Şu benim gazetecilik anılarım: Henüz 9 yaşında askerden sansür yedim

Şu benim gazetecilik anılarım: Henüz 9 yaşında askerden sansür yedim

  Her biri alanında uzman 19 yazarımız var. Her gün siteye giren okuyucu sayısı 3 bini aştı. Hedef bu yılın sonuna kadar günlük 10 bin okuyucuya ulaşmak. Kısa sürede kat edilen mesafede, değerli site yöneticimiz Mevlüt Keskin’in kişisel çabalarının çok önemli bir yeri var. Ona hem yazar hem okuyucu olarak destek olmamız gerekiyor. Ben fahri bir Eskil’li olarak bu desteği bir borç olarak görüyorum..

Türkiye’nin gündemi iç siyasetten dış siyasete kayarken medyanın rolü de giderek daha iyi anlaşılıyor. İsrail’in Gazze’ye giden insani yardım gemilerine yönelik vahşice saldırısına devletimiz, halkımız ve medyamız tarafından gerekli cevap verildi. Ancak İsrail’in insani yardım gemisindeki gelişmelere yönelik sansür uygulaması ve gemideki Türk gazetecilerinin fotoğraf makinelerine el koyması gibi uygulamalar, dünyanın bu konudaki gelişmeleri eksik öğrenmesine neden oldu. Medyanın sansür sorunu ne yazık ki hep olageldi ve bundan sonra da devam edecek gibi görünüyor. Haberfark da yayınladığı bazı özel haberlerde çok ciddi sansür girişimlerine maruz kaldı. Ancak hiçbirine boyun eğmeden kamuoyunu bilgilendirme görevini sürdürdü…

Benim hiç unutamadığım sansür anısı, henüz 9 yaşında ilkokul 3. sınıf öğrencisiyken yaşadığım bir olaydır. 1980’li yıllarda Adıyaman’ın bir dağ köyünde okurken, köydeki televizyon sahibi 3-5 aileden biri olma şansına sahiptim. Okuldaki arkadaşlarım köyün dışında yaşanan hiçbir gelişmeden haberdar değildi. Öğretmen okulundan yeni mezun olmuş ‘idealist’ öğretmenimiz Yıldırım Akpınar, bir gün okul olarak ‘duvar gazetesi’ çıkarma önerisinde bulundu. Bu iş için de okulun en başarılı ismi olduğum için beni görevlendirdi. Hemen kolları sıvadım, bir ekip oluşturdum. Ben her akşam TRT’nin Ana Haber Bülteni’ni izleyecek, önemli haberleri alıp haftalık duvar gazetesine yazacaktım. Bir arkadaşımız futbol ligindeki gelişmeleri takip ederek haftalık panorama hazırlayacaktı. Aynı zamanda köyde ne olup bittiği de gazetemizde yer alacaktı. Birkaç arkadaş işe başladık, her hafta duvara yeni bir gazete asıyorduk…

Köyde o dönem Adıyaman Halk Eğitim Merkezi tarafından işletilen bir halı dokuma kursu vardı. Köyün genç kızlarının neredeyse tamamı orada halı dokuyor, ancak çok cüzi bir miktar olan maaşlarını da aylardır alamıyordu. Bir defasında bu konuyu gazetenin manşetine taşıdım: “Halı kursundaki kızlar aylardır maaş alamıyor” diye. Gazeteyi Pazartesi günü duvara astık ancak Salı günü okula geldiğimizde gazetemizin yerinde yeller esiyordu. Meğerse, halı dokuma kursunun hocasının kocası olan Jandarma Karakol Komutanı sayın astsubay, okula gelmiş ve gazeteyi görmüş. Manşetten çok rahatsız olmuş, duvardaki gazeteyi alıp yırtmış. Bizim genç ve ‘idealist!’ öğretmenimiz de henüz 12 Eylül darbesinin korku ve paniği içinde olacak ki bu operasyona göz yummuş…

Olan bizim gibi gerçek idealist çocuklara oldu tabi. Ne heyecanlarla hazırladığımız ve arkadaşlarımızı dünyadan haberdar etmemizi sağlayan gazetemiz bu olay nedeniyle yayın hayatına nokta koydu. Hala hatırladıkça içim burkuluyor. O gün gazetecilik sevgimi ve hırsımı içime atmak zorunda kalmış ama ilerde gazeteci olma kararımı da almıştım...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi