
İlhami İnceöz
İNSAN İÇİN DÜNYANIN 3 GÜNÜ
İNSAN İÇİN DÜNYANIN 3 GÜNÜ
Dünyanın ölmezliği gölgesinde insan ruhunun ve bedeninin faniliğini anlatan en güzel tasvirlerden birisi de ‘’Üç günlük dünya’’ deyişidir.
Dünyanın hali, Çin’den Avrupa’ya, Amerika’dan Avustralya’ya, Afrika’dan kutuplardaki Eskimolara kadar hemen hemen her millette, her dilde, her dinde, her bilgelikte eskimez ve solmaz bir kaide olarak yer edinmiştir. Tüm bilgelerin ortak konusu dünya ve dünyanın yalan halleridir.
İlkçağlardan günümüze dek uzanan bilgelikler bize, yalana aldanmamayı, onu hakikatle bir tutmamayı, hakikati daima yalana veya yanılgıya tercih etmeyi aktarır.
Asya filozoflarının çoğu, ilkçağın Anadolu ve Akdeniz filozofları kadar kıymet görmese de dünyanın ilk gününü, çocukluk-gençlik günleri olarak betimler. Dünyaya gözünü yeni açmış beden, kendini ve etrafını keşfedip bilginin derinliğine inene dek, doğuştan getirdiği pek çok erdemi eksiltir. Damarlarında akmakta bulunan, dünya hırsları ve sarhoşluklarıyla kirlenmemiş körpeliğin taze kanını, hastalık ve zayıflıklara karşı kendini koruma yetilerini, her şeye karşı kör cesaretini, karşılaştığı zorluklarda tahammülle, ayak diremeye imkan ve ışık sunan erişilmez umudunu bu yolculuğunda yitirir. Buhran ve elem dolu gecelerin karanlığında zihninin hayal kurma becerisini öldürür. Bunlar meydana geldikçe ilk çocukluktan erişkinliğe erişmiş olur.
Büyümek, insanlarca çocukluğun kaybı olduğu gibi pek çok şeyin de gelişmesi, ilerlemesi olarak görülür. Aslında bu bünye için elbet zararınadır. Fakat bunu da her canlı fark edemez. Solmaya doğru büyümek, bir çiçeğin faydasına olmaz! İnsan da yaş aldıkça, sona doğru bir adım yaklaşmış olur. Yaşadığı savaşların şiddetine göre yaralı bir toyluk, yarı bilgelik, yenik ama sağ bir komutan edasıyla gençlik günlerinden dünyanın ikinci günü addedilen orta yaş yahut yetişkinlik günlerine bu tecrübeyle geçiş yapar.
Bu evrede toyluğundan kalan ne varsa harcayıp, bir sonraki evreye yani dünyanın üçüncü gününe birikim elde etmek, onu koruyabilmek ve bunu yaparken de sağ kalabilmek zorunluluğu ile hayatını yeni büyük savaşlara doğru sürükler. Kazanımları kadar kaybedeceği elbet pek çok şey vardır. Çünkü dünyanın ikinci günündedir ve kendisini bekleyen ahir zaman telaşı yanında, dünyanın yetişkinlere karşı değişmiş, artık bir canavara dönüşmüş, dur durak bilmeyen, kimseye aman vermeyen, çoluk-çocuk gözetmeyen, din-iman tanımayan zulmüyle de karşı karşıyadır. Öyle ki artık hayata karşı verilen savaşlar çoğunlukla yalnız, kanlı, deyim yerindeyse, ‘’ya hep ya hiç’’ mottosuyla kesilmeden, aralıksız bir şekilde devam ede gelmektedir.
Dünyanın ilk gününde yaşadığı hayat ile insanın yetişkinlikte yaşadığı hayat arasında büyük bir fark vardır. O günleri yad etmekten dünyanın üçüncü gününe kendini yorgun, ümitsiz hatta çaresiz olarak bile eriştirmeyi, çoğunlukla seve seve göze alır.
Dünyanın ikinci günü yani insanın yetişkinlik dönemi bir nev’i maceraperestliğin bitimi, güçlerin sınırsız harcanışı değil birer birer sınırlayarak onları idareli kullanmayı öğrenişi, pembe hülyalardan kara gerçeğe sığınışı, zorlukları ve gücü yetmezlikleri kabullenişi, kısaca ilahi kaidelere zoraki uyumdan ve olmuşu kabullenmekten ibarettir.
Dünyanın üçüncü günü olan, aslında her insanın kendisi için ahir zaman olan âna yaklaştıkça bu daha da acı ve üzüntü dolu, renkleri solduran, keyifleri ekşiten, mutluğun uzaklarında az coşkuyla yaşanan, hazdan gözyaşına çabucak erişen bir hal alır. Ölümün gölgesinde serinlemek, dinlenmek yahut soluk almak olarak da nitelendirilecek bir evredir çünkü burası. Bir diğer yanıyla ömrün son demleri olan yaşlılık halidir. İlahi takdir ânı. Verdiği ömür lütfu, bir bahçenin içindeki, bir gün solacak olan güzellikler gibi canlı ve diri görünse de, yaşlılık evresinde, sevinç elbisesi bile giyinse aslında büyük kahırların, kanlı savşların yaralarını ve izlerini taşır.
Vakitli vakitsiz çıka gelecek Azrail korkusu kalplerden eksik olmaz. Bugüne dek yaşanılan ne varsa, savaşlar, açlıklar, yoksulluklar, sanrılar, gerçekler, düşler, zenginlikler, keyifler, acılar, mutluluklar, hisler ve düşünceler insan için tarihe karışmıştır. Geçmiş gitmiştir. Şimdi ise toprağın davetlerine kulak kabartma demleridir.
Üçüncü gün, insanlar için olgunluk çağı denebilecek demler, insanların gözüne en çok yoksunluk hallerin de ve hastalandığında hakikat olarak görünür. Bunlar ortada yoksa dünyanın üç günden ibaret olmadığı düşüncesi, bu yoksunluklara erişene dek, ha bire zihin tarafından ötelenir. Gerçeklerin üstü örtülür. Solmayacak bir çiçek havasında yaşar gider, gençliğe hayalde devam eder bedenler. Ta ki ansızın veya ecelin kucağına yavaş yavaş, bir rüzgâr eliyle götürülüp bırakılana dek…
Dünya, tastamam işte, bu üç günden ibarettir. Bebek geldiğin dünyadan bebek ölçüsünde, zayıflıkla ayrıldığın, emanet bir duraktır.
HAK BÜKMEZ BAĞIMIZA GİREN!
22 Ekim 2025 Çarşamba 15:51VOLKANİK HASAN DAYI’NIN SOĞUK TEMBELLİĞİNİ SAVUNMA!
20 Ekim 2025 Pazartesi 14:18NİĞDELİ ÜNLÜ PORTRELER 3
19 Ekim 2025 Pazar 11:00NİĞDELİ ÜNLÜ PORTRELER 2
18 Ekim 2025 Cumartesi 11:00AKSARAYLI ÜNLÜ PORTRELER 31 BİR AKSARAYLI MARKASI: ‘’MİTHAT GİYİM’’
17 Ekim 2025 Cuma 14:12NEVŞEHİR MEBUSU AKSARAYLI TUĞGENERAL ZİHNİ ÜNER
17 Ekim 2025 Cuma 02:07DERT GELİR - 2
16 Ekim 2025 Perşembe 13:24YAZ, GEÇTİ Mİ?
15 Ekim 2025 Çarşamba 13:29BİR GÖRSENİZ!
14 Ekim 2025 Salı 13:28‘’DERVİŞ İŞİ, AŞK’A ZİKİR; KALMADI ONDA, BAŞKA FİKİR!’’
12 Ekim 2025 Pazar 17:48




Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.