Mutlu bir yuva için…
Bizi, Müslüman anne ve babadan dünyaya getiren, sayamayacağımız kadar çok nimetini istifademize sunan Allah Teâlâ’ya ne kadar hamd ve şükretsek azdır. Nitekim Cenâb-ı Allah insanın yaratılışını şöyle bildiriyor: “Biz, gerçekten insanı en güzel şekilde yarattık.” (Tîn Sûresi, 95/ 4.) “And olsun biz, insanoğlunu şerefli kıldık ve hakikaten onları yarattıklarımızdan pek çoğuna üstün kıldık.” (İsrâ Sûresi, 17/ 70.) Yine yaradılış gayemizi, Kur’an-ı Kerim şöyle bildirmektedir: “Ben cinleri ve insanları ancak bana (ibadet ve itaatle) kulluk etsinler, beni bilsinler diye yarattım.” (Zâriyat Sûresi, 51/ 56.) Bizler, her şeyden önce kendimizi iyi tanımalı, yaradılış maksadımızı iyi öğrenip sorumluluklarımızın bilinci üzere olmalıyız. Bu sorumlu olduğumuz hususlar ise; ilk önce bizi yaratan Allah’a ve Onun Resulüne, anne babamıza, aile fertlerimize, dolayısıyla durumumuza göre bütün insanlığa olduğu gibi canlılara karşıdır. İşte bu sorumluluklarımızı, güzel bir şekilde yerine getirebilmemiz için Kur’ân ve sünnet ölçülerini iyi bilmeliyiz. O hâlde bizim en önemli görevimizin Allah’a kulluk olduğunu unutmamalıyız. Onun emriyle dünyaya geldik ve Onun emriyle tekrar Ona döneceğiz. İşte bu arada geçen zamanı iyi değerlendirerek dünya işlerimizin yanında, asıl olan âhirete ait hesapları yapmalıyız. Dolayısıyla Allah’ın rızasına uygun ve Peygamber Efendimizin sünneti üzere yaşamayı kendimize yol edinmeliyiz. Bizim için en güzel örnek ise Resûlüllah Efendimiz (s.a.v.) dir. O, alemlere rahmet olarak gönderilmiş, sadece insanlık için değil yer, gök ve kâinat için rahmettir. Efendimiz, ümmetine ahlâk ve davranışları yönüyle en güzel örnek ve rehberdir. Allah Telalâ, Kurân’ı Kerîm’de Efendimiz’i örnek alma hususunda şöyle buyurmakta: “Andolsun ki, Allah’ı(n rızâsını) ve âhiret günü(n saadetini) umanlar ve Allah’ı çokça ananlar için Allah’ın Resûlü’nde, sizin için uyulması gereken en mükemmel örnekler vardır.” (Ahzâb Sûresi, 33/ 21.) Yine Sevgili Peygamberimiz, kendinden önceki diğer peygamberler gibi sadece bir kavme değil, “Alemlere rahmet olarak” gönderilmiş bir Allah Resûlüdür. Kur’an-ı Kerim’de bu müjde şöyle bildirilir: “(Resûlüm!) Biz, seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı (bir peygamber) olarak gönderdik; fakat insanların çoğu (bunu) bilmezler.” (Sebe Sûresi, 34/ 28) Nitekim Allah’ın Resûlü (s.a.v.), Kur’an-ı yaşama örneği ve onun muallimidir. Onun hayatı ve sünneti bilinmeden Kur’an-ı Kerim, gayesine uygun olarak anlaşılmaz. Onun hayatı bütün insanlık için hayatın her safhasında örnek, Onun hayatı aydınlanmak isteyenler için bir nur hidayete ermek isteyenler için bir kandil, doğru yolu bulmak isteyenler için de bir rehberdir. Allah’ı sevmek ve Onun Resulünün hoşnutluğunu kazanmak için de kimseyi değil, ancak prensip olarak Onu örnek almak Kur’ân’ın