Çocukluğumuzda yaşadıklarımız... Kaybolan veya kaybolmaya yüz tutan güzellikler
Bizim Eskil’in Büyük Sekerler Yaylası ve diğer 85 yaylasında (bugün yaylaların=mezraların bir çoğu bağımsız köy olmuştur) ve aynı konumda olan yerlerde yabani arı tarafından üretilen özel bir bal çeşidinden bahsedeceğim. Bu bal oğul sistemi yerine yabani tek arı yapmaktadır. Bu bala bizim bölgede ballık denir. Bu ballığın olması için züverlik veya üzerlik denen bitki olması gerekiyor. Arı züverliğin özünden küp gibi balı içine koyacağı kutu yapar. Önce keven, yavşan, gökbaş, yağlıca, buturak, gıvşayık, kangal, papatya, lale, leylak ve züverliğin çiçekleri ile aklıma gelmeyen bölgede bulunan bin bir çeşit çiçekten aldığı polen ve bal özünü bu yaptığı kutuya doldurarak ağzını kapatmadan önce içine seyrik atar ve bilahare kutuyu kapatır. Bu seyrik oradaki balı yiyerek arı olur. Bir sonraki yıl göreve o devam eder. Arı bal yuvasını yere, eski saman nodalarının yerine ve toprak örtülü altı samanla kaplı damlara yapardı. Arı yuvayı yerde: genelde çimler üzerine, keven otlarının olduğu bölgelere yapar. Arının yuvası mimari şaheser gibidir. Yuva güzel bir delik ve delikten çıkan toprağın estetik bir şekilde sürdürüldüğü bir ikiliden oluşur. Yuvalar kıbleye bakar. Arı yuvası ile karınca yuvası çok net bir şekilde bir birinden ayrılır. Arı Yuvasına süyüm denir. Yuvada bulunan bal kutusunun delili olarak bu toprak üzerinde bal kutusu parçaları bulunur. Bu parçalara küfür denir. Sündürülen yayılan toprak üzerindeki küfür miktarına bakarak yuvadaki ballığı tahmin etmek mümkündür. Yassı fındık büyüklüğünde ortalama bir yuvada 8-10 kutu ballık bulunur. Arı yuvayı doldurdu mu deliği kapatır. Arı bu balı Mayıs –Haziran ayları döneminde yapar ve sonra ölür. Bu bal değişik bir lezzette çok kıymetlidir. Türkiyemizin meşhur anzer balının kilosu internetten baktığımızda 1000 TL gibi fiyat karşımıza çıkmaktadır. Ballık bu balın 10 misli daha değerlidir desem afakî olmaz. Bu balı bulmak çok zordur. Bu bal derde deva hastalıklara şifadır. Ekin, pancar, ayçiçeği ve diğer tarım ürünlerinin sürekli ilaçlanması ve yuvalar insanlar tarafından ve gelengiler tarafından (sincap türü) bulunarak yenilmek suretiyle tüketildiğinden, bu arı ve ballığın nesli tükenmeye yüz tutmuştur.
Eskil ilçemizin Tuz Gölü havzasına yakın bölgelerinde su seviyesinin zemine yakın olduğu arazide çocukluğumda hayal meyal hatırladığım çöbek otu diye bir bitki vardı. Biz temiz kamışın (Nazillili kargı diyor) boğumlarını ateşte kızarttığımız tel ile deler çöbek otunu köküne yakın yerden keserek akan sütünü bu kamışa akıtır, kamış sütle dolunca da ateş yakar kamışı ateş üzerinde çevirerek içerideki sütü pişirerek yeşil renkli çöbek sakızı yapardık. Çok güzel bir sakız olurdu. Ne hazır çikletler ne de kenger sakızı bu sakızın tadını ve zevkini veremez. Sakızı 50-55 yıl önce yapıyorduk. Şimdi zemindeki su seviyesi çekildiği için çöbek otu kaldı mı bilemiyorum?
