Abuzuddin Kılfırça

Abuzuddin Kılfırça

Osman'ın suçu neydi?

Osman'ın suçu neydi?

Dedeniz sizden uzak galdı biliyorum ama ne yapalım işte geldim yine guzucuklarım benim.

Deden gurban olsun size!

Guzucuklarım ne zaman gış gelse beni bir ürperti sarar o nedenle birazcık gözden ırak oluyum derim.
Eskiden benim bir arkadaşım vardı rahmetli Osman Usta.

Bu, Eskil’de otururdu.

Ben ona samimiyetten Usman derdim.

Tek başına yaşardı Usman'ım.

Rahmetlinin birgün evine nirden geldilerdi bilmem 4-5 cani girer. “Osman’a altınları vir” derler.

Olayın yaşandığı zamanlarda Osman, benim şimdiki yaşımda falandı yani 80'i devirmişti.

Osman, “ne altını yavrum” der demez zabaha gadar etmedik eziyet bırakmamışlar.

Öyle ki artık acıya dayanacak gücü galmayınca Osman, altınların yirini söylemişte gurtulmuş.

Altınların yerini öğrenen baş cani ve marabası işlerinin bitmesi ile birlikte Osman'a son altın değerindeki o soruyu sormuşlar.

Rahmetli Osman pratik zekasını burada konuşturmuş.

Osman'a başları sormuş. "biz kimiz bildin mi bizi bakalım?"

"Sizi tanıyorum" dese oracıkta işini bitireceklerdi herhalde...

Aslında hepsini çok iyi tanımış ama politik davranmış can tatlı işte "Tanıyamadım guzularım sizler Erzurum'un dadaşına benziyorsunuz ama..." diyip canını gurtarmış.
Çakal sürüsünün altınları alıp ayrılması ile birlikte Osman
sürüne sürüne gece o soğukta buzun üstünde gomşularına gitmiş ama işkenceden ve korkudan dolayı bağıracak ses galmadığı için sesini duyuramamış bir türlü.

Allah’ın hikmeti olsa gerek komşunun bağlı köpeği imdadına yetişmiş. Köpeğin dakkalarca havlaması ev sahibini uyandırmış.

Hırsız şüphesi ile dışarıya çıkıp evin etrafını dolaşmaya başlayan Gomşu yerde yatan ne dediği anlaşılmayan bir adamı görünce bir anda ürpermiş.

Yanına sokulup bir baksa akşama kadar çakı gibi usul usul yürüyen bizim Osman kan revan içinde yirlerde sürünüyor.

"Aman Allah’ım" der gomşusu hemen Osman’ı Aksaray’da acile yetiştirir.

Yavrum, Osman hastaneye gidince o evine sanki bir hüzün çökmüştü.

Çölde siyip olarak yayılan inekleri vardı. Pek de semizdi hayvanlar.

Keçileri, oğlakları, kuzuları…..

Eve şöyle bir bakmıştım. Hepsi adeta bizim sahibimiz; Osman dedemiz nirde diye ağıt yakıyorlardı.

Ve birgün bir arabaya doldurup hepsini Eskil’den götürdü çocukları.

Onlar giderken Osman’ın emekleri aklıma geldi.

O anda yaktı beni hatıralar!

Ne hazin bir durumdu bir dosttan bu şekilde ayrılmak.

Daha sonra oğullarını yanına giden Rahmetli Osman orada hakkın rahmetine gavuştu.
İşte yavrularım ne zaman soğuk sisli bir hava görsem aglıma Osman’ın çektikleri gelir.

Gerçi benim ne altınım var ne ineğim ne de koyunum, keçim!

Ama ahırda bağlı bir af buyurun bir garagaçanım var.

Malum bizim memlekette pencere pencere gezen bir sapık türemiş!

Duyduğuma göre şöyle bir hava basmış geçen “Eskil’de dolaşmadığım birkaç ev galdı“ diye.

Şimdi  o galan evleri bitirince sıra ahırlara gelir benim garagaçanıma da göz goyar diye gorkuyorum. ne yalan söyleyim o nedenle gapısına asma kilit vurduğum ahırın pencerelerini bile saman çuvala ile gapattım guzum nöğürüyüm.

Pencereden bakıpta garagaçanımı görmesin diye!

İşte guzucuklarım tek başına yaşadın mı böyle gorku ürperti ile hayat sürüyorsun.

Hani Minik Serçe Sezen Aksu der ya “yalnızlık Allah’a mahsus biri mutlaka olmalı” diye. İşte bizimki de o hesap.

Yalnız olunca işte gaç sene önceki Osman’ın yaşadığı zulüm gicenin bir anında beyninde çakar.

Yalnız yaşayınca acaba o sapık bizim pencereye de mi gelecek diye düşünürsün.

Vs vs işte.

Neyse guzucuklarım sizi hep güldürmek isterdim ama dışarıda yoğun sis var.

Köpeklar havlıyor.

Bense gicenin 3’ünde yapayalnız odamda ancak böyle duygusal bir yazı yazdım.

Haydi selametle…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
8 Yorum
Abuzuddin Kılfırça Arşivi