Fatih Uslu

Fatih Uslu

NARAS ÇAYI

NARAS ÇAYI

 

Toros dağlarındaki karların erimesiyle birlikte çayın debisi yükselir, kışı sakin geçiren çayın coşkusu ilkbaharda doruğa çıkar, önüne ne gelirse sürükler, denize kadar götürürdü. Dağlardan koparıp getirdiği kütükleri, odunları Manavgat Irmağı’na kadar taşıyan çay, orada hazır bekleyen odun toplayıcılarının büyük mücadelesi sonucu ırmaktan çıkarılıp, kurutulmak üzere evlerin balkonlarına konulurdu.

Kış aylarında boz bulanık akan Naras Çayı, baharla birlikte yavaş yavaş rengini açmaya, berraklaşmaya başlardı. Berraklaşan suda balık avlamak ayrı bir zevk, oltanın etrafında dolaşan balıkları izlemek ayrı zevkti.

Arap Şükrü, Pala Kazım, Topal Mahmut ve Cons Hüseyin gibi sakinleri vardı Naras Çayı’nın, bir de Çubuk Ören Köyü’nden Şavkı Dayı...

Şavkı Dayı'nın Peugeot marka eski bir motosikleti vardı. Motosikletinin üzerindeki pazar çantasından dışarıya taşan balık malzemeleri ve ağzından hiç düşmeyen Maltepe sigarası onu Naras Çayı’nın sembolü yapmıştı; Kargısı da, şamandırası da bir başkaydı.

Topal Mahmut, Topal Iramazan, Pala Kazım ve Şavkı Dayı bir araya geldikleri zaman muhabbet ne tatlı olurdu Naras boylarında.

Çayın üzerinde bulunan, Romalılardan kalma tarihi taş köprü, Galata Köprüsü gibi balık tutanların mekânı, gençlerin kendilerini serin sulara bıraktığı yerdi.

Sarılar beldesindeki Burçakçı ve Sarıların Kır adındaki otlaklardan Naras Çayı’na sürülerini sulamaya giden Yörüklerin de uğrak yeridir Naras Köprüsü.

Köprünün yukarısında çayın derin olmayan yerlerinde keçilerini sulayan çobanlar, sürüleri köprünün karşısındaki eşmeye sürer ve bir süre istirahat ederler. Bu arada boş durmamak için toplu iğneyle balık yakalamaya çalışırlar; fakat cibi ya da honaz diye tabir edilen yavru balıklardan ve çomça balık adındaki kurbağa yavrularından başka bir şey tutmak mümkün olmazdı.

Biz çocuklar da toplu iğneyi olta iğnesi gibi büker, misina yerine dikiş ipliği kullanırdık.

Bir defasında kocaman bir balık takılmıştı toplu iğneye, tam çekmeye başlamıştım ki, yarı yolda toplu iğneden kurtulan balık, tekrar suya düşmüştü. Yıllar yılı unutamadım, kaçırdığım o aynalı sazanı.

Naras Çayı’nda alabalıktan sonra en çok aynalı sazan bulunurdu. Akıntının çok, oksijenin bol olduğu yerlerde alabalık, durgun, derin sularda da sazan çok bulunurdu. Yedi sekiz kiloya varan aynalı sazanlara şahit olmuştum.

Ağabeyimle çayın kenarına sepet atmak için gitmiş, oralarda oyalanıyorduk. Hacı Murat marka bir araba geldi, içinden dört-beş genç çıktı. Ellerinde birkaç boş şişe ve sönmemiş kireç vardı. Göz ucumuzla bir taraftan onları izliyor, diğer taraftan da:

“Bu adamlar da nereden çıktı?” diye mırıldanıyorduk. Adamlar arabanın bagajından üç beş tane çuval çıkarıp göstererek:

“Bakın çocuklar, birazdan bu çuvallar balıklarla dolacak!” diyorlardı. İşi abartmışlardı.

Sepet atmaktan vazgeçip, onları izlemeye koyulduk.

Ellerinde sönmemiş kireç ve şişelerle düzenek kurup dinamit patlattılar ve yüzlerce balık suyun yüzeyine çıktı. Yüzeye çıkan balıkları fileyle topladılar. Büyük balıklar ise suyun dibinde kaldığından, onları dibe dalarak tek tek çıkardılar. Kocaman balıkları çuvallara doldurdular.

Arabanın bagajını çuvallarla doldurup, çekip gittiler.

Biz de geride bıraktıkları küçük balıkları toplayıp eve gittik.

Manavgat Irmağı’nda ve Naras Çayı’nda o günden sonra o kadar büyük ve çok sayıda balık tutanı hiç görmedim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatih Uslu Arşivi