ifadesidir. Onun hayatı ve sahih sünnetleri ortada iken, başkalarını öne çıkarmak veya onu devre dışı bırakarak, Allah ile Resulü’nün ve kullarının arasını açmak için, “Peygamber’in görevi yalnız Kur’an’ı getirmektir” demek, Allah’a ve Kur’an’a münafıkça inanmak anlamına gelmektedir. Dolayısıyla Müslüman’ım diyen kişi her işinde Resulü’nü örnek alması gerektiği gibi evlilik hususunda da Onu örnek almalı ki, bütün işlerinde başarı sağlayıp iki cihan saadetine ermiş olsun. Kim de Onu örnek almaz ise hem dünyası hem de âhireti rezil ve rüsva olur. Yüce Rabbimiz hiçbir şeyi boşuna yaratmamıştır. Yaratmış olduğu her şeyin maksadı vardır. Her şey onun iznine bağlı olup onun izniyle hareket eder, onu tespih eder. Dolayısıyla bizler de kendimizi iyi tanımalı ve yaratılış gayemizi çok iyi bilmeli, Allah Teâlâ’nın nimetlerinden meşru ölçülerde istifade etmeli ve ona gereği gibi kulluk edip onun koyduğu esaslar doğrultusunda yaşamımızı sürdürmeliyiz. Bize verilen nimetler hakkında şöyle bir düşünürsek kendi yaradılış gayemizi daha iyi anlarız. Allah Teâlâ’nın nimetlerini saymaya kalksak sayamayız. Bütün bu nimetler karşısında O, bizlerden sadece kendisine kulluk etmemizi, Habibine ümmet olup Onun sünnetine uymamızı istemektedir. Nitekim tüm çocuklar anneden İslam fıtratı üzere doğarlar, bu çocukların yetişmesi ve yaşaması fıtratına uygun olmalıdır. O halde Allah ve Resulü’nün emir ve ölçüleri doğrultusunda hayatlarını devam ettirenler, fıtratlarına uygun olan bir yaşam tarzını seçmiş, iki cihan saadetini yakalamış olurlar. Yalnız müslüman’ca yetişmemiş ve mü’min olarak yaşamayı tercih etmeyenler, fıtratlarına aykırı olan bir yaşam tarzı içine girerler ki, böyle bir hayat tarzı, o kimseleri iki cihanda mutsuz ve huzursuz eder. İslâmî bir hayatı benimsemeyenler, güneşli, açık bir hava da gözlerini kapatarak çevrenin karanlık olduğunu zanneden zavallı kimselerdir. Bunlar, nefsinin heva ve heveslerine uyar ve şeytanın oyuncağı olurlar. Bu yüzden de kendilerini unutur, Allah Teâlâ’nın rahmetinden uzak kalmış ebedî zarara uğrayan kimseler durumuna düşerler. Biz mü’minler, salih amel işleyip güzel ahlak sahibi olarak yaşarsak Allah Teâlâ bizi sever, gönlümüzün muratlarını ihsan eder. Gönlümüzün muratlarından biri de şüphesiz evlilikte mutlu bir yuva kurmaktır. Bu mutlu yuvada yetişenler, mutlu yuvaların nasıl kurulacağını yaşayarak öğrenirler. Bizlere düşen öncelikle kendimizi yetiştirmek, sonra da evlatlarımızı sağlam bilgilerle evliliğe hazırlamaktır. Hz. Ebu Hüreyre (r.anh) anlatıyor: Resûlüllah (a.s.), yanındaki cemâate konuşurken, bir adam gelerek: (Ey Allah'ın Resûlü!) Kıyâmet ne zaman kopacak? dedi. Peygamber aleyhisselam, konuşmasına devam etti, sözlerini bitirdiği vakit: Suâl sâhibi nerede? buyurdular. Adam, işte buradayım ey Allah'ın Resûlü, dedi. Peygamber aleyhisselam şöyle buyurdular: Emânet