Vergi Adaleti

                Vergi, kamunun ihtiyaçları için vatandaşlarından gelirlerine göre karşılıksız olarak  devletin aldığı paralardır.  Vergideki adalet anayasa ile güvence altına alınmıştır.  Anayasamız verginin  kanunla alınabileceğini hüküm altına almıştır.

                Gelirden, servetten, harcamalardan alınışına göre vergiler sınıflanmıştır.  Bazı vergiler kazanç   artıkça artan oranlı olarak alınmakta, bazı vergiler de   harcama  oranı arttıkça  harcamaya parelel olarak alınmaktadır. Örneğin fazla kazanan şahıslardan (artan oranlı,   kazanca göre oranı artan gelir )  müterakki vergi alınmaktadır. Harcama oranına göre alınan vergilerde KDV, Özel  Tüketim- Özel İşlem, Gider, istihsal ve Banka Sigorta Muameleleri   Vergisi  gibi vergilerdir.  Fazla kazanandan artan oranlı yani fazla vergi alınması verginin dikey adaleti, fazla harcayandan harcama oranına paralel olarak vergi alınması da verginin yatay adaletini oluşturmaktadır.

                Verginin adil ve ülkenin ihtiyaçlarını karşılayabilmesi, devlet bütçelerinin  adil ve sağlam bir gelir kaynağına sahip olması verginin tabana yayılması ile eş anlamlıdır. Verginin, geliri olan veya serveti bulunan kişilerden vergi adaletine uygun bir şekilde alınması anayasanın amir hükmüdür.

                Günümüzde vergilere baktığımızda en büyük vergi gelirlerinin harcama üzerinden alındığını  yani dolaylı vergilerin oluşturduğunu görüyoruz. Gelir vergilerine bakıldığı zamanda ücretlilerin ödediği verginin, beyannameli gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin ödediği vergiden çok daha fazla olduğunu görüyoruz.  Bu bağlamda, ülkemizde önemli bir kesiminde hiç vergi ile müşerref olmadığını da görüyoruz. Örneğin hayvancılık ve çiftçilikle uğraşanların önemli bir bölümünün gelirleri vergilendirilmediği gibi bunların ürünlerinin bir bölümü de ekonomiye belgesiz girdiği için tüketilinceye kadar her aşamada piyasada vergisiz ve belgesiz dolaşabilmektedir.  Bu ürünleri tarımsal desteğe tabi olmayan ürünler olarak nitelendirebiliriz. Tarım Bakanlığı çiftçileri kayıt sistemine aldığı halde,  istisna ve muaflık hattını aşan mükelleflerin vergilendirme cihetine gidilmediğini veya gidilemediği düşünüyorum.  Uygulama da, oy deposu olarak görülen bu kesimi,  kendimi bildim bileli (1980 yılı  pancar gelirleri hariç )  siyaset kurumu karşısına almamak açısından olsa gere,  bunların  vergilendirme kapsamına  alınmadığını düşünüyorum. Yapılan işlem vergi yasalarına vergi adaletine aykırı bir uygulamadır.   Ülkede resmi kayıtlara göre % 60’ a varan  vergi kaçağından bahsedildiğine göre ;  serbest meslek sahiplerinin, muhtelif komisyoncuların, iş takipçilerinin, aracıların, emlakçilik, oto alım satımı yapanların, her türlü bakım ve tamir işi ile uğraşanların, ticaretle uğraşanların  velhasıl gelir ve kurumlar vergisi mükellefi olanların belirli  bir bölümünün işlemlerinin bir kısmının  vergi ile buluşmadığı sonucu ortaya çıkmaktadır.  Örneğin vergi mükellefi olmayanların satışları KDV ye tabi değilken, emlakçilerin kendi üzerlerine aldıkları gayrimenkulleri n satışlarından  % 18 KDV alınması, işlemlerin gayri resmi yapılmasını veya vergi mükellefi olmayanların üzerinden yapılması sonucunu doğura bilmektedir.  Özellikle inşaat sektöründe ekip olarak çalışan demirci, kalıpçı duvarcı, sıvacı, alçıcı, kartonpiyerci, fayans ve seramikçi, elektrikçi, kaloriferci, dekorasyoncu, boyacı, kağıtçı, mozayikci ,   çatıcı gibi ekipler çalışmakta bunlar inşaatta işçi olarak görünmektedir.  Bazen çalışanların yerine başkaları sigorta ettirilebilmektedir. Ya da yapılmayan sigorta için SGK dan ilişiksiz belgesi alınırken;  eksik kalan primler nakden SGK ya ödenmektedir. Bu durumda, işçiden kesilmesi gereken gelir vergisi  kaynamakta ,  çalışan işçinin primi hesabına geçmemiş olmaktadır. İnşaatta çalışan tüm bu ekiplerin sigortalanması ve  vergiye tabi olması için bireysel sigortalı elaman çalıştırılması yerine her ekibi bir taşeron olarak vergiye tabi tutarak, taşeronunda çalıştırdığı elamanları sigortalatması sağlanarak bu sahadaki vergisiz çalışan büyük bir kesimi vergi şemsiyesi altında toplamak mümkün bulunmaktadır. Devlet,  çeşitli sebeplerle mükelleflerden alamadığını vergiyi temin etmek için gayrimenkuller ve diğer işlemler üzerinde oluşan rantları vergilendirmeyi amaçlamakta, ancak; seçimler nedeniyle bunu bu güne kadar sağlayamamıştır.  İdareler; ülkede gelir sahibi olan bir takım gerçek ve tüzel kişileri gerek yasa ile gerekse yeterli  ve adil vergilendirme sistemi kuramayarak vergi dışı kalmasını sağlarsa, vergi ödeyenlerin tekrar vergi ödemesi, yani mükerrer vergi ödemesi sonucu doğacağından,  Anayasada amaçlanan vergi adaleti devlet eli ile bozulmuş olur.  Vergi ödeyenlerin ihdas edilen yeni vergilerle vergi yükü artacağından, adaletsiz bir vergi uygulaması oluşur. Bu gün ülkemizde durum budur.  Bulunduğu bölgede en lüks hayatı yaşayıp en lüks konutlarda oturanlar, en lüks arabalar binenler, çocuklarını orta öğretimde ve yüksek okulda en pahalı özel okullarda okutanların bir çoğu ya vergi ile hiç tanışmamış ya da geliri ve servetine göre çok az bir vergi ödemektedir. Piyasada gösterdiği kazanç dolayısıyla ödediği vergi ile kıyaslanamaya- cak lüks yaşantı içinde olan çok fazla insana rastlamak mümkündür.

