Camiler çocuk açacak
Diyanet İşleri Başkanlığı, yaz kursu afişlerinde, çok güzel bir slogan kullanmış. ‘Camiler Çocuk Açacak’ sloganını ben çok beğendim. Bahar mevsiminde açılan çiçekler gibi, çocuklar şenlendirecek camileri.
Ülkemizin ve insanlığın geleceği olan bütün çocuklar, aile dışında, iki mekanda mutlaka bulunuyorlar. Okul ve cami… Ülkemizde çocukluğunda camiye hiç uğramamış insan sayısı % 10 bile değildir. Hepimizin çocukluğunda, cami ile ilgili, olumlu veya olumsuz hatıraları, mutlaka vardır.
Bir çocuğun cami ve din hakkında ilk intibaları edindiği yerlerden birisi de camilerdir. Çocukluk dönemi, insanın yetişkinlik çağında ki bakış açısını şekillendiren bir dönemdir.
Özelikle yaşadığımız zamanın şartlarını, cami görevlilerinin doğru okuması gerekiyor. Bir çocuğun din eğitiminden, ilk ve önemli sorumluluğu olan kişiler, anne ve babalarıdır. Ancak teknolojinin hayatı esir ettiği bir dönemde, anne babalar (maalesef) bütün sorumluluğu okulda ki öğretmene, camide ki hocaya yüklüyorlar. Anne babaların bıraktığı bu boşluğu doldurmak, öğretmen ve imamlara düşüyor.
Bu sıkıntılı ve hatalı aile tavrını, yaz kurlarında, fırsata çevirebilme imkanı, iyi değerlendirilmeli.
Çocuklarla çocuklaşın!
Yaz kurslarında, çocuklarla ilgilenmek zorunda olan kişiler, önce kendilerini sonra cemaatlerini buna hazırlamaları gerekiyor. Yıl boyunca mahalle cemaati ve hacı amcalara imamlık yapan bir görevli, iki ay boyunca çocuklarla ilgilenmek ve uğraşmak zorunda kalacak. Büyüklerle iletişim kurma dili ile cami cemaati ile iletişim kurma dili, birbirinden çok farklıdır. ‘Çocuklarla çocuklaşın!’ diyen Peygamberimizin (as) bu sözü, herkese rehber olmalı
Camiye sürekli gelen cemaati de, camide dolaşacak olan çocuklara hazırlamak gerekiyor. Bir müftü arkadaşım, bu konuda ki hassasiyetini şöyle anlatmıştı:
Yaz kursları öncesi verdiğim vaazlarda cemaate, ‘Çocukların camide gürültü yapmasından rahatsız olanlar, öğlen namazlarınızı evinizde kılın!’ diyorum. Yaşınız gereği gürültüyü çekemeyebilirsiniz. Ancak bu çocukların kalbini kırmaya, hiçbirimizin hakkı yok.
Cami bahçesinde açacak olan çiçeklerden o bahçeye giren herkes sorumludur. Cami görevlisinin bu konuda ki en büyük sorumluluğu, yaz kurslarının ve çocukların önemini, cami cemaatine doğru ve ikna edici bir biçimde anlatmaktır.
Matematik Profesörü’nün hesabı!
İsmini buraya yazmayacağım bir Matematik Profesörü, ‘Bu gençler Matematiği neden sevmiyor?’ diye kendine dert etmiş. Bu derdine çözüm bulmak için ‘Matematik köyü’ kurmuş. Kendi yaptığı hesabı şöyle anlatıyor;
Her yıl 100 öğrencim olsa. Ben bu 100 öğrenciden sadece bir tanesine Matematik dersini sevdirebilsem. Otuz yıl daha ömrüm olsa. Ölmeden önce otuz öğrenciye matematiği sevdirmiş olmanın mutluluğu ile ölürüm.
Bu bakış açısını ilk duyduğumda, aynı hesabı bir cami görevlisi veya öğretmen için yaptım. Her yıl camiye gelen çocuklardan sadece bir tanesini camiye kazandırmayı başarsa bile bir görevli, on yıl içerisinde en az on tane genç cemaati olacak. Bu hesabın Türkiye geneli ve tüm camiler için çıkartacağı sonucu da siz hesap edin.
En sevdiğiniz ders hangisi?
Hepimiz öğrenci olduk. Okul sıralarında sevdiğimiz ve sevmediğimiz dersler oldu. Birçok insan farkında olmasa bile, sevilen yada sevilmeyen ders yoktur. Sevilen öğretmenin anlattığı ders veya sevilmeyen öğretmenin anlattığı ders vardır. En sevdiğimiz ders, en sevdiğimiz öğretmenin anlattığı derstir.
Eğitimde kural çok basittir. Kalbini fethedemediğiniz insanın beynini fethedemezsiniz. Korku geçici bir öğrenme sağlar insanda. Hocasından korktuğu için o dersi öğrenen çocuk, hocasından uzaklaşınca o dersten de uzaklaşır.
Matematik hocasından nefret ettiği halde, matematik dersini çok seven birisi var mıdır? Yaz kursunda ders veren hocasından nefret eden kişi, sadece hocasından değil, hocanın anlattığı dersten de uzaklaşır. Çocukları cami ve Kur’an’dan soğutmanın vebalini hiç kimse ödeyemez.
Kalıbını değil kalbini fethetmeli
Yaz kursu sonunda her tür bilgiyi su gibi ezberlemiş, tüm derslerden başarı elde etmiş, ancak o camiden de ders veren hocalarından da nefret eden bir çocuk, kaybedilmiştir. Camiye gelen çiçek, bahçıvanlar yüzünden kurutulmuştur.
Birçok dersi öğrenememiş, iki ay boyunca yapması gereken ezberleri de yapamamış, fakat o camiyi de kendisine ders veren hocalarını da çok sevmiş bir çocuk, kazanılmış bir çocuktur. Bugün çocuk olan, yarın genç olacak.
İlk defa doğum günüm kutlandı…
Birçok güzel örnek verebilirim. Ancak tek bir yazı ile bu örnekleri bitirmem mümkün değil. Camilerinde yaptıkları uygulamalarla, Mahallenin kaderini etkileyen din görevlilerinin çalışmalarını ‘Mahallenin Kaderini Değiştiren İmamlar’ adlı kitap çalışmamda yayınladım. Bana yeni anlatılan güzel bir örneği paylaşacağım sadece.
Bir imam arkadaş, camiye gelen çocukların aile bilgilerini not alarak, dosya oluşturmuş ilk hafta. Yaz kursu dönemine doğum günü denk gelen çocukların, doğum günlerini pasta keserek camide kutlamış. Doğum günleri, yaz kursu sonrasına denk gelen öğrencilere de, cep telefonundan mesaj atarak kutluyormuş.
Bir kız öğrencinin doğum gününü, pasta kesip dualar eşliğinde kutlayınca, kız çocuğu ağlamaya başlamış. Hoca arkadaş niçin ağladığını sorunca, ’12 yaşıma girdim. Hayatımda ilk defa benim doğum günüm kutlanıyor. Ben ilk defa doğum günü hediyesi alıyorum Hocam!’ demiş.
Sizce bu kız öğrenci, o yaz kursunu, o camiyi ve hocasını ömür boyu unutabilir mi?
Her çocuk bir çiçektir. Her çiçek sevgi ve sabır ile sulanmak ister. Kurumuş çiçeklerin sorumlusu, o çiçeklerin başında duran bahçıvanlardır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.