1960'lı yıllarda kışın 15 tatilde Eskil'de yaşayan rahmetli Hacı Mustafa amcama ziyarete giderdik. Orada çocuklar eski ecdat adetlerinden olan saya gezerlerdi. Akşam ezanı vaktinde eline tef alan çocuklar mani söyleyerek evleri dolaşır aileler çocuklara şeker, kuruyemiş, tarhana, para vs verirlerdi. Aile ikram ederse aileyi övücü maniler ve türküler söylenir, çocuklara ikram etmeyen ailelere de taşlamalar söylenirdi. Çocuklar geldiğinde saya saya sallı boya ha abılam ha diye söze başlar ikrama izzete göre maniler devam ederdi. Bu tür etkinlikler bütün köylüyü bir birine bağlar dayanışma sevgi ve saygı ortamı oluştururdu. Aksaray'da da Büyük Kergi Mahallesi ile Küçük Kergi Mahallesinin insanı bayram günü tüm evleri dolaşarak bayramlaşılırdı. Her evde tüm mahalle halkına şeker, lokum, kolonya, gülsuyu ikram edilir. Başka eve ziyarete gidilirken biraz evvel ziyaret edilen ev halkı da ziyaretçiler arasına katılırdı. Şimdi mahalleyi sokakları bırakın apartmandaki komşular bir birini hatta akrabalar bir birini bayramda ziyaret etmemektedir.
Eskiden bizim çocukluğumuzda köylünün gelirinin çoğunluğunu tarım yanında koyunculuk ve hayvancılık oluştururdu. Hayvanların otlayacağı mera alanı çok fazla idi. Örneğin bizim Büyük Sekerler yaylası mevkiinde otlak olarak kullanılan alanlardan biri olan Göktömek yaylası denen bir yer vardı, 100 bin dönüm den daha fazla alan oluşturuyordu. Şimdi bu alanlar hep tarla olunca yaylım hayvanı olan koyunculuk bitti. Bir evde sağmal (sağılan koyun) şişek, toklu, yoz ve kuzu gibi 4-5 sürü bulunur. Sağılan sütler biraz ısıtılarak hazır hale getirilince süt makinesinde çekilerek kaymağı (heleme) alınır. Bu kaymak bastırıkta (tabii buzdolabı=o zaman köylerde elektrik yok) bekletilerek belli bir kıvama geldi mi evin hanımı ve bireyleri kaşıkla kaymağı sıkıştırarak döverek çiğ suyunu alırlar ve hakiki yavşan, kekik, keven vb envayi çeşit ottan beslenen hayvanın nefis tere yağı elde edilirdi. Kaymaktan çıkan çiğ suyu ateşte uzun süre pişirilerek kızartma denen çok güzel bir yiyecek (sos) elde edilirdi. Kızartmayı tereyağına atıp ateşte biraz pişirince mübalağa olmasın 200-300 metreden o nefis koku duyulurdu. Bulgur pilavı ve diğer yemekler üzerine kızartmalı yağı döküldüğü zaman kahverengi çok güzel bir ton oluşur harika tat verirdi. Yağı alınan yavan sütten peynir yapılır. Bu peynirler bizim tuluk dediğimiz (tulum) derilere hafif tuzlanarak belirli bir kıvamda basılarak bastırıkta muhafazaya alınırdı. O yavan peynir bir süre sonra yem yeşil küflenir (tabi küflenme) kuru soğanla peynirle yapılan sıkma nefis olurdu. Sadece yemek için az miktarda yağlı peynir yapılır, genelde yavan peynir kullanılırdı. Peynirden çıkan su dan lor peyniri yapıldığı halde, bu peynir suyu köpeklere çalınan yala katılarak hayvanların protein alması ve güçlü olmaları iyi beslenmeleri sağlanırdı. DEVAM EDECEK....
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.