zâyi edildiği vakit kıyâmeti(n kopmasını) bekleyin! (Bunun üzerine) adam: Emânet nasıl zâyi edilir, diye sordu. Efendimiz (s.a.v.); iş, ehil olamayana verildiği zaman kıyameti bekleyin, buyurdular. (Buhari, İlm 2, Rikâk 35) Hadis-i şeriften anlıyoruz ki, her işte olduğu gibi, evlenmek hususunda da ehil olmak gerekir. Aile yuvası kurarken ilim, amel, güzel ahlak sahibi ve îman-ı kamil sahibi olmak için, âyet-i kerime ve hadis-i şerifleri iyi öğrenmeli, bunun yanı sıra evliliğin usûlünü bilen ilim erbabı kişilerden bilgiler alarak evlilik yapılırsa işte o zaman mutlu yuva sıhhatli bir şekilde kurulmuş olur. Dünya hayatı, âhiret hayatını kazandıran ya da kaybettiren bir imtihandır. Bu itibarla bütün mü’minlerin bu imtihanı başararak Allah Teâlâ’nın rızasını kazanmayı ve Cennete girip Cemâlullah-ı görme gayreti içinde olmalıdırlar. Bir kimse, ne kadar ilim sahibi ne kadar zengin olursa olsun, kendi sorumluluklarını iyi bilmediği zaman ilmin ve zenginliğin bir faydasını anlayamaz. Bu hususta Yunus Emre ne güzel söylemiş: “İlim ilim bilmektir/İlim kendini bilmektir/Sen kendini bilmezsin/Bu bir kuru emektir.” Yûnus’un bu sözleri bizim tahsil ettiğimiz ilimlerin, kendimizin aczini ve Rabbımız’ın yüceliğini hatırlatmaktadır. İşte bu bilinçle yaşayan mü’minler, Allah Teâlâ’ya kul olma şerefine ulaşmış bahtiyar kimselerdir. Yalnız şu iyi bilinmeli ki, her hususta olduğu gibi evlilikler dede imtihan olunabileceği unutulmamalıdır. Allah Teâlâ, Kur’an-ı Kerimde şöyle bildirmektedir: “(Ey mü’minler! İtâat edeni isyan edenden ayırt etmek için) andolsun ki, sizi hem biraz korku ve açlıkla hem de mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. (Ey Resûlüm!) Sabredenlere (lütuf ve ihsanımı) müjdele! Öyle ki onlar, kendilerine bir bela geldiği (ve bir imtihan olduğu) zaman ancak: “Biz Allah için (emirlerine) teslim olmuş kullarız ve elbette biz, (yine) Ona döneceğiz, derler.” (Bakara Sûresi, 2/ 155-156.) (Çünkü gelen her türlü afet ve musibetler, Allah’ın bilgi, irade ve takdiri dahilindedir.) Nitekim bu âyeti kerîme gereği, başta evlilikler olmak üzere, bize verilen nimetlerden imtihan olacağımızı bilmeliyiz ve imtihanı kazanmak için Kur’an ve sünnet ölçülerindeki ilimleri sıhhatli bir şekilde öğrenip samimiyetle yaşamalıyız. İmtihan olduğumuz hususlarda ise nefsimizin hoşuna gitmese de doğru olanı tercih etmeliyiz. Bunun dışında sırf dünyalık için öğrenilen ve yapılan bilgi ve işler boşadır. Hasılı evliliğe Kur’an ve sünnet ölçülerini öğrenerek hazırlanan ve evliliği ibadet maksadıyla yapmak için yola çıkan gençler, yuvalarında huzur ve mutluluğa kavuşur ve Peygamber Efendimizin müjdesi olan hayırlı bir ümmet olma şerefine de nail olurlar. Ne mutlu böyle güzel bir evlilik yapan eşlere. (Tevfik ve hidayet Allah’tandır.) Allah’a emanet olun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.