           2000 lı yıllarda   üniversitesi  kazanan oğlum bulunduğu üniversiteye  ilk  5 veya 6 .  yüksek puanla girmesine rağmen, memur maaşımızdan dolayı yurt sıralamasında oğlum   880 sıra gibi yedek sıraya düşmüştü.  Aynı dönemde başka bir üniversiteye kaydolan oğlumdan çok daha az puan alan Aksaray’lı iş adamlarından  birinin  oğlu yedeğe düşmeden devlet yurduna  doğrudan yerleşmiştir.  Muhtemelen resmi kayıtlarda onun beyan ettiği gelir benimkinden az göründüğü dolayısıyla benden çok daha fazla kazandığı halde,  resmi kayıtlardaki geliri benden daha  az  göründüğü için oğlu doğrudan yedeğe kalmadan devlet yurduna girmiştir. İşte vergi adaletsizliği bunun gibi bariz haksızlıklara sebep olmakta, vergiyi ödeyenle ödemeyen arasında haksız bir yük  ve rekabet oluşturarak dengeyi  dolayısıyla  gelir dağılımınız bozulmasına   ve adaletsizliğe neden olmaktadır.

                Bir ülkenin kalkınmasının temel taşı adil bir vergi mevzuatı ve uygulamasından geçmektedir.  Günümüzde ancak gelişmiş,  kalkınmış ve düzgün bir hukuk nizamı kurmuş toplumlarda bu konu oturmuş ve tabana yayılmış durumdadır. Bizim bu noktaya gelmemiz için eskilerin tabiri ile daha köprülerin altından çok su akması gerekmektedir.

Bu yazı toplam 2354 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum