Sait Çamlıca

Sait Çamlıca

Yeni göreve başlayan Öğretmenlere…

Yeni göreve başlayan Öğretmenlere…

Üniversite bittikten sonra boşta kalmanın ne demek olduğunu yaşamayan bilmez. Yıllarca emek verip sizi okutan anne babanız bile bir an önce kendi ayaklarınızın üzerinde durmanızı bekler. Boş gezmek dünyanın en zor işidir. Özellikle de Üniversite bittikten sonra boşta kalmak, iki katı zor geliyor insana.

Devlet bu problemi bir an önce aşmak zorunda. Öğretmen açığını kapatmak için gerekli alt yapı en kısa zamanda hazırlanmalı. Mesele sadece Üniversiteyi bitirdikten sonra boşta kalan öğretmen adaylarına kadro verme meselesi değildir. Öğretmen açığının okullarda açtığı yaranın da bir an önce kapatılması için eksikler giderilmek zorunda. Sadece İstanbul’da, binlerce ücretli öğretmen çalıştırılıyor. Ücretli öğretmen çalıştırmak hem okul yönetimi hem öğrenciler için sıkıntılar doğuruyor. Yasal bir yaptırımı olmadığı için canı sıkılınca görevden ayrılan ücretli öğretmen hem okul yönetimini zor durumda bırakıyor hem de öğrenciler için önemli bir boşluk oluşuyor.

Hükümet, eğitimin fiziki ihtiyaçlarını gidermek için çok ciddi yatırım ve harcamalar yaptı. Ancak öğretmenin eksik olduğu bir okulu altın duvarlarla da döşeyip, gümüş tahtalarda yaptırsanız hedeflenen sonucu alamazsınız.

Yeni Öğretmenlere…

Yeni göreve başlayacak Öğretmenlere de söylemek zorunda olduğum bazı gerçekler var… Maalesef birçok yeni Öğretmen, göreve başladıktan sonra, geçmişte yaşadığı sıkıntıları unutuyor. Yıllarca atanmak için çırpınan kendisi değilmiş gibi davranıyor.

Öğretmenliğin, Üniversite sıralarında öğrenilemeyecek kadar hassas ve önemli bir meslek olduğunu unutuyor birçoğu. Öğretmenlik üniversite sıralarında değil, okul içinde, öğrenci karşısında öğreniliyor. “Ben nasıl olsa üniversite mezunuyum! Artık yeni bir şey öğrenmek zorunda değilim” diye düşünen bir öğretmen hayal kırıklığı yaşar.

Babası emekli bir öğretmen olan bir arkadaşım, babasından sürekli duyduğu “Sınıfın en çalışkan öğrencisi öğretmen olmak zorunda” cümlesini hiç unutmadığını söylemişti. Çok anlamlı bir bakış açısı. “Öğrencilik bitti, artık öğretmenlik başladı!” diye düşünmenin doğru olmadığını bilmek ve anlamak zorundayız. Kendini geliştirmeyen başkasını geliştiremez.

Öğretmen Tohumda Ormanı Görmeli adlı kitap çalışmam da “Sınıfta nöbet tutmak, sınırda nöbet tutmak kadar kutsaldır” başlıklı makalemin bir kısmını yayınlayarak bitirmek istiyorum yazımı.

Kitap okuma alışkanlığı kazandıramadığı bir öğrenciye, sadece sözcük türlerini ezberletiyorsa bir Türkçe öğretmeni, tuttuğu nöbetin hakkını vermiş olur mu? Bir milletin dinini yok etmek isteyenlerin, önce o milletin dilini yozlaştıracağını öğrencilerini öğretmek, nöbet tutmanın sorumlulukları arasında değil mi?

Tarih şuuru ve bilinci vermeyen bir tarih öğretmeni, Kosova savaşının maddelerini öğrencilerine ezberletiyorsa “sınıfta nöbet tutmanın” ne demek olduğunu anlayıp anlamadığını sorgulamak zorundayız.

Çanakkale savaşının tarihini ezberletip, metre kareye altı bin mermi düşerken tekbirlerle düşman üzerine koşan Mehmetçiğin manevi dinamiklerinden bahsetmiyorsa bir tarih öğretmeni, nöbet sorumluluklarını tekrar gözden geçirmek zorunda değil mi?

Türkiye’nin hangi coğrafi bölge içerisinde olduğunu öğrencilerine ezberleten bir Coğrafya öğretmeni, topraklarımızın jeopolitik önemini kavratamıyorsa, mesleki nöbetini tekrar gözden geçirmek zorunda değil mi?

