Fatih Uslu

Fatih Uslu

Yağlı Güreşler

Yağlı Güreşler

  Yörüklerin er meydanlarından biri olan, Antalya-Konya il sınırında bulunan Küpe Yaylası, Orta Torosların zirve noktası denilebilecek bir yerinde, on bin metre kare civarında bir ova...

Yaylanın ortasında bulunan Küpe Ovası, etrafı pınarlarla çevrili, buz gibi suların çakıl taşlarının arasından süzülerek aktığı, geniş ve yemyeşil bir yer. Bu ovada spor hayatı, ata sporlarımızdan ciritle başlamış, güreşle devam etmiş ve son noktayı eski Türklerdeki ismiyle “tepik”, yeni adıyla futbol koymuştur.

Cirit yapılan dönemleri anımsamam mümkün değil; fakat güreşlerle bezendik, tepiklerle yoğrulduk diyebilirim.

Sabahleyin gün uyanmadan biz uyanır, topraklar ısınmadan biz ısınırdık, dahası Başpehlivanlar uyanmadan biz kapışmıştık bile...

Çocukluk yıllarımızda biz de yağlı güreş müsabakalarına katılır, küçük de olsa ödüller kazanırdık.

Kispetin arkasında güreşçinin ismi ve varsa lakabı yazılırdı genellikle, künde oyununu çok kullandığımdan benim kispetimin arkasına da “Kündeci F…” diye yazmışlardı.

Küpe Yaylası’nda güreş sohbetleri Kel Aliço, Kurtdereli Mehmet Pehlivan ve Koca Yusuf’larla başlamış, Recep Gürbüz, Ahmet Taşçı ve Cengiz Elbeye’lerle devam etmiştir.

Türk örfünün baskın olduğu, sporda ahlak kurallarının yaşatıldığı önemli bir spordur yağlı güreş.

Toros dağlarında güreşler sadece bir spor değil, aynı zamanda eğlence, festival, çoğu zaman hayatın bir parçasıdır.

Her fırsatta hayatla mücadele eden Akdeniz’in esmer delikanlıları, bazen de güreş tutarak hasımları ile mücadele ediyorlar.

“Allah Allah İllallah, Muhammedünrasülüllah, haydi aslanlarımıza alkışlarla diyelim Maşallah, haydi Allah derman versin!” diye nida ederek güreşi başlatan baş cazgır, er meydanında dolaşmaya başlar. Bir tarafta davullar eşliğinde meydana toplanan kalabalık, bir tarafta güreşe hazırlanmak için soyunma odalarındaki minik pehlivanlar.

En çok heyecanlananlarsa yıllar önce yine bu meydanlarda güreş tutmuş, belki de başpehlivan olmuş, fakat artık kendisi değil oğlu ya da torunu güreşen ihtiyar delikanlılar…

Beni en çok heyecanlandıran şey güreşlerden çok, güreşte dereceye girdiğim zamanlarda aldığım harçlıkla güreş meydanını saran köfte kokusunun mimarı Sarılar Köyü’nden Soner Hoca’nın köftesini yemek olmuştur.

Bol soğanlı köfte ve kola, yorgun yiğitler için kuzu çevirmeden daha hora geçerdi.

Ata sporumuz güreşlerde üç aşama vardır: Birincisi, hakem heyetinin toplanması ve çim bir sahanın güreş için hazırlanarak halka biçiminde bir er meydanı oluşması.

İkincisi, pehlivanların yaş, kilo ve başarı durumuna göre seçilerek gruplandırılması. Bu kıstaslara göre seçilen pehlivanlar, Minikler, Yıldızlar, Toz Koparan, Küçük Ayak, Büyük Ayak, Orta, Baş Altı ve Baş olmak üzere adlandırılan gruplarda toplanırlar. Hakemler, göz kararı eşleşmeleri yaparak güreşi başlatır. Guruplarda eşleşmeler yapılıp güreşler başlamadan pehlivanlar karşılıklı olarak birbirlerine davullar ve zurnalar eşliğinde kur yapıp, peşrev çekerler ve ilk tutan kazanır genellikle. Bir tane Baş Cazgır ve birkaç orta hakemle yönetilen güreşlerde ihtilaf durumunda saha kenarında bulunan hakem heyeti ya güreşin tekrarını ister ya da orta hakeme uyarak yıkan pehlivanın kolundan tutup kaldırmak suretiyle yıkanı tüm seyirciye ilan eder.

Üçüncü ve son aşama ise, madalya ve ödül törenidir. Bu bölüme gelmeden hiç kimse er meydanını terk etmez ve güreş meydanının toplanmasıyla paralel olarak dağılan kalabalıktan kazananlar, korna ve düdükler eşliğinde evlerine giderken yıkılan pehlivanlar da “Aslında ben yıkılmamıştım.” diye sayıp dökmeye başladıkları mazeretlerini bir başka güreşe kadar anlatırlar ve tekrar güreşip hasımlarını yeneceklerini iddia ederler.

Eee ne demişler, “Yenilen pehlivan güreşe doymaz.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatih Uslu Arşivi