Şükrü Başarıkan

Şükrü Başarıkan

Evlilikte tedirginlik-2

 Daralan hayâtta, insânî ilişkiler de çok kere dar ve sınırlı kalıyor, yaşanması aslında mümkün olan birçok güzellik, bencillik yüzünden kayboluyor. Ortaya çıkan zorlukları aşmada yardım etme duygusu kaybolup gidiyor.

Eşler, aralarında çıkan uyuşmazlıkları, kendi başlarına aşamadıkları zaman baş vuracakları ilk yer mahkeme oluyor. Halbuki bu sırada, yakınların, akrabaların tecrübe ve hakemliğine başvurmak, önemli ölçüde olumlu sonuç verir. Aile içindeki sıkıntının hemen mahkeme salonlarına taşınması ile dönüşü olmayan bir yola girilmiş olmaktadır. Boşanmalar; genellikle ekonomik, sosyal, psikolojik, kültürel sebebe dayanıyor.

Zannedilenin aksine maddî zorluklar boşanma sebepleri arasında ön sıralarda yer almamaktadır. İnsanlar, zorluklarla karşı karşıya kaldıkları zaman dahâ iyi bir dayanışma içinde oluyorlar. Başta sadakatsizlik, şiddet ve aşağılayıcı muameleler, aile yuvasını tahrip eden temel etkenler olarak ön plana çıkmaktadır.

Boşanmayla sonuçlanan evliliklerle ilgili yapılan araştırmalar, eşlerin evlilik kararı verirken “güzellik/ yakışıklılık” unsurunu ilk sıraya koyduğunu, “aşk”ın ikinci sırada tutulduğunu, bunun yanında “sevgi, dindarlık, güzel huy ve zenginlik”in ise son sıralarda yer aldığını ortaya koymaktadır. (Aksiyon 15.12.2003 sayı 30) Burada, Peygamber Efendimizin eş seçerken “dindarlık”ın öne alınması yönündeki tavsiyesini bir kere dahâ hatırlamakta fayda vardır.

Boşanma en son çare olarak düşünülmelidir. Böyle düşünmeyi gerekli kılacak pek çok nedenimiz var. Bu sebeple “Allah Teâlâ Hazretleri, kendisini, boşanmadan dahâ çok öfkelendirecek bir şeyi helâl kılmış değildir.” ve “Allah’ın en sevmediği helal boşanmadır.” (Ebû Davud Talak 3) hadislerinde öne çıkan fikir şudur: Boşanma, haklı sebeplere dayanmalıdır. Boşanmaya götüren sebeplerin kişisel yanlışlıklara dayanması hâlinde, yüklenilecek sorumluluğun boyutları çok büyüktür. Yoksa yukarıdaki hadîslerin mesajını, her ne olursa olsun boşanmanın  kötü bir şey olduğu şeklinde anlamak yanlış olur.

Boşanma, toplum fertlerinin çözülmesini ifade ediyorsa hiç evlenmemenin getireceği tehlikenin boyutlarını tahminde zorluk çekmeyiz. Batı, aile değerlerini kaybetmenin kendisine nelere mal olduğunu fark edip bu çıkmazdan kurtulmanın yollarını aramaktadır. Bizim toplumumuzda da aile her şeye rağmen “cemiyetin temeli” olma niteliğini korumaktadır. Ancak ciddi hasarlar ve sarsılmalar gerçekleşmemiş de değildir. Ülkenin çeşitli bölgelerinden gelen üniversiteli gençler üzerinde yapılan bir araştırma, bunların %33’ünün evliliğe sıcak bakmadığını ortaya koymuştur. (Türkiye gastesi,12/01/2004 s.2) Bu, gerçekten ciddi bir uyarıdır. Böyle olumsuz bir yönelişin sebepleri üzerinde ciddiyetle durmak gerekiyor.

Ekonomik şartların iyi olmaması, evlenmenin önünde ciddi bir engel olduğu bir gerçektir, evlilik istendiği halde gerçekleşememektedir. Evliliğe “soğuk bakmak” ise bir “değer yargısı” problemidir. Toplumumuzdaki dini ve ahlakî değerlerin eğitimli genç nesil üzerindeki etki alanının daralma sürecinde nikâhsız birlikteliğe yönelişle karşı karşıya bulunuyoruz. 

Şüphesiz ki ortada bir kültür aşınması ve yabancılaşma olgusu vardır. Batı’nın terk etmeye çalıştığı “değer yargıları” bizim toplumumuzda  zemin buluyor. Ne yazık ki bazı gazeteler ve televizyon programları da bu olumsuz yönelişi teşvik etmektedir. Magazin dünyasının öne çıkan simalarının ağzından, evliliğin bağlayıcı ve özgürlüğü kısıtlayıcı olduğu, buna karşılık “arkadaşlık beraberliği”nin çok daha “elverişli” olduğu ifade ediliyor.

Aile kurumunu etkileyen hususlardan biri de magazin kökenli boşanmalardır. İki “ünlü kişi” nin boşanmalarının haber olacağı tezinden hareketle nikâh bağına son verilmesi olaylarına hemen her zaman şâhit olunmaktadır. “Ayrıldık, ama iki medeni insan gibi arkadaşlığımız ve beraberliğimiz devam ediyor” sloganı da eksik edilmiyor. Bu tür “mesajlar” heyecanları ve hevesleri henüz oturmamış gençlerin aile kurumuna bakışları üzerinde büyük tahribat yapmakta, gençler de evliliğin gereksiz olduğu düşüncesine kapılmaktadır.

 Boşanma, evlilikte fay kırılmasıdır. Bu zeminde yer alan her iki taraf üzerinde de  tahribat yapar, her şeyi “dümdüz” eder. Bu sebeple yuva kurarken iyi bir “zemin etüdü” yapmak gerekir. (Diyanet Aylık dergisi 187, Temuz 2006)

Aileler sağlıklı kurulması hâlinde mutluluk, güven ve huzur içinde bir yuva olurlar. Ailenin kurulmasını bir evin yapılmasına benzetebiliriz. Bir ev yapmak isteyen insan, her şeyden önce binayı oturtacağı arsanın zemin etüdünü yaptırmalı, iyi bir proje çizdirilmeli, binayı kaliteli malzeme ile yapmalıdır. İçinde oturulan bina hor kullanılmamalı, zaman içinde bakımı ve onarımı yapılmalıdır. Böyle olmadığı takdirde bu bina çabuk eskir, orta şiddette bir depremde yıkılır, can ve mal zayiatına sebep olur ve geçimsizlikler zuhur eder.

Tıpkı bunun gibi, kurulacak aile yuvasının baştan sağlıklı ve sağlam kurulması gerekir. Bu nedenle kendilerine denk, her yönden geçim sağlayabilecekleri bir eş seçmeli, nişanlılık, düğün ve nikâh sırasında; dinin ve toplumun kurallarına uymalı, aileyi sarsacak, söz, ve davranışlardan sakınmalı, karşılıklı hak ve görevlere eksiksiz riâyet edilmelidir. Bu, ailenin huzurlu ve mutlu olması kadar, dağılmaması  ve sağlıklı olarak varlığını sürdürmesi için önemlidir.

Bu yazı toplam 2198 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.