Sait Çamlıca

Sait Çamlıca

Meal mukabelesi yapan cami var mı?

Meal mukabelesi yapan cami var mı?

 Camilerde, evlerde mukabeleler yapılıyor. Bir hafız okuyor, karşısında oturan onlarca insan dinliyor. Kimisi Kur’an’dan takip ediyor, kimisi de sadece dinliyor.

“Anlamadığımız dilde Kur’an okumak anlamsızdır” diyenlere katılmıyorum. Arapça Kur’an okumayı da, güzel okuyan biri okurken dinlemeyi de seviyorum. Ancak Kur’an’a, sadece yüzünden okunacak kitap muamelesi yapmayı da, Kur’an’ın anlaşılmaz(!) bir kitap olduğu düşüncesiyle, asla Meal – Tefsir okumamayı da kabul etmiyorum. Allah, sürekli tekrar tekrar okunsun ama anlaşılmasın diye kitap göndermez.

En yakınımdakileri bile, Kur’an Meali- Tefsiri okumanın önemine ikna etme konusunda sıkıntılar yaşadım. Bu sıkıntıyı, Kur’an Meali – Tefsiri okumanın önemini anlatan birçok insan yaşamıştır.

Camilerde Meal Mukabelesi

Bir sosyal paylaşım sitesinde “Camilerde Meal ile Mukabele okunan yer var mı ki?” diye bir soru yazınca, bazı yerlerde bu geleneğin başladığını söylediler. Böyle bir geleneğin başlamış olmasına sevindim. Ancak bütün Türkiye’de bu gelenek başlatılmalı, yaygınlaştırılmalı. Milletin böyle bir şeyi çabuk kabullenemeyeceğini biliyorum. Alışılmış olan gelenekleri kırmak kolay değil.

Nasıl ki her ile ve ilçe de, bir veya iki Cami de hatimli teravih namazı kılınıyorsa, bir veya iki cami de Meal ile Mukabele okunamaya başlanabilir. Nasıl ki Kur’an okurken güzel sesli bir Hafız tarafından okutuluyorsa, Meal Mukabelelerinde de Türkçe’yi güzel kullanan, vurguları sesine yansıtabilen okuyucular seçilerek okutulabilir. Yetkililer bu konuda en kısa zamanda çalışma yapmaya başlamalı.

Su getirin!

Anlamanın önemine dair okuduğum en güzel, en anlamlı örnek “su getirin” örneğidir. Anlamın önemini konuştuğumuz her ortamda anlatmaya çalıştığım kıssayı sizinle de paylaşmak istiyorum.

Kralın biri, huzurunda el pençe divan duran saray erkânından bir bardak su istemiş. Saray erkânı içinde muhafızlar, şairler, dalkavuklar, medyumlar, müneccimler, kâhinler, din adamları vs. hepsi varmış. Geniş bir halka oluşturmuş halde krallarını ayakta dinliyorlarmış…
Kral su isteyince emri şu şekilde yerine getirmeye başlamışlar:
Şair: “-Yüce efendimiz ve haşmetli kralımızın emrindeki şu zarafete bakın. Böyle bir şiir dünya tarihinde daha söylenmedi: “Su getirin, su getirin, su getirin…”
Dalkavuk: “-Efendim sizin sözünüzün üstüne söz söylenmedi şu âlemde: “Su getirin, su getirin, su getirin…”
Din adamı: “-Her kim bunu günde 100 kez söylerse cennet köşkleri onu bekliyor, aşk ile bir daha: “Su getirin, su getirin, su getirin…”
Medyum: “-Kralımız bu sözüyle gelecek yılın bolluk ve bereket ile geçeğini haber veriyor, şevk ile bir daha: “Su getirin, su getirin, su getirin…”
Kâhin: “-Bana bir su getirin” cümlesinin ebced hesabı ile değeri 2015’dir. Kralımız bu yılda kıyametin kopacağını haber veriyor. O yıla dikkat edin ve bu cümleyi sakın unutmayın: “Su getirin, su getirin, su getirin…”
Hattat: “Her kim ki bu su getirin sözünü güzel bir kağıda yazıp evinin duvarına asarsa, o eve hırsız girmez” demiş.

Velhasıl, bir bardak suyu getiren olmamış ama her yan “Su getirin…” sesleriyle inlemiş…
Camilerde, evlerde Kur’an okunurken, büyük bir saygıyla Kur’an dinleyen insanların hali, bu kıssadakine benziyor. Kimse su getirmiyor. Çünkü “su getirin” denildiğini hiç kimse anlamıyor.

Ağlamak, anlamak, yaşamak..

Rahmetli dedem Kur’an okurken ağlardı. Anlamadığı halde ağlardı. O duyguyu anlarım. Dedemin yetişme sürecinde yaşamış birçok insanın bu tavrını da anlarım. Ancak okumuş, mürekkep yalamış, yıllarca camilerde, medreselerde, eğitim kurumlarında din eğitimi almış insanların “su getirin” kıssasında ki gibi bir tavrı kabullenip, etraflarına böyle bir din anlatmalarını anlamakta zorlanıyorum.

Anlamadan ağlamak, bir duygu meselesidir. Her Müslüman, güzel okunan Kur’an nağmelerini dinlerken duygulanır. Ancak Kur’an’ın iniş gayesi, ağlatmak değildir. Anlamak ve hayata geçirmek için emir ve yasaklarla dolu Kur’an’ı, anlayacağınız bir dilde okumak zorundasınız. “Hiç düşünmez misiniz?” diye defalarca uyarılan, Kur’an muhatabı, düşünebilmek için anlamak zorundadır.

Arapça yardım çağrısı

Afrika’da yaşanan açlık ve susuzlukla ilgili haberler, bütün Televizyon kanallarında Arapça olarak yayınlansa, bütün camilerde görevliler, “Afrika aç! Siz nasıl Müslümansınız?” diye Arapça feryat etse, o cemaat susuzluğu ve açlığı gidermek için elini cebine atmaz. Çünkü ne söylendiğini anlamıyor.

Anlamayan ağlasa da, susuzluğu gidermek için elini cebine atmaz / atamaz. Afrika’da yaşayan yoksullar bizden gözyaşı değil birkaç damla su istiyor.

Kur’an ağlamak için değil, anlayıp hayata uygulamak için gönderilmiş bir kitaptır.

Meal ile Mukabeleler yapmak, anlama yolunda açılacak önemli bir kapı olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sait Çamlıca Arşivi