Ömer Lütfi Ersöz

Ömer Lütfi Ersöz

Faizsiz Katılım Bankacılığı

Faizsiz Katılım Bankacılığı

     Faizsiz Katılım Bankacılığı konusunda önüne gelen köşe müftülüğü yapmakta kendince faizle birebir bağlantısı olan bankalarla çok rahat iş yapanlar, konu katılım bankacılığına geldiğinde onların yaptığı da faizdir diyerek bir nevi kendilerini aklamaya çalışmaktadırlar. Konuyu biraz derinleştirip anlamaya çalışalım.

     Malumunuz son yüz yıllık bir süre içinde klasik bankalar İslam dünyasına girerek faaliyetlerini yaygınlaştırmışlardır. Ortaya çıkan somut uygulama sonrası İslam âlimleri, halkın ihtiyaçlarına cevap verebilmek ve aynı zamanda alternatifini oluşturmak düşüncesiyle konuyu enine boyuna değerlendirmişlerdir. Faizle iş yapan bankalarla Müslümanların zaruret dışında herhangi bir muamele yapmalarının haram olduğu hususunda ittifak etmişlerdir.

     İslam âlimlerinin genel olarak bahsettiğim kanaate sahip olmaları sonucu ilk faizsiz bankacılık; Mısır’ın bir bölgesinde 1963-1966 yıllarında Prof. Dr. Neccâr’ın kurup denediği ilk alternatif olmuştur. Daha sonra 1974 yılında Cidde’de kurulup 1975 yılında faaliyete geçen ve halen faaliyetini devam ettiren İslam kalkınma Bankası; yaşayan faizsiz bankaların temelini teşkil etmiştir. Ülkemizde de 1983 yılında Özel Finans Kuruluşu olarak başlamış 2005 yılında bankacılık kanununda değişiklik yapılarak Katılım Bankası ismini alarak faaliyetlerine devam etmiş ve halende devam etmektedir.

      İslam bankalarının kuruluş amaçlarından birinin ve en önemli özelliğinin inanan bir Müslüman’ın elde ettiği maddi imkanlarını Allah (c.c.)’ın rızasını kazanma arzusudur. Katılım bankaları genel olarak Müşâreke (sermayede ortak yatırım ve teşebbüs) yerine Murabâha (peşin alıp vâde farkı ile satma) konusunda ticaret yapmaktadırlar.

     Aslında her önüne gelenin katılım bankalarının yaptığının da diğer bankaların yaptığından farkı yok diyerek çok yanlış bir değerlendirme yapıp hatta daha tehlikelisi helal olan bir hususu haram noktasına taşıyıp çok büyük vebalin içine girmektedirler. Faiz ile iş yapılan banka ile katılım bankası arasında hangi temel farklar vardır. Kısaca açıklayalım: herhangi bir faiz ile iş yapan bankaya bir kişi gidip para yatırsa hemen o günkü faiz rakamları hesaplanır aylık yıllık yüzde kaç faiz alacağı belirtilir. Kişi katılım bankasına parasını götürüp yatırırsa gelecekte ne kadar kâr-zarar edeceği belli olmadığı için geçmiş ay ve yılların kâr-zarar oranı bildirilir.Para, kâr ve zarar ortaklığı için yatırılır. Bu durum çok temel bir husustur. Biri direk faiz, diğeri ise ticari bir faaliyet girişimidir. Buna karşı çıkanlar İslam’ın bu konudaki çözümünü üretmek zorundadırlar. Her şeye yasak diyerek dünya ticaretini başka inanç gruplarına bırakarak Müslümanların ekonomik anlamda zayıf bırakılmalarına kimsenin hakkı yoktur.

     Ayrıca faiz ile iş yapan bankadan kredi çekildiğin de o günkü faiz hemen hesaplanır ve ödeme planı çıkarılır. Halbuki katılım bankacılığına gidenler kredi çekemezler. Ancak ne almak istiyorlarsa diyelim ki, ev, otomobil, demir v.b. ihtiyaç olan malzemeler katılım bankacılı tarafından peşin alınarak vâdeli bir şekilde isteyen kişiye satılmaktadır. Burada cin değişikliği olduğu için faiz olmamaktadır. Aynı cins malların ister peşin, isterse vâdeli olsun her türlü fazlalığı faizdir. Cins değişikliğinde ise caiz ve helal olup faiz değildir.

     Katılım bankalarını eleştirenler, genel olarak faiz ile iş yaptıkları bankalardan aldıklarına karşılık yaptıkları ödemelerinin, katılım bankalarından alınanlara yapılan dan daha az olduğu gerekçesiyle faizi savunmaktadırlar. Bazı itiraz edenlerinde rakamların birbirine yakın olmasından hareketle aslında aynı olduğunu iddia etmektedirler. Halbuki ekonomik anlamda aynı topluma satış yapanların fiyatlarının arasında anormal rakamlar olursa o durumda kimse almaz. Bunu bir örmek ile açıklayalım: Diyelim ki bir kişi faizle iş yapan bankadan 100.000TL kredi çekerek 130.000TL ödemiş olsun. Katılım bankası da 100.000TL’ye peşin aldığı otomobili  135.000TL gibi rakamlara verdiği, vermekte olduğu belirtilmektedir. Bu örnekteki otomobili 250.000TL derse tabiî ki haklı olarak gabn-ı fahiş olduğundan kimse almaz ve alamaz. Yani sonuç bölümündeki bil malın fiyatının  birbirlerine yakın olması onun haram olduğunu göstermez.

    Bankaları devreye koymadan farklı bir örnek vermek istiyorum: En basitinden tanıdığınız bir kişiden piyasada fiyatı değeri 5TL olan markasını ifade ettiğiniz cam bardağı 15-20TL’ye alırmısınız? Elbette almazsınız. Müslüman öncelikli olarak haramdan uzak durur ve yemez. Yani bir işte faiz varsa uzak durur ve durmalıdır. Şunu da belirteyim; aslında imkanınız varsa hiç birine bulaşmadan israfa girmeden tasarruf ederek ihtiyaçlarımızı karşılamalıyız. Ancak imkanımız yoksa faize gitmeden katılım bankacılığı ile işlerimizi çözüme kavuşturmamızda mümkündür.

    Değerli okuyucu kardeşlerim, faiz bataklıktır, Allah (c.c.) ve Resûlüne harp açmaktır. Kâr-zarar ortaklığı ise Allah (c.c.) rızasını kazanma çabasının ortaya konmasıdır. İkisi kesinlikle aynı olamaz. Birde bankacılık mevzuatı gereği belli bir orana kadarki rakamların Merkez bankası tarafından garanti edilmesi zaruret hükmünde olan konulardandır.

    Müslümanlar dünyanın nesrinde olurlarsa olsunlar; ister kapitalist, ister Sosyalist, İster Şeriat v.b. sistemlere göre yönetilen ülkelerde, yaşantılarını, ticaretlerini, helal-haram anlayışlarını İslam’ın hükümleri çerçevesinde çözüme kavuşturmaya çalışıp çabalamakla yükümlüdürler. Faize karşı olup şuurlu olmak için gayret güzeldir.Katılım bankacılığının noksanlıkları olabilir. Ancak karşı çıkarak değil noksanlıklarının izalesi için çalışılıp en güzel ve doğru bir konuma getirmeye çalışılmalıdır. Faize bulaşmadan alternatifini de oluşturmak gerekmektedir.

     İslam nizamından başka sistemlerin insanları dünya ve ahiret kurtuluşuna götürmeleri mümkün değildir. Sistemlerin iflas ettiği, insanlara aradığı huzur ve mutluluğu veremediği çağımızda, Müslümanların samimi gayretleri ve sevgi merkezli hareketleri ile bütünleşen İslam bankacılığı, İslam ekonomik nizamı ve bütünüyle İslam nizamının gerçekleşmesi kaçınılmaz olabilir. Rol Model örneğimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) nasıl ki Medine de kurduğu İslam devleti ile ekonomik, siyasi, sosyal v.b. her konuda nasıl başarılı olmuş ve sonrasında da Hulefa-i Raşidin döneminde de en güzel uygulanmışsa aynı iştiyakla çalışırlarsa dünya Müslümanları mutlaka başarıya ulaşırlar. Bu amaçla yapılan çalışmalar meyveye durursa insanlık ve medeniyet için de büyük bir kazanç olacaktır diye düşünüyorum.

      Kur’an-ı Kerimde faiz, riba olarak bildirilmektedir.  Riba=Faiz sözlükte; artmak, çoğalmak, yükselmek, şişmek, fazlalaşmak gibi anlamlara gelmektedir. İslâm Terminolojisinde ise, akitlerde şart koşulmuş bulunan karşılıksız fazlalık veya ribevi (faiz akdinin gerçekleşmesi esnasında duruma maruz kalan mallardan aynı sınıfa dahil olanların birbirleri ile veresiye olarak satılması anlamında kullanılmaktadır.) Kur’an-ı Kerîm de riba konusu dört yerde geçmektedir. İçki yasağında olduğu gibi riba da aşamalı bir şekilde yasaklanmıştır. İlk ve sonraki inen âyetlerde: “İnsanların mallarında artış olsun diye verdiğiniz herhangi bir faiz, Allah katında artmaz. Allah'ın rızasını isteyerek verdiğiniz zekâta gelince, işte zekâtı veren o kimseler, evet onlar (sevaplarını ve mallarını) kat kat arttıranlardır.” (Rum Sûresi âyet:39) Âyetin ilk cümlesindeki ‘ribâ’, başlıca şu şekillerde tefsir edilmiştir:Verilen faizin kendisi, karşılığında maddi menfaat umulan herhangi bir bağış, faize verilen mal veya para. Son mana esas alındığında, âyetin, “insanların malları arasında nemalansın, artsın diye verdiğiniz...” şeklinde tercümesi uygun olur. Âyette, Müslümanları, daha sonra inen âyetlerle, kesin olarak hükme bağlanan ribâ yasağına hazırlayıcı bir ifade kullanılmıştır.

     Medine döneminde nazil olan Nisâ sûresinin 160-161. âyetlerinde ise Yahudilere faizin haram kılındığı, fakat onların bunu helal sayıp faiz alıp-vermeye devam ettiği, bu yüzden de bir çok ceza ve azaba uğradıkları ve uğrayacakları haber verilerek dolaylı da olsa faiz yasağına temas edilmiş ve bu konuda Müslümanlar yönlendirilmiştir. Üçüncü aşamada, “Ey iman edenler! Kat kat arttırılmış olarak faiz yemeyin. Allah'tan sakının ki kurtuluşa eresiniz.”  (Ali İmran Sûresi âyet:130)

      Allah (c.c.); Bakara sûresinin 275, 276 ve 278. âyetlerinde alış-verişi helâl kıldığını ve faizi yasakladığını -bunların aynı şeyler olmadığını vurgulayarak, açıkça ifade buyurmuştur. Burada kat kat arttırarak faiz yemenin yasak olduğunun belirtilmesi ise, devrin Arap toplumunda yaygın olan ve vâdesinde ödenmeyen borçlar hakkında yapılan tefecilik uygulamalarına işaret içindir.

     Bakara sûresindeki âyetlerde ise faiz şiddetli bir üslupla yasaklanmış, faizi bırakanlara bazı imkanlar gösterilirken ısrar edenlere dünya ve ahirette karşılaşacakları kötü sonuçlar bildirilmiştir.  “Faiz yiyenler (kabirlerinden), şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığı gibi kalkarlar. Bu hal onların ‘Alım-satım tıpkı faiz gibidir’ demeleri yüzündendir. Halbuki Allah, alım-satımı helâl, faizi haram kılmıştır. Bundan sonra kime Rabbinden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir ve artık onun işi Allah'a kalmıştır. Kim tekrar faize dönerse, işte onlar cehennemliktir, orada devamlı kalırlar.” (Bakara Sûresi âyet:275)