Düşünen insanların hayatlarını ezberleten bir felsefe öğretmeni, öğrencilerine düşünme ve tefekkür etme alışkanlığı kazandırmak için çaba sarfetmiyorsa sadece “felsefe” yapmış olmaz mı?

Üç bilinmeyenli denklemleri çözmenin formülünü ezberlettiği bir öğrencisine, hayatın iniş çıkışlarla dolu bir yolculuk olduğunu, zorlukların insan hayatının biley taşları olduğunu da anlatmak zorunda değil mi bir Matematik öğretmeni? Zor günlerde hayatla mücaddele etmenin formüllerini kim öğretecek öğrencilere?
Bir Geometri öğretmeni, öğrencilerine üçgenin iç açılarının toplamını öğretip, insanlığın iç acılarını öğretemiyorsa, tuttuğu nöbeti sorgulamak zorunda değil mi?

Bir Fizik öğretmeni öğrencilerine sürtünme kuvvetini öğretip, ülkemiz içinde yaşanan sürtüşmelerin, sağ sol kavgalarının, Alevi-Sunni tartışmalarının, Kürt-Türk ayırımının, kısacası, kısır ideolojik tartışmaların sosyal yapımızı nasıl tahrip ettiğini anlatmıyorsa, nöbetinde uyumuş bir asker kadar suçlu değil mi?

İvme kurallarını ezberlettiğimiz kadar ahlak ivmesini kaybetmenin sosyal yaralarımızı nasıl derinleştiğini de anlatmak zorunda değil miyiz öğrencilerimize?

İki hidrojen ve bir oksijenin (H2O) birleşmesinden suyun meydana geldiğini ezberletip, rüşvet ve adam kayırmanın devlet çarklarını ne hale getirdiğini öğrencilerimize anlatamıyorsak, neyin nöbetini tuttuğumuzu tekrar gözden geçirmek zorundayız.

Hücreler arasındaki savaşta mikropların nasıl yok edildiğini öğretip, insanlığın geleceğini karartan, sosyal bünyemizi tahrip eden mikroplarla (içki, kumar, fuhuş, eroin) nasıl mücadele edeceğimizi de öğrencilerimize anlatmak zorunda değil miyiz?

İnsan bir ağacın yanından geçerken onun varlığına nasıl hayran olmaz, onun varlığından nasıl mutlu olmaz” diyen Dostoyevski’nin sözünü, öğrencilerinin yüreğine işleyemeyen bir Resim öğretmeni, bir yaprak resmi çizdirerek sınırda nöbet tutmuş olur mu?

Spor yapmanın insanı daha sağlıklı hale getirdiğini, spor yapanları seyretmenin (futbol fanatizmi) insanın sadece zamanını öldürdüğünü öğrencilerine öğretemeyen bir Beden eğitimi öğretmeni, öğrencilerine sağa-sola dönme kurallarını öğreterek mesleki nöbetini tutmuş olur mu?

Yaprakların hışırtısını, suyun şırıltısını, rüzgarın uğultusunu dinlemesini öğrencilerine öğretemeyen bir müzik öğretmeni, dor-re-mi- fa diye başlayan notaları çocuklara ezberleterek Müzik dersi vermiş olur mu gerçekten?

Namaz surelerini öğrencilerine ezberletip, yalan ile imanın aynı kalpte duramayacağını öğrencilerini öğretemiyorsa bir din kültürü öğretmeni, nöbet yerini terk etmiş olmanın hesabını Allah’a verebilir mi?

Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” diyen Hz. Peygamberin ahlakını öğrencilerini aşılamadan, 32 farzı ezberletmek, nöbet tutmak anlamına gelir mi?

Askerine Peygamberinin ismini (Mehmetçik) veren “tek” millet olduğumuzu öğrencilerine öğretebilen bir din kültürü öğretmeni nöbetinin bilincine varmıştır.

* * * * * *

Bu ülke, bunca sıkıntıya rağmen hala düşman işgaline uğramamışsa, sınırda ve sınıfta nöbetini tutan, tuttuğu nöbetin bilinciyle mesleğini icra edenler sayesindedir.

Allah sınırda ve sınıfta tuttuğu nöbetin bilincinde olanların sayısını artırsın.

Tüm Öğretmenlere yeni görevlerinde başarılar dilerim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sait Çamlıca Arşivi