
İlhami İnceöz
‘’DERVİŞ İŞİ, AŞK’A ZİKİR; KALMADI ONDA, BAŞKA FİKİR!’’
‘’DERVİŞ İŞİ, AŞK’A ZİKİR; KALMADI ONDA, BAŞKA FİKİR!’’
Dinsize, İman’dan bahsedilmez. İsterseniz deneyin. Çabalamak, boşa değil, çapalamak, taşa değil! Deneyin! O rüzgar o kayadan, toz koparamayacaktır. Hele kökleşmiş dinsizlikse, karşınızdaki sahibine, katmerli imansızlığın her türünü, beraberinde hediye getirmiştir. Ne mevzu olduğunun önemi yok, ‘’sonuç taa en baştan, oruç, sahurdaki aştan bellidir.’’ Bir şey değişmeyecektir. Değer mi değmez mi, deneyen görür? Böylelerine, vahiy de sunsan, kanıt da bulsan, deney de yapsan, belgeyle, diplomayla, fermanla da ispatlasan, fikri değişmez.
Mevzumuz iman ya da imansızlık değil, kökleşmiş imansızlık gibi kökleşmiş fikirlere sahip olanlardır. Kimsenin dini, imanı, bizim meşgalemiz değildir. Ama kökleşmiş yanlış fikirler, herkesi bir nebze de olsa, ilgilendirir!
‘’Derviş işi, aşk’a zikir; kalmadı onda, başka fikir!’’ olsa, her şeyden iyi!
2000’li yılları Aksaraylılar olarak, Aksaray’ın tanıtılmasında çoğunlukla, işte bu kafada insanlarla, ete dişe dokunmayan işlerle, göze ve gönle hoş gelmeyen restorelerle, tavuğu cücüğe çeviren, çok da önemli sayılamayacak şeyler yaparak ya da bazen hiçbir şey yapamadan ‘’şehrimiz tanınmıyor, Aksaray’ımız bilinmiyor, televizyonlarda, gazetelerde görülmüyor, duyulmuyor!’’ diye diye, diye diyee aştık. Allah’tan bir dönem uzaylılar yardımımıza koştu da, biraz olsun Türkiye’ye sesimizi duyurduk!
Bir de şu yönü var: ‘’Hiç bilmeyenler: Vali ben olsaydım, şöyle yapardım, şunu yapardım diye başlıyordu söze. Az bilenler, belediye başkanı ben olsam, böyle mi yapardım…şöyle mi olurdu, diye… Yarım bilenler, yüksekten uçar, devleti yönetmekten dem vururdu. Doğrudan en tepedeki koltuğa otururlardı… Az buçuk bilenler, işe hiç karışmaz, vekillik, bakanlık beklerdi kendilerine…’’ Aştık o günleri, aştık!
Bilmeyenlerin çok konuştuğu o dönemler de, bilenlerin de çoğu suskundu ya da etkisizdi. Bilenlerin bazıları, tutamadı kendini, sık sık yetkililere söylediler de... Kimi kâl’e aldı söyleyenleri, elinden bir şey gelmedi ama, kimi kâl’e almadan, tüm iyi fikirleri, boş kaleye, yek şutla…Aut!
Şehrimize yabancı olanlar hepimize, ‘’Aksaray’ın neyi ünlü!’’ diye, yıllarca bizim bu yapamadıklarımızdan dolayı sordular. Bizi ‘’Az bilenler’’, patates, soğan, kavakla dalgamızı geçti. ‘’Çok bilenler’’ Ulucami, Pisa Kulesi, dağları, tepeleri dedi, yerini bile umursamadı. Hak bilenler, Aksaray’dan saydıkça saydı, Hasandağ, Ihlara Vadisi, Güzelyurt, Selime, Sarıatlı, Ortaköy, Taşpınar, Sultanhanı, Eskil’e kadar…
Olgunluğun, pek çok versiyonu vardır. Ve insanların çoğunda, bir şekilde az bulunur ya da hiç bulunmaz. Eğer denginde, kararında, bir insanda bulunursa, onun da tadına doyulmaz. Bunun biz Aksaraylı’lara dokunan tarafı da şudur. Tanımadıkları şehirler, tanımadıkları insanlar hakkında, üstünkörü eleştiri yahut yorum yapmamayı bilmek de, sadece olgun insanlara yakışan, bir haslet sayılmalı bu ülkede. Bilmiyorsan, ya iç ya yut, ya da sus; biliyorsan da anlat, konuş, öğret bize! Düsturunu şahsiyette akik edinmeliyiz halk olarak! Biz bu tür insanların acısını da çok çektik. Ve çoğu illerimiz de bizim yaşadıklarımızı yaşadı, yaşamaya devam ediyor…
Aksaray halkı uzaktan görüldüğü gibi şöhrete uzak değildi. Aksaray da, uzaktan bilindiği gibi kısır ve değersiz yahut az önemde, sıradan, öylesine bir taşra kenti hiç olmadı. Bundan sonrası da olacağı yoktur zaten!
Aksaraylılar olarak elli seneden fazla denedik, yabancılara bir türlü öğretemedik. Cehaletle kavrulmuş beyne, aşı vursan n’olur. Adam anlamak, anlayıp kavramak, doğru bilmek istemiyordur belki. Aksaray’ı tanımaya Talip olansa, zaten sen anlatmasan da, bilmeye, öğrenmeye, keşfetmeye koşturuyordur. Böylelerine, Sen Ihlara! desen, o sana anında mercan tespih gibi dizip sayar... Sultan Han’dan girdi mi, Yüksek Kilise’ye dek anlatır, öğretir...
Milenyumu düzlersek, son 25 senede Aksaraylı’nın kendini tanıtmada, Turizm’de kat ettiği yol, Hasandağı’ndan Erciyes’e ip uzatıp, üzerinde yürümeyi başarmış olmak gibidir. Tuğla tuğla, adım adım 25 senede Aksaray, tüm resmi kurumlarıyla her dalda, her yönde kendini Türkiye’ye tanıtmayı, anlatmayı, öğretmeyi belki büyük bir oranda başarmış hale gelmiştir. Aksaray reklamı hakkında, Valilikten Üniversitesine kadar, herkesin üstüne düşeni yapmasıyla, Aksaray için ‘’aşılmaz yollar duble yollara döndü, tüm ülke bizi gördü!’’ dense yeridir.
Örneğin… ‘’Konya Aksaray’ın neyi ünlü denmiyor artık, sık sık?’’ Ya da ben kültürlü yabancılarla karşılaşıyorumdur belki, onu da bilemiyorum… En çok da, tarihi yöreleri ve tarihi dokularıyla ön plana çıkan Aksaray’dan, kültürel ve doğal güzelliklerine kadar bilinen, tanınan bir Aksaray portresine kavuşmuşuz. Kudema’dan âlimlerimiz, başarılı işadamlarımız, siyasetçilerimiz ya da bazı yitirdiğimiz değerlerimiz, henüz tam tanınmamış, duyulmamış olsa da, buna da şükür denecek yeri, en azından geçmişiz… İyi yoldayız, düz zemindeyiz yani, gayrı işimiz, belki daha kolaydır.
Aksaray'ı tanıtım yolunda yaptığımız her iş, ''Derviş işi Hakk'a zikir, kalmadı onda başka fikir!'' düsturuna uygun ve doğru olmalı!
DERT GELİR-1
12 Ekim 2025 Pazar 13:22ADININ ÖNÜNDE ‘’DENİZLİ-RİZE’’ YOK AMA!
11 Ekim 2025 Cumartesi 13:21BİR, UZUN YOL TÜRKÜSÜDÜR BU!
09 Ekim 2025 Perşembe 15:00HAYAT DEDİĞİN, ANI MEZARLIĞI!
08 Ekim 2025 Çarşamba 19:48EŞGİMİZ HAZAN BİLMEZ BAHAR OLSUN!
08 Ekim 2025 Çarşamba 17:32Aksaraylı Portreler 29/ MÜSTEŞAR YARDIMCISI AKSARAYLI İSMAİL GÜNİNDİ
07 Ekim 2025 Salı 17:22İSTANBUL, YA SEN ÇAĞIR?
06 Ekim 2025 Pazartesi 17:25GÖKKUŞAĞI
05 Ekim 2025 Pazar 17:25AKSARAYLI PORTRELER 26 BAŞARILI HUKUKÇU HASAN HÜSEYİN SAPMAZLI
04 Ekim 2025 Cumartesi 18:40YAZACAĞIM
02 Ekim 2025 Perşembe 16:07




Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.