Seyyar satıcılar

İşyerim yürüme mesafesinde olduğundan araçla değil yürüyerek, izleyerek giderim genellikle.

Yolda giderken de en çok İhtiyar Simitçinin tezgâhının hizasında duraksarım. Şaşarım, düşünürüm ve kafamı sağa sola sallayıp yine de tek bir kelam biçmeden yoluma devam ederim. “Adam adın ne senin? Sen kimsin? demedim henüz geçen üç sene boyunca. Ama hep merek ettim. Bazen bakarım tezgâhında sadece üç-beş simit olur, bazı günler simit olmaz birkaç kök marul olur, ‘amca bunlar kaç lira diyeyim, cevabı ne olursa olsun alayım, amcada gitsin evinde dinlensin’ derim. ‘Yok, yok olmaz ya evi yoksa burada vakit geçirmeye çalışıyorsa yahut yıllar yılı aynı yastığa baş koyduğu arkadaşını kaybettiyse, eve hiç gitmek istemiyorsa!’ der vazgeçerim.

Monolog yapmak daha eğlenceli gelir bana ve çeker giderim. Büyünün bozulmasını galiba ben de istemiyorum, evet bu da bana haz veriyor olmalı.

***

Bir Cuma günü, sela ile ezan arası bir zaman, mahalle berberinde tıraş oluyorum. Tıraş olurken aynadan arkamdaki sokakta olup bitene bakıyorum, uyumamak için; zira benim berber bilindik berberler gibi konuşkan değil uyku dediğin şey gözümden akıyor tıraş bitinceye kadar desem mübalağa etmiş sayılmam. Bir önceki tıraşta bir bayan sürücünün arabayı park edemeyip dakikalarca uğraşmasına gülmüştüm içimden, bu kez seyyar satıcılar takılmıştı gözüme. Berber çırağının da dikkatini celbeden kirli sakallı, siyah gömlekli seyyar cami önü tezgâhtarı, güya Altın yıldız takım elbiseleri öldüm fiyatına satıyorlardı. Ben oradan ayrılırken arkamdan;

“ Bu fiyata bu elbisenin astarını alamasın vallaha…”

“ Batmış geminin malları bunlar…”

“ Hırsız çalsa, bu fiyata vermez…” sesleri yükselmeye devam ediyordu.

Bu yazı toplam 2195 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum