Fatih Uslu

Fatih Uslu

ÇEMBER YARIŞI

ÇEMBER YARIŞI

 

Yol arkadaşlarım Mahmut, Ayşe, Zeynep ve Kemal’di.

Ben, okuluma on üç kilometre uzaklıktaki Zeytinli Kuyu beldesinden giderken, diğer arkadaşlarım sekiz kilometre uzaklıktaki Sivri Mahallesi’nde beni beklerler ve oradan birlikte yol alırdık Tilkiler Köyü İlkokulu’na.

Sabahleyin saat beş buçuk altı gibi kalkar, yüzümü annemin zoruyla yıkadıktan sonra büyük ağabeyim Mustafa’dan kalma, ağabeyim Hilmi’nin bana mirası, yaklaşık on beş yıllık siyah renkten beyaza geçmek için çırpınan ve düğmelerinin hiçbirinin ebatları diğerlerini tutmasa da en azından önümü ilikleyen boz önlüğümü giyerdim.

Sırt çantama kitaplarımı koyup, ekmek bıçağıyla babamın bana açmış olduğu kurşun kalemimi kontrol ettikten, kırk yapraklı çizgili defterimin de yanımda olduğuna kanaat getirdikten sonra, öğlen yemeği için azığımı belime kuşatıp çemberimi sürmeye başlardım.

Zamanın nasıl geçtiğini hiç hissetmeden beş kilometre uzaklıktaki Sivri Mahallesi’ne varınca ilk molamı verirdim arkadaşlarımı beklemek için.

Oralarda oyalanırken geceleyin kalkıp, keçilerini otlatarak örüden dönen çobanlara hayretle bakardım.

Arkadaşım Mahmut erkenden uyanır, keçilerin yavrularını emzirme merasimini izler annesini bulamayan yavrulara:

“Küüde, delibaş baaş!” diye bağırırdı.

Yani şairin dediği gibi:

“Saat altı oldu mu, oluyor gümbed-i devvar.”

Bütün mahalle uyanmış ve dünyanın çarkı dönmeye başlamıştır artık.

Neyse ki arkadaşım Kemal aşağı obadan gelmiş, kısa bir süre sonra Zeynep ile Ayşe de katılmıştı aramıza, tüm arkadaşlar toplanmıştık Hacı Bombalı’nın evinin önünde. Okulumuza gidebilirdik artık.

En iyi çember kullananın kim olduğu konusunda gizli bir yarış vardı aramızda. Kimse açıkça söylemese de, aramızdaki örtülü savaş sürüp gidiyordu.

“Yıkılan pehlivan güreşe doymaz.” demiştik ya. Burada da aynı şey oluyordu. Bazen Mahmut kazanır, bazen de ben kazanırdım. Kemal ise bizden üç yaş küçük olduğu için çok fazla zorlamazdı bizi; ama onun da gönlü olsun diye bazen yıkılıverirdik.

Okula yaklaşınca öğretmenimiz “Ne bu ter!” deyip bizi dövecek diye çok korkar, son iki üç kilometrede yavaş giderdik. Böylece, kızlar da bize yetişme fırsatı bulurlardı.

Torosların güney etekleri bitki örtüsü olarak makilik olsa da, bizim oralar genellikle kızılçam ormanlarıyla kaplıdır. Bazen günlük on üç kilometre mesafeden gelirken uzak olan Yaylaalan Köyü yolundan değil, kısa ve patika olan Bayram Beleni mevkiinden giderdik.

Bu yol köy yoluna göre daha kısa, fakat taşıdığı riskler açısından daha çetindi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatih Uslu Arşivi