Mevlüt Keskin

Mevlüt Keskin

Patatesten mühür*

Patatesten mühür*

1990’lı yıllarda ilginç tohum desteği olurdu.

Yılın yağışlı, kurak olması o kadar da önemli değildi sanki.

Memleketin bilmem her hangi köşesinde kuraklık, afet olması yeterli idi sanki.

Siyasiler araya girer çember büyütülürdü.

Müracaat edenin tarlasına tapanına bakılmadan “tohumluk” buğday verilirdi. Adına da “muhtar tohumu” denirdi.

İşte böyle bir senede Eskil’de tohumluk müracaatları başlamıştı.

Eskil siyasetinin önde gelen isimlerinden birisi hemen dönemin iktidar milletvekilinin yanında soluğu almıştı bile “100 ton tohum içinde sözü kapıvermişti

100 ton tohum 5 bin dekar arazi demek. Yani bizim Eskil dönümü ile 2 bin dönüm araziye ekilebilir! Eskil’de kimde var bu kadar büyük arazi?

Gerçi çiftçi iyi niyetli olsa da bir şey değişmiyordu, çünkü dağıtılan tohumluklar Romanya orijinliydi yani bu bölgede yetişmesi mümkün değildi.

Alan çiftçiler ne mi yaptı?

Ne yapacaklar çuvalların üstünde “insan sağlığına zararlıdır” diye uyarı olmasına rağmen Konya’da anlaştıkları birkaç un fabrikasına tohumları sevk ettiler.

Bizin çiftçinin neşesi yerindeydi. İçinden “Allah devletimize zeval vermesin” diyordu. Yılların çiftçisiydi Toprak Ana’dan hayatında ürün olarak hiç 100 ton buğday alamamıştı ama Devlet Baba’dan100 ton tohum alabilecekti.

Vekilden 100 ton olarak söz aldığı tohumluk 96 tonda kalmıştı öfkesini yenemedi. Milletvekiline açtı telefonu “Sayın vekilim size yakıştıramadım, bir de seçimlerde sizi o kadar destekledik hani 100 ton tohum?

Neye uğradığını şaşıran Vekil, “Aaa öyle mi çok af edersiniz ya” demekle kaldı.

Duruma bizim Eskilli çiftçi oldukça kırılmıştı 4 ton buğday kaybını içine sindiremedi vekille bir dönem konuşmadı “sözünü tutmadı!” diye.

Muhtar tohumunda Eskil’de aradığını bulamayan bir başka isim ise hemen soluğu Ankara’da

tanıdığı bir siyasetçinin yanında aldı.

Gittiği parti yetkilisi muhalefetten bir isimdi, ancak iktidar adayı bir parti pozisyonunda ve bürokrasi çevresi geniş olan bir siyasetçi idi.

Çiftçi önce siyasetçiye, çiftçinin yaşadığı sıkıntıları ballandıra ballandıra anlattı. “Halk yanıyor sizi arıyor” dedi.

Durumu anlattı. “Memlekette tohum dağıtılıyor ama bize düşmedi” dedi.

Tamam kolay şimdi seni Bakanlıkta ilgili arkadaşa gönderiyorum” dedi siyasetçi.

Hemen söz konusu bürokratı aradı.

Tamam buyursunlar gelsinler efendim dedi.

Bizim çiftçi söz konusu bürokratın yanında idi anında.

Durumu kendisine anlattı.

Bürokrat, “Tamam sizin işinizi yaparım ama bir şartla dedi

Ağzı kulaklarına varan çiftçi “Ne demek efendim emriniz başımın üstüne” dedi.

Yok bu emir rica işi değil, senin tarlaların afete uğradığına dair muhtar mührü ve imzası olması gerek.

Bizim çiftçi şaşkındı “Aman efendim ben elin Ankara’sında bizim köyün muhtarını nerde bulayım? Memlekete gidip gelsem bir sürü masraf ve zaman kaybı

Bürokrat, “Muhtarın mührü olmadan bu iş olmaz” dedi, kestirdi.

Çiftçi kara kara düşünüyordu derken bir pazar yerinden otele doğru giderken kulağına melodi gibi gelen o sözü duydu “patates sarı patates, Nevşehir patatesi…”

İçinden pazarcıya sarılıp hay senin patatesini sevsinler diyesi geldi.

Bir kilo patates aldı.

Istampa mürekkebi ve ucu sivri bir bıçak almayı da ihmal etmedi.

Otel odasına varınca heyecanla patatesi ortadan kesti.

Üst kısmına güzelce bir T.C. kazıdı.

Alt kısmada belli belirsiz bir şekilde “…. Mahalle Muhtarlığı” ibaresini kazımayı ihmal etmedi.

Ertesi günü söz konusu bürokratın yanına gitti.

Ya efendim mühür mühür dediniz beni o kadar yordunuz sanki mühürsüz olmaz mıydı?” dedi.

Bürokrat evrakı şöyle bir aldıktan sonra “ha şimdi tamam” dedi.

Bizim çiftçi söz konusu evrakları adrese teslim edip gönül rahatlığı içinde memlekete doğru yola koyulmuştu. * Bu bir hikayedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Mevlüt Keskin Arşivi