısı 52’yi ve nüfusu da 3 milyar kişiyi bulacaktır.
2050 yılında ise 7 milyar insan susuzluk tehdidi altında kalacaktır. Ortadoğu başta olmak üzere dünyada 54 ülkenin su sıkıntısı çekeceği ön görülen raporda Afrika’nın büyük bölümü, Ortadoğu, Çin’in kuzeyi, Meksika ve Türkiye’de yer almaktadır, ayrıca gelecekteki savaşların su üzerine olabileceği varsayılmaktadır.
BM iklim değişikliği konferansında verilen bilgilere göre, Türkiye’de son 10 yılda ortalama sıcaklıklar 0.2 derece artmış ve yağışlar da ortalama %10 düşmüştür. 2071–2100 projeksiyonlarında ise Türkiye’nin batı bölgelerinin 3-4 derece, doğu bölgelerinin de 4-5 derece ısınacağı bilimsel öngörü olarak tahmin edilmektedir.
Burada, Türkiye’nin su geleceğinin de parlak olmadığına dikkat çekmek isterim. Türkiye her yıl yağışlarla 112 milyar metreküp su kazanmaktadır. Genel bir hesapla, ülkemizde kişi başına tüketilen su miktarı 1430 m3/yıl dır. Uzmanlara göre 1700 m3/yıllık kişi başına tüketimin azı, yetersiz görülmektedir. Türkiye 1960 yılında 28 milyon nüfusa sahipti ve kişi başına tüketilen su miktarı 4000 m3/yıl idi. 2030 yılında nüfusumuzun 100 milyon olacağını düşünürsek, kişi başına tüketilen su miktarı da 1100 m3/yıl olacaktır.
Diğer taraftan Türkiye yağışlarının ancak 40 milyar metreküpünü değerlendirmekte kalan 72 milyar metreküp su da boşa akmaktadır. Değerlendirilen miktarın % 72’si tarımda, % 18’i evsel ve % 10’da endüstride kullanılmaktadır. Tarımsal sulamanın ise % 88’i salma sulama olarak kullanılmakta ve su israf edilmektedir. Kentlerdeki kayıp kaçak oranı ise % 40-50 civarındadır. Belediyelerin sadece % 8’ inde atıksu arıtma tesisi vardır.
50 yıl önce yaklaşık 2.5 milyon hektar sulak alana sahip olan Türkiye’de, günümüze kadar 1 milyon 300 bin hektar sulak alan kaybedilmiştir. İç Anadolu’da 200 bin’e yakın kaçak kuyu açılmış Eşmekaya ve Ereğli sazlıkları kurumuştur. 15 yıl önce Akşehir Gölü 350 kilometre karenin üzerinde alana sahipken bugün göl tam bir çölü andırmaktadır. Meke, Tuz Gölü ile Sultan Sazlığı da kuruma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Sultan Sazlığında su azaldıkça çevrenin iklimi değişmiştir. Antalya’daki Avlan Gölü 1970 yılında tarım alanı haline getirilmek için kurutulmuş, oluşan iklim değişikliği bölgedeki üretimi olumsuz etkilemiştir. Beyşehir gölü çok geniş bir alana yayılan zengin kaynağına rağmen, çok ciddi su kaybı yaşamaktadır. Tuz gölü son yüz yılda yüzde 85 olarak küçülmüştür.
Ülkemizin hemen hemen tüm yer altı su kaynaklarında önemli bir düşme yaşanmakta bunun sonucu olarak göllerimiz, sazlıklarımız kurumaktadır. Konya’nın Meram, Karatay ve Selçuklu ilçelerinde 2007 yılı yeraltı suyu azalması 1 ila 3 metre arasında olduğu tespit edilmiştir. Konya, içme suyunun % 90’ını yeraltı suyundan temin etmektedir, ayrıca Konya’nın diğer ilçelerinde de yer altı suyu seviyesi kuvvetli bir şekilde düşmektedir.
Kuraklık ve küresel ısınmanın etkileri konusunda son dönemde Konya’yı irdeleyen yayınlarda “Dünya’da karasal iklime sahip bölgelerde, yer altı suları çekiliyor, aşırı buharlaşma ve yağışsızlığa bağlı olarak yüzey suları kuruyor, yağış miktarı da azalıyorsa, o bölgede bir süre sonra çöl karakteri hâkim olur. Çöl karakteri olan bölgede yoğun şekilde susuzluk başlayacak, tarlaya ektiğimiz bitkilerin pek çoğu artık yetişmeyecektir” diye belirtilmektedir. Halen Karapınar çevresinde olduğu gibi, organik açıdan zayıflayan ve üzerinde ot bitmez hale gelen toprak rüzgârla savrulup, yer yer ya da geniş alanlarda kum örtüsü oluşturacaktır. Bu anlamda bakıldığında Konya’nın 30 yıllık geleceği ve sonrası çölleşebilir olarak tahmin edilmektedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.