     “Allah, faizi mahveder (Faiz karışan malın bereketini giderir) de sadakaları ise bereketlendirir. Allah küfürde ve günahta ısrar eden hiç kimseyi sevmez.” (Bakara Sûresi âyet:276)

    Faiz yasağı İslâm’ın kesin hükümleri arasındadır ve her çeşidi ile faiz haramdır. Ferdî ve içtimaî zaruret halleri müstesnadır. Bu istisnalar da devamlı değildir. İslâm’ın iktisadî, içtimaî, ahlâkî nizamı bir bütün halinde işletildiği zaman faize zaruret hasıl olmaz. İslâm ekonomisi sermaye birikimini teşvik için faizi değil, ortaklık usulünü ileri sürmüştür. Bu usulde sermaye faizsiz olacağı için maliyet ve enflasyon problemi ortadan kalkacak, mülkiyete iştirak tabana doğru yaygınlaşacak, ekonomik ve sosyal farklılaşma asgari seviyeye inecek; sermayeye, yatırımlara ve ticarete kötü gözle bakılmayacaktır. Para bir değişim vasıtasıdır. Onu, alınıp satılan mal haline getirmek ve rizikoya girmeden gelir sağlamak tatlı fakat zehirli yiyeceklerle beslenmeye benzer, tesirini gösterince çok defa iş işten geçmiş olur.

     “Ey iman edenler! Allah'tan korkun. Eğer gerçekten inanıyorsanız mevcut faiz alacaklarınızı terkedin.” (Bakara Sûresi âyet:278) “Şayet (faiz hakkında söylenenleri) yapmazsanız, Allah ve Resûlü tarafından (faizcilere karşı) açılan savaştan haberiniz olsun. Eğer tövbe edip vazgeçerseniz, sermayeniz sizindir; ne haksızlık etmiş ne de haksızlığa uğramış olursunuz.”  (Bakara Sûresai âyet:279) buyrulmuştur.

     Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.); altın, gümüş, hurma, buğday, arpa ve tuzun (bu özellikte bulunan gıda maddelerinin) birbirleriyle peşin veya veresiye olarak, değişimlerinde alınacak fazlalıkları  yasaklamıştır. Altın, gümüş ve bu özellikte olanlardan veya buğday, arpa, hurma, tuz ve bu özellikte olanlardan farklı cinslerin peşin olması kaydıyla mübadelesine izin vermiştir. Aynı şekilde kuru hurma ile yaş hurmanın, iyi cins hurma ile kötü cins hurmanın fazlalıkla değişimini, gümüşün vadeli olarak altın karşılığı satımını yasaklamış, altının altınla, gümüşün gümüşle değişimine ancak peşin ve tartılarının eşit olması halinde izin vermiştir.

     Kısacası aynı cinslerin, ister peşin isterse veresiye olsun, her türlü fazlalığı riba= faiz olarak bildirilmiştir. Ancak cinslerin değişmesi durumundaki artan ve eksilen miktarların riba= faiz olmayacağı ifade buyrulmuştur. Örnek vermek gerekirse; aynı cins, mesela,100 ton buğdayı ister peşin, ister veresiye değiştirmelerimizde hiçbir fazlalık talep edilmemelidir. Alınacak çok az bile olsa her türlü fazlalık riba olur, faiz olur. Buğdayın kaliteleri farklıdır diyerek fazlalık alınamaz. Elimizdekinden farklı bir buğday satın almak istediğimizde, elimizdeki buğday’ın satışı yapılacak, istenilen   buğdayda  satış fiyatına uygun olarak, satın alınacaktır. Ancak,100 ton  buğday’ı  140 ton arpa ile veya 50 ton nohut ile değişimi yapılmak istenirse, cinslerin değişimindeki artan ve azalan unsurlar caiz ve meşrudur, faiz= riba değildir.

     Faiz’in, her çeşidinden uzak durarak, ticaretimizi İslam’ın meşru gördüğü şekilde sürdüren güzel ahlâk sahibi Mü’minlerden olmamız duası ile sıhhat ve afiyetler dilerim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ömer Lütfi Ersöz